Acil Durumlar ve Hastalıklar

HPV AŞISI (Human Papilloma Virus Aşısı)

doktoryilmazbay Yorum yok

HPV; Human Papilloma virüs olarak adlandırılan bir cins mikroptur. HPV virüsü; kadınlarda rahim ağzı kanseri, vaginal, vulvar, anal siğil ve kanserlere neden olabilir. Erkeklerde; penis, anüs siğil ve kanserlerine neden  olabilir. HPV hastalığı; HPV virüsü  ile enfekte olmuş belirti gösteren bazen de hiçbir belirti göstermeyen insanlardan; ilişkide bulunduğu diğer insanlara virüs bulaşması ile oluşur. HPV dünya genelinde cinsel yolla bulaşan hastalığa neden olan en yaygın virüstür. 

HPV enfeksiyonunun en sık bulaşma yolu virüsü taşıyan biri ile yapılan cinsel temastır. Çok ender olarak ortak eşyaların kullanılması, hamam, Sauna, genel tuvaletler gibi ortak kullanım alanlarından da bulaşma olabilir. 

HPV enfeksiyonu tanısı  HPV-pap smear testi ile koyulur. Ülkemizde bu test; tarama testi şeklinde isteyen tüm kadınlara 5 yılda bir tüm sağlık kuruluşlarında ücretsiz olarak yapılmaktadır. HPV aşısı yapılsa bile doğurganlık çağındaki tüm kadınların 5 yıl ara ile HPV-pap smear testi yaptırmaları gerekmektedir.

HPV aşısı; insan papilloma virüsü olarak bilinen HPV virüsüne karşı birincil derecede koruyuculuk sağlar. Aşı HPV virüsünün neden olduğu rahim ağzı kanseri, genital-anal siğil ve kanserleri önler. HPV aşısı Human Papilloma Virüsünden rekombinant teknoloji ile elde edilir. Canlı ya da ölü bir aşı değildir. Virüsün  küçük bir parçasını içerir. Ülkemizde 2-4-9 bileşenli 3 çeşit HPV aşısı vardır. En son geliştirilen 9 bileşenli HPV aşısı (Gardasil 9 olarak adlandırılan) daha fazla sayıda HPV virüsüne karşı koruyuculuk sağlamaktadır.

HPV aşısı 9-50 yaş arası KADIN-ERKEK herkese yapılabilir. İlk cinsel ilişkiden öce aşının yapılması önemlidir. Öncelikle cinsel olarak aktif olmayan 9-14 yaş (özellikle 12-13 Yaş) arası gençler aşı yapılması için hedef kitledir. Bu yaşlarda yapılan aşının koruyuculuğu daha fazladır ve bağışıklığı  yaşam boyu devam eder. 14 yaş altı gençlere 6 ay ara ile 2 kez aşı yapılması yeterlidir. İlk aşı yapılmasından en erken 6 ay, en geç 1 yıl sonra kinci aşı yapılmalıdır. Aşılamada 2. öncelikli gurup 14-27 yaş arasındaki genç erişkinlerdir. 14 yaş üstü kişilere 3 kez aşı yapılmalıdır. İlk aşıdan 2 ay sonra (en erken 1 ay sonra) ikinci aşı, ilk aşıdan 6 ay sonra (en geç 1 yıl içinde) 3. aşı uygulanmalıdır. İlk aşıdan sonra en geç 1 yıl içinde tüm yaş guruplarında aşılama tamamlanmalıdır. Hamilelere HPV aşısı yapılmamalıdır. HPV aşısı yapılmadan önce herhangi bir test yapılmasına gerek yoktur. Aşı üst ön kol dış yüzeyine kas içine uygulanır. 

HPV aşısı canlı ya da ölü virüs içermediği için aşı  yerinde hafif ağrı, kızarıklık, şişlik dışında önemli bir yan etkisi yoktur. Çok ender olarak baş ağrısı, ateş, yorgunluk gibi yan etkiler görülebilir.

HPV aşısının koruyuculuğu 2.Doz aşıdan sonra başlar ve ömür boyu sürer.

Dr.Yılmaz BAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

GRİP VE GRİP AŞISI

doktoryilmazbay Yorum yok

Grip; 21. yüzyıla girdiğimiz halde tıptaki bunca ilerlemeye rağmen halen tüm dünyada önlenemeyen salgınlara neden olan tek hastalık griptir. Önümüzdeki günlerin yaygın hastalığı olan grip yılın her mevsiminde görülmekle birlikte sonbaharın son ayları ve kışın ilk ayları en çok görüldüğü zamanlardır. İnfluenza virüsü denilen bir cins mikrobun solunum yollarına yayılması ile oluşan grip; titreme ve birden 40–41 C yükselen ateşle başlar. Yüz boyun ve göğüste kızarıklık, şiddetli bir baş ağrısı ve baş dönmesi, ağız dil ve dudaklarda kuruluk, boğazda ve göğüste yanma hissi ve ağrı vardır. Tüm vücut kasları ve oynaklarda ağrılıdır. Belde ve sırtta bu ağrılar belirgindir. Halsizlik ve bitkinlik ön plandadır. Dilde tat alma duyusu bozulmuştur. Öksürük başlangıçta kısa ve kurudur. Giderek şiddetlenir ve balgamlı bir hal alır. Daha fazlasını oku

ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI (ÜSYE)

doktoryilmazbay Yorum yok

Solunum yolları; burnumuzun ucundan akciğerlerdeki oksijen alış verişinin yapıldığı küçük hava kesecikleri ne kadar uzanır. Bu hava yolunun gırtlağın üst kısmında kalan bölümüne üst solunum yolları; mikroplarla olan iltihaplanmasına da üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE), gırtlağın alt kısmında kalan bölümüne alt solunum yolları; mikroplarla olan iltihaplanmasına alt solunum yolu enfeksiyonları (ASYE) adı verilmektedir. Kulaklar ve sinüslerde üst solunum yollarına dâhildirler.

Tüm solunum yolları koruyucu özel bir hücre tabakası ile kaplanmıştır. Bu hücre tabakası özel bir salgı üreterek solunum yollarını nemli tutar. Ayrıca bu salgının içerisindeki koruyucu hücreler de solunum yollarına yerleşmek isteyen mikroplara karşı vücudu korur. Solunum yollarını koruyan  hücrelerin üzerindeki titrek tüyler solunum yollarına girmeye çalışan mikroplara karşı koyar. Bir süzgeç gibi havayı temizler. Karşı hareketlerle de  mikropları dışarı atmaya çalışır. 

Üst Solunum Yolu Enfeksiyonlarına (Ü S Y E) tutulduğu bölgeye göre isimler verilir. Gırtlak bölgesinin iltihaplanması (Larenjit), bademciklerin iltihaplanması (Tonsillit), kulak iltihaplanması (Otit), sinüslerin iltihaplanması (Sinüzit), burun ve boğazın iltihaplanması (Nazofaranjit) olarak adlandırılır. Nazofaranjit halk arasında üşütme, soğuk algınlığı gibi isimlerle de adlandırılır. Çocuk hastalıklarının %80- 90 ‘ı Üst Solunum Yolu Enfeksiyonudur. Üst Solunum Yolu Enfeksiyonlarının % 80-%90’ı virüs denilen mikroplarla olur ve bunun da çocuklarda en çok görüleni burun ve boğazın iltihaplanması (Nazofaranjit) yani soğuk algınlığıdır.

 

SOĞUK ALGINLIĞI: Hastalığa virüs denilen mikroplar neden olduğu halde; hastalığın soğuk algınlığı, üşütme gibi isimlerle adlandırılması; soğuğun solunum yollarını olumsuz etkileyerek hastalığa zemin hazırlaması nedeniyledir. Soğuk; solunum yollarındaki özel tüycüklerin hareketliliğini yavaşlatır, işlevlerini bozar, solunum yollarındaki damarların çalışmasını bozarak solunum yollarını koruyan hücrelerin beslenmesini engelleyerek onları koruyucu görevlerini yapamaz hale getirir. Sonuçta solunum yolu enfeksiyonu yapan mikroplar için uygun çoğalma ortamı sağlanır. 

Soğuk algınlığı çocukların en sık görülen hastalığıdır. Eylül ve Nisan ayları arasında görülme sıklığı en fazladır. Soğuk algınlığına neden olan virüslerin sayısı 200’ün üzerindedir; o nedenle çocuklar yılda ortalama 8-10 defa soğuk algınlığına yakalanabilirler. Kreş ve anaokuluna giden çocuklarda bu sayı 10-15 i bulabilir.Bazen bir cins virüsle olan hastalık biterken bir başka virüs çocukta hastalık yapabilir. Bu da ailede, yanlış olarak, hastalığın hiç bitmediği şeklinde anlaşılabilir.

Çocuklar virüsü anne, baba ve kardeşlerden alabileceği gibi yakın çevreden, eve gelen ziyaretçilerden, anaokulu, kreş, oyun alanları, okul gibi toplu yaşam alanlarından ya da toplu alış veriş merkezlerinden de alabilirler. Bulaşma genelde hasta kişinin öksürük, hapşırık sonucu tükürüğündeki mikrobu hava yoluyla etrafa saçması ve çocuğunda etrafa saçılan bu mikrobu hava yolu ile soluması ya da mikrop bulaşan eşyaları ağzına götürmesi ile oluşur. Bazen de hasta kişilerin bulunduğu ortamdaki havanın solunması ile ya da hasta kişinin mikrobu bulaştırdığı eşyaların kullanılması ile de hastalık bulaşabilir.

Soğuk algınlığı genelde halsizlik, huzursuzluk, iştahsızlık, hapşırık ve burun akıntısı ile başlar. Bazen bu belirtilere başlangıçta ateş de eşlik edebilir. Başlangıçtaki burun akıntısının ardından gelişen burun tıkanıklığı, ateş yüksekliği, öksürük ve boğaz ağrısı soğuk algınlığının tipik belirtileridir. Küçük çocuklar burun solunumu yaptıklarından burun tıkanıklığı nefes almayı zorlaştırarak solunum sıkıntısına neden olabilir. Burundan yeterince nefes alamayan çocukta beslenme de zorlaşabilir. Bazen bulantı ve kusma da görülebilir. Öksürük uykuyu engelleyecek boyutlara ulaşabilir. Tüm bunların sonucunda özellikle küçük çocuklarda iştahsızlık, huysuzluk, huzursuzluk ve bitkinlik görülebilir. Bu yakınmalar genelde 3- 7 günde kendiliğinden geçer. Bazen öksürük 10- 15 güne kadar uzayabilir. Öksürük 15 günü geçti ise koyu, yeşil yapışkan bir akıntı varsa Sinüzit, Otit, Bronşit, Bronşiolit, Zatürre gelişmiş olabilir. Doktorunuza başvurunuz.

SOĞUK ALGINLIĞI GRİP İLE KARIŞTIRILMAMALIDIR.

Soğuk Algınlığı
Grip
Hastalık sayısı:
Yılda 8-10 kez
Yılda 1 kez
Ateş:
Hafiftir, yükselebilir ve 3-4 gün kadar sürebilir.
40-41 dereceye kadar çıkabilir.
Baş Ağrısı:
Pek görülmez
Yoğun bir baş ağrısı vardır
Kas ve Eklem Ağrıları:
Görülmez.
Çok belirgindir, günler hatta haftalarca sürebilir.
Bitkinlik:
Soğuk algınlığında yoktur.
Çok belirgindir, haftalarca sürebilir.
Burun Akıntısı:
Soğuk algınlığında daha belirgindir.
Gripte daha hafiftir.
Gözde Sulanma:
Belirgindir.
Daha hafiftir.
Öksürük:
Her ikisinde de vardır.
Gripte daha şiddetlidir.
Kulak İltihabı, Bronşit, Zatüre, Sinüzit gibi yan etkiler:
Nadir görülür.
Sıklıkla görülür.
Yatak İstirahatı:
Gerekmez; ayakta geçirilebilir.
Mutlaka gereklidir.
Antibiyotik Tedavisi:
Her ikisinde de gerekli değildir.
Her ikisinde de gerekli değildir.

  

SOĞUK ALGINLIĞINDA TEDAVİ:

Öncelikle şunu bilmelisiniz ki NEZLE, GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞI dediğimiz ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI, virüs denilen mikroplarla oluşur ve tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur. Ateşi var, boğazı kızarık, öksürüyor diye hemen antibiyotik başlamayınız. Çocuğunuz Nezle, Grip, Soğuk Algınlığı gibi bir Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu geçiriyor ancak aktif, hareketli, emmesi iyi, genel durumu iyi ise ATEŞ 48-72 hatta 96 saat süre ile; 39-40-41 derece dolaylarında yüksek seyredebilir. Öksürük ise 7-10 gün bazen 15 gün kadar sürebilir. Doğaldır, antibiyotik kullanmak gerekmez. Antibiyotikler gereksiz yere kullanıldıklarında; solunum yollarını koruyan faydalı bakterileri de öldürerek dirençli bakterilerin solunum yollarına yerleşmesine neden olurlar. Bu da basitçe geçecek olan üst solunum yolu enfeksiyonlarının uzamasına ve hastalığın daha ağır seyretmesine neden olabilir. Ayrıca kullanılan antibiyotikler ikincil gelişecek enfeksiyonları da önlemez.

ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARINDA TEDAVİ

Çocuğunuzu iyi besleyin, aldığı sıvı miktarını arttırın ve aşırı yorucu hareketlerini engelleyin. Anne sütü alıyorsa; devam edin ve her zamankinden daha sık aralıklarla besleyin. Mama ile besleniyorsa; beslenme esnasında her zamankinden daha az mama alabilir, endişelenmeyiniz. Daha az ve daha sık aralıklarla mama sununuz. Sıvı ihtiyacını su, süt, yoğurt,ayran,mama, meyve suyu, geleneksel et suyuna ,tavuk suyuna çorbalar,tarhana çorbası ve her türlü bitkisel çaylar (Ihlamur çayı, Papatya çayı, Rezene çayı, Nane- limon.) kullanılarak karşılayabilirsiniz. Çocuklar hastalıklarda kusabilirler; kusuyor diye beslenmeyi kesmeyiniz daha az mamayı daha sık aralıklarla sununuz. Çocuklar hastalıklarında normal yediklerinin üçte birini, dörtte birini yerler. Beslenmede ki bu azalma; aldığı besini sindirmeye harcayacağı enerjisini mikroplarla savaşmaya harcaması için vücudun geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır ve vücudun yararınadır. İlla besleyeceğim diye çocuğunuzu zorlamayın. Hastalığın acil dönemi geçtikten sonra bu yemediği miktarı kısa sürede fazladan yiyerek eksiğini kapatacaktır. Hastalık süresince ona sindirimi kolay sulu gıdalar sununuz.   

Burnunun açılmasını sağlayın. Bunun için 2 yaş altı çocuklarda Serum Fizyolojik içeren burun damlaları yeterlidir.2 Yaş üzerinde doktorunuzun önerileri doğrultusunda okyanus suyu denilen burun damlaları ya da içinde solunum yollarını açıcı maddeler bulunan ve çocuklar için özel olarak hazırlanan burun damlalarını kullanılabilirsiniz. Serum fizyolojik içeren burun damlalarını günde 5-6  kez her bir burun deliğine 5-6 damla olacak şekilde uygulayabilirsiniz. Burunda aşırı tıkanıklık varsa; beslenmede güçlük çekiliyorsa; beslenmeden 15–20 dakika önce burun damlası kullanmalısınız. Serum fizyolojik içeren burun damlalarını gereksinim oldukça her zaman kullanabilirsiniz.İçinde burun açıcı ilaç bulunan burun damlaların 3 günden fazla kullanmayınız.

Çocuklar için özel olarak hazırlanmış burun damlalarına ulaşamadığınız durumlarda evde kendiniz serum fizyolojik dediğimiz burun damlası hazırlayabilirsiniz. 1Su bardağı kaynatılmış ılıtılmış suya 1 çay kaşığı (1,8 gr kadar) sofra tuzu (mümkünse iyotsuz kaya tuzu) koyup iyice karıştırdıktan sonra bir damlalık yardımıyla çocuğunuzun burnuna uygulayabilirsiniz. 

        Burunda salgılar çoksa ve bu salgılar nefes almayı zorlaştırarak emmeyi de engelliyorsa; doktorunuzun önerileri doğrultusunda çocuklar için özel olarak hazırlanmış burnun içine fazla girmeyen annenin ağzıyla çekebileceği ya da pille çalışan elektrikli burun  aspiratörleri  ile burundaki sıvıyı çekebilirsiniz. Aspiratör kullanmadan 2-3 dakika önce serum fizyolojik içeren burun damlaları ile burunu nemlendirmelisiniz. Burnun içine sokulan, elle kullanılan aşrı basınç uygulayan vakumlu burun aspiratörlerini kullanmayınız. Burun kılcal damarlarında çatlamalara hatta burun kanamalarına neden olabilirler.  

        Burun kenarlarına süreceğiniz vazelin türü yağlı kremler burun kızarıklığını ve tahrişi önleyebilir. Bu kremleri asla burun içerisine sürmeyiniz.

       Odasını sık sık havalandırın ve bulunduğu odadaki havanın nemlenmesini sağlayın.Çocuğunuzun bulunduğu odada ısı kaynaklarından ve pencere kenarından uzakta bir ısı ve nem ölçer bulundurmalısınız. Odanın sıcaklığı 20-23 C ,nemi % 45-55 dolaylarında olmalıdır.Bu nemi sağlayabilmek için otomatik soğuk buhar veren cihazlardan yararlanabileceğiniz gibi evinizde  ısı kaynakları üzerine ağzı açık olarak geniş kaplarla su koyarak, odanın belirli yerlerine ıslak bezler koyarak yada su ısıtıcıları ile de odayı nemlendirebilirsiniz.Çocuğunuzun yıkanmış çamaşırlarını odada kurutmayınız. Çamaşırların üzerinde deterjan artıkları kalmış olabilir bu da alerjik etki ile çocuğunuzda öksürüğü tetikleyebilir.  

         Eğer klima ile ısınıyorsanız; ortamın nemlendirilmesine daha çok dikkat etmelisiniz. Çünkü klima havadaki nemi alarak ortamı daha çok kurutur.   

       Ateşi varsa; (genel durumu iyi olan çocuklarda 39 C üzerindeki ateşlerde) paracetamol ya da İbuprofen gibi ilaçlardan yararlanabilirsiniz. 

           Ateşin durumuna göre paracetamolü 4- 6 saat, İbuprofeni 6- 8 saat ara ile tekrarlayabilirsiniz. Ateşli çocuğunuzu asla soğuk suya sokmayınız. 39 C üzerindeki ateşlerde ateş düşürücü ilaç verdikten 2 saat sonra ateş düşmeye başlamamışsa ya da daha da yükselmişse  vücut sıcaklığının 1–2 derece altındaki ılık su ile (36-37 C) vücudunu  silebilirsiniz ya da bir kapta veya banyo küvetinde 36–37 C su içinde çocuğunuzu 20–30 dakika süre ile tutabilirsiniz. 

     Öksürükte; Öncelikle çocuğunuzun aldığı sıvı miktarını arttırın.Bunun için geleneksel yöntemlerden yararlanabilirsiniz. Ihlamur, papatya, rezene çayı, zencefil, nane- limon, limonata, 1 yaş üzerinde ballı limonlu çaylar, 4 yaş üzerinde adaçayını çocuğunuza sunabilirsiniz. Geleneksel olarak kullandığımız çorbalarda öksürüğün gerilemesine yardımcı olurlar. Et suyuna, Tavuk suyuna pirinç,un, şehriye çorbaları, tarhana çorbaları, havuçlu, patatesli, kerevizli, soğanlı,sarımsaklı,  maydanozlu çorbalar da öksürüğün gerilemesine yardımcı olurlar. 

        Çocuğunuzu huzursuz eden, uykusunu bölen şiddetli bir öksürük varsa;  doktorunuzun önerileri doğrultusunda solunum yollarındaki koyu yapışkan salgıları yumuşatıcı, balgam söktürücü ilaçlar ya da uykuyu etkileyen aşırı öksürükte kısa süreli öksürük kesici ilaçlar kullanılabilir. 

ÇOCUĞUNUZU SOĞUK ALGINLIĞINDAN KORUMAK İÇİN; 

  • Birinci koşul; siz ve çocukla ilgilenen herkes özellikle solunum yolu enfeksiyonu geçirdikleri dönemlerde çocuğu ellemeden önce ellerini çok iyi yıkamalıdırlar. 
  • Çocuğunuzun yeterli ve dengeli beslenmesine dikkat edin. 
  • Mevsim şartlarına uygun giydirin. Yetersiz giydirmemeye özen gösterdiğiniz gibi aşırı giydirip terletmemeye de dikkat edin.
  • Dinlenmesi ve yeterli uyuması için gerekli ortamı  sağlayın, aşırı yorucu hareketlerde bulunmasını engelleyin.
  • Öksürürken, aksırırken ağzınızı kapatın ve çocuğunuza da bunu öğretin.Yanınızda ağzınızı kapatabileceğiniz bir mendil yoksa; sağ kolunuzu ağız hizanıza götürerek öksürürken ağzınızı kapatabilirsiniz.  
  • Ağız, burun temizliğinde kullanılıp atılan kâğıt mendilleri tercih edin.Ufak çocuklarda kağıt mendil yerine pamuklu mendillerden de yaralanabilirsiniz. 
  • Hastayken ağzınızı basit bir tülbentle kapatabileceğiniz gibi eczaneden alabileceğiniz maskeleri de kullanabilirsiniz. Kullandığınız maskeleri her 2-3 saatte bir değiştiriniz. 
  • Hastayken yiyecek, içecek kaplarını ellemeyin, çocuğunuzun havlusunu kullanmayın. 
  • Öksüren, aksıran insanları eve kabul etmeyin, siz arkadaşınıza gidecekseniz evde hasta olan insan var mı soruşturun. 
  • Çocuğunuzu ağzından, burnundan, yüzünden öpmeyin, kimseye de öptürmeyin.
  • ÇOCUĞUNUZUN BULUNDUĞU ODADA HATTA EVDE KESİNLİKLE SİGARA İÇMEYİNİZ BAŞKALARININDA ÇOCUĞUNUZUN BULUNDUĞU ORTAMDA SİGARA İÇMESİNE İZİN VERMEYİN

SOĞUK ALGINLIĞI GEÇİREN BİR ÇOCUKTA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURULMALIDIR?

  • Bebeğinizin ilk soğuk algınlığı ise,
  • Bebeğiniz 6 aydan küçükse, 
  • Nezle öksürük olmadan ateş birden başladı ise ve 3 gün geçtiği halde ateş halen 39 C’nin üstünde seyrediyorsa,
  • Çocuğunuzun uykusunu bölen kuru öksürük 3 günden daha uzun süre devam ediyorsa,
  • Beslenmesini  engelleyecek aşırı kusmalar varsa,
  • Çocuğunuzda nefes alma zorluğu varsa, nefes alış verişte göğüste belirgin bir şekilde  inip kalkmalar varsa ve burun kanatları her nefes alış verişte açılıp kapanıyorsa,
  • Koyu yeşil, kanlı ve mukuslu burun akıntısı 4–5 günden fazla sürerse,
  • Kulaklarını tutuyor, acı çeker gibi görünüyor ve her zamankinden farklı çığlık atarak ağlıyorsa,
  • Bitkin ve halsiz görünüyor, inliyor, sürekli uyuyor ve hiçbir şey yiyip, içmiyorsa,
  • Öksürük 15 günü geçtiği halde hala şiddetle devam ediyorsa,

Soğuk algınlığı sonucu başka hastalıklar ( Kulak iltihabı, Sinüzit, Kurup, Bronşit,Bronşiolit,  Zatürre ) gelişmiş olabilir. Mutlaka doktorunuza başvurmalısınız. 

DİKKAT: Hiçbir şikâyeti olamayan çocukta birden çok şiddetli, kontrol edilemeyen bir öksürük gelişirse çocuğunuz yabancı cisim yutmuş olabilir.En kısa sürede en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız.   

                                                   Dr. Yılmaz Bay

                                 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

 

AKILCI ANTİBİYOTİK KULLANIMI

doktoryilmazbay Yorum yok

ANTİBİOTİK; Anti=Karşı, Bio=Hayat kelimelerinden türetilen, hayata karşı anlamına gelen bir isimdir.1940 yılında penisilinin bulunmasıyla tedavi alanına giren antibiotikler bakteri dediğimiz mikropların tedavisinde kullanılan ve insan sağlığına çok büyük yararı olan ilaçlardır. Antibiotikler bakterilerin çoğalmasını engellemekte ve hatta onları öldürerek vücudumuzu zararlı mikroplardan temizlemektedir.

Son yıllarda gereksiz yere fazla kullanılan antibiotikler bakterilerin antibiotiklere karşı direnç kazanmasına neden oldu. Artık kullanımdaki bir çok antibiotik, mikropların üremesini durduramıyor ve onları öldüremiyor.

Peki çare ne?

Bu güne kadar çare; yeni bir antibiotik,daha yüksek doz antibiotik,daha uzun süre antibiotik ve daha ağır antibiotik oldu. 

Sonunda geldiğimiz noktada, gereksiz kullanılan bu antibiotikler çok ciddi sağlık sorunlarına da yol açmaya başladı. İşte bunlardan bazıları:

Gereksiz antibiotik kullanımı;

  • Mikroplar kullanımdaki birçok antibiotiğe karşı direnç geliştirdi. Artık o antibiotikler kullanılamıyor.
  • Antibiotik ilişkili ishale neden olabiliyor. Antibiotikler bağırsaklarda bulunan yararlı mikropları öldürerek zararlı miropların çoğalmasını sağlıyor.Bu zararlı mikroplarda antibiotik ilişkili ishale neden oluyor.
  • Bağışıklık sistemini olumsuz etkiliyor. İmmün sistemi düzenleyen mikropları öldürerek ve bağışıklık sağlayan hücrelerin yapısını bozarak bağışıklık sistemini çökertiyor.
  • Obeziteye neden oluyor. Bağırsak florasını bozarak gıda geçirgenliğini artırıyor. Bu da gereğinden çok gıda alımı sonucu obeziteye neden oluyor.
  • Alerjiyi tetikliyor.Bağırsak florasında bulunan immün sistemi düzenleyen mikropları öldürerek alerjik reaksiyonları arttırıyor.
  • Böbrek yetmezliğine neden oluyor.Vücuttan atılımları esnasında böbreklere ağır yük yükleyerek böbreklerin çalışmasını bozuyor.
  • Karaciğer fonksiyonlarını olumsuz etkiliyor.Karaciğerde metabolize olurken karaciğerin çalışmasını bozarak karaciğere toksik etki gösteriyor.

PEKİ NE YAPMALI?

YAPILMASI GEREKEN BASİT! AKILCI ANTİBİOTİK KULLANMAK.

İşte gerçek çare bu! Tüm ilaçlarda olduğu gibi gerektiğinde uygun antibiotiği; uygun dozda, uygun miktarda, uygun zamanda ve yeterli sürede kullanmalıyız. 

Ülkemizde antibiotik kullanımı, ilaç kullanımında 1. sırada

Avrupada 4-5. sırada.

Avrupada 1. sıra kalp damar hastalıklarındaki ilaçlarda.

Ülkemizde %40-50 oranında gereksiz antibiotik kullanımı var. Ülkemizde; antibiotik çocuklarda genellikle ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARINDA (ÜSYE) kullanılıyor. ÜSYE’nın %90’ı virüstür ve virüslere antibiotik tesir etmez. Antbiotikler sadece bakteriyel enfeksiyonları tedavi eder.

PEKİ HANGİ HASTALIKLARDA ANTİBİOTİK KULLANILMALI?

Solunum yolu enfeksiyolarında;

  • Akut tonsilitis yani ANJİN’de. Hızlı antijen testi (Beta testi) pozitifse ya da boğaz kültüründe yoğun Beta Hemolotik Streptokok üredi ise,
  • Kulak iltihaplarının baktariyel olanlarında,
  • Sinüzitte,
  • Zatürede antibiotik kullanmak gerekir

Nezle, Grip, Soğuk algınlığı, Rinit, Rino faranjit, Farenjit, Larenjit, Bronşit, Akut Bronşiolit tanılı solunum yolu enfeksiyonlarında antibiotik kullanılmasına gerek yoktur.

Mide barsak enfeksiyonlarında;

İshallerin % 90 ı virüslerle olur ve viral bağırsak enfeksiyonlarında antibiotik kullanılmasına gerek yoktur. 

İshallerin %10 kadarında antibiotik gerekebilir. Oda dışkı ve kan kontrollerinden sonra bakteri kararı verilirse antibiotik kullanılabilir. 

İdrar yolu enfeksiyonlarında;

Usulüne göre alınan idrar kültüründe yoğun bakteri üremesi varsa antibiotik kulanılabilir.

Beyini tutan enfeksiyonlarda;

Bakteriyel menenjit gibi hastalıklarda

Doktorunuzun önerileri doğrultusunda antibiotik kullanılması gerekebilir. 

Doktora gittiğinizde;

  • Çocuğunuzda gözlediğiniz tüm değişiklikleri not alın ve bunları doktorunuza tam ve doğru olarak anlatın.
  • Doktorunuzun çocuğunuzu detaylı olarak muayene etmesi için ona zaman tanıyın.
  • Doktorunuzdan çocuğunuzun tanısı ve bu tanı hakkında detaylı bilgi isteyin.
  • Doktorunuza; çok gerekli değilse çocuğunuza antibiotik kullanmak istemediğinizi, gerektiğinde kontrole gelebileceğinizi ve tüm önerilerine eksiksiz uyacağınızı söyleyin.

Doktorunuz tüm bunların sonunda çocuğunuzda antibiotik kullanmaya karar verdiyse;

  • Antibiotiği;nasıl hazırlayacağınızı,nasıl saklayacağınızı,günde kaç doz vereceğinizi,ne miktarda vereceğinizi ve ne kadar süre ile kullanacağınızı iyice öğrenin.
  • Doktorunuzun tüm önerilerine eksiksiz uyun.
  • Kontrole istediyse mutlaka gidin.
  • Kendi kendinize Antibiotik kullanmayın.
  • Birgün lazım olur diye evde antibiotik bulundurmayın.
  • Komşunun önerdiği antibiotiği asla kullanmayın.
  • Komşunun yarım kalmış antibiotiğini asla kullanmayın.
  • Antibiotiği yarım bırakmayın.

Sözün özü: Antibiotikler gerektiğinde sadece bakterilerin yaptığı enfeksiyonlarda kullanılan hayat kurtaran ilaçlardır. Gereksiz kullanılan her antibiotik vücuda atılan bit atom bombasıdır.

UNUTMAYINIZ Kİ;

ANTİBİOTİK ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ DEĞİLDİR!

ANTİBİOTİK ÖKSÜRÜK KESİCİ DEĞİLDİR!

ANTİBİOTİK AĞRI KESİCİ DEĞİLDİR!

ANTİBİOTİKSİZ BİR YAŞAM DİLEĞİYLE…

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 

KABIZLIK (KONSTİPASYON)

doktoryilmazbay Yorum yok

Kabızlık; çağımızda küçük büyük tüm insanların ortak sorunudur. Son yüz yılda beslenme alışkanlıklarımızdaki değişiklikler, doğal gıdalardan daha çok işlenmiş ve hazır gıdalara yönelmemiz ve daha az hareketli bir yaşam tarzı sürmemiz kabızlığın en önde gelen nedenleri arasındadır. 

Öncelikle çocuğunuzun her gün tuvalete çıkması gerekmediğini bilmeniz gerekir. Tuvalete çıkmak biraz da ailevi bir durumdur. Bazı aileler genetik olarak her gün ya da günde birkaç kez tuvalete çıkarken bazı ailelerde tuvalete çıkma durumu birkaç güne kadar uzayabilir.Benzer şekilde bazı çocuklar günde 3-5 kere tuvalete çıkabildiği gibi bazı çocuklar da 3-5 günde bir tuvalete çıkabilir. Dışkı;tek tek, çok sert ya da çok büyük hacimli değilse ve bu dışkıyı çıkartmak çocuğunuzu  çok rahatsız etmiyorsa normaldir,kabızlık sayılmaz.

Bebeklerde Kabızlık: Bebeğin mekonyum denilen ilk dışkısını 24-48 saat içerisinde çıkarması gerekir. Eğer bu dışkılama olmazs; bebekte makat darlığı, makatın normal yerinde olmaması ya da dışkılamayı sağlayan sinir yapısının bozuk olması gibi nedenler olabilir.Böyle bir durumda mutlaka bir çocuk hekimine başvurmanız gerekir. Anne sütü alan bebekler ilk 1 ayda günde 5-10-15 kere dışkılama yapabilir ve bu normaldir. 2. aydan sonra 2-3-4 günde bir dışkı çıkartabilir ve tamamen normaldir. Hatta bazı bebekler 8-10 günde bir,çok sert olmayan  yumuşak kıvamlı ve çıkarken çocuğu rahatsız etmeyen bir dışkı çıkartabilir ve bu kabızlık değildir.Ancak 4-5 günü geçtiği halde bebek dışkı yapamamış ve dışkı bebeği rahatsız ediyor ise zeytin yağına batırılmış bir derece ile popo uyarılabilir. Bebeklerde kabızlığı engellemek için anne sütünü daha uzun süre vermelisiniz.Anne bol su ve sulu gıdalar tüketmeli, liften zengin besinler yemelidir.Bebek de iki  emzirme arasında karın masajı yapılmalı, bacakları karına doğru bastırılarak gaz ve dışkı  çıkışı kolaylaştırılmalıdır. 6 aydan sonra ek besinlere başlama döneminde bebeğinizde daha çok yeşil yapraklı sebze ve daha çok taze meyve yedirmeli, bol su ve sulu gıdalar sunmalısınız.

Çocuklarda Kabızlık:Eğer çocuğunuz 2-3-4 günde bir ağrısız,sızısız rahatça yumuşak kıvamlı bir dışkı çıkartıyor ise  bu tamamen normaldir ,kabız değildir. Eğer çocuğunuz tek tek,sert kıvamda, büyük hacimde, zorlanarak ağrılı bir şekilde dışkı çıkartıyor ise her gün bile yapsa bu kabızlıktır. Çocuklarda daha çok dışkı çıkartmayı ertelemeye bağlı fonksiyonel kabızlık görülür. Çocuk oyuna dalarak ya da televizyon bilgisayar, cep telefonu gibi görsel iletişim araçlarını izlerken dışkılamayı erteler. Ertelenen dışkının suyu kalın bağırsağın son kısmında daha çok emilir. Daha çok suyu emilen bu dışkı daha çok katılaşır. Katılaşan dışkı çıkarken çıkış bölgesini tahriş ederek çatlaklara, yırtıklara ve kanamalara neden olabilir. Daha sonra çocuk dışkılama esnasında acıyacağını düşüncesi ile dışkılamayı erteler. Ertelenen her dışkılama dışkıyı daha da katılaştırır ve çıkışı zorlaştırır ve bu böyle sürüp gider. Bağırsağın son kısmındaki bu sert dışkı zamanla o bölgedeki sinirlerin duyarlılığının kaybolmasına neden olur ve artık çocuk dışkısının geldiğini hissetmez. Yukarıdan gelen yeni dışkılar bu sert dışkının etrafından aşağı doğru akarak çocukta dışkı kaçırmalara ve kilotonun kirlenmesine  neden olabilir.Sertleşen dışkı idrar kesesine de baskı yaparak çocukta idrar kaçırmalarına ve idrar yolu enfeksiyonlarına da neden olabilir. 

ÇOCUKLARDA KABIZLIKTA TEDAVİ

Davranış Tedavisi

  • Öncelik kabız olan,dışkı kaçıran çocuk; asla suçlanmamalı olumlu yönde motive edilmelidir.
  • Kabızlık tedavi edilebilen bir hastalıktır ancak aile çocuk, yakın çevre ve hekim iş birliği çok önemlidir.
  • Çocuk daha aktif bir yaşam sürmesi için özendirilmelidir.Ekrandan uzak oyun, spor, jimnastik, dans, çevre gezileri gibi aktivitelere yönlendirilmelidir. 
  • Tuvalet alışkanlığı kazanan çocuklar sabah ve akşam düzenli olarak tuvalete oturmalı ve en az 10-15 dakika dışkısını çıkartmaya çalışmalıdır.
  • Küçük çocuklarda karın masajı yapılabilir.Karnın sağ alt bölümünden, kasık bölgesinden başlayıp; yukarıya göğüs kafesine kadar, sonra sola diğer göğüs  kafesine kadar, sonrada aşağıya saat yönünde etkin bir şekilde bastırarak masaj yapmalıdır.
  • Okula giden çocuklar tuvaleti geldiğinde mutlaka okulda da olsa tuvalete girmelidir. OKul tuvaletinin temizliğine ve hijyenine dikkat edilmelidir.

Diyet Tedavisi

  • Çocuğunuza bol su ve sulu gıdalar sunmalısınız.
  • Çocuğunuza bol sebze yedirin. Özellikle yeşil yapraklı sebzeler; örneğin ıspanak, lahana, pırasa, kereviz, marul, pazı, semiz otu, bamya, taze fasulye, börülce, enginar, brokoli, karnı bahar, turp otu, radika, arapsaçı, deniz börülcesi gibi sebzelerden hangisine ulaşabilirseniz mevsimine göre çeşitlendirerek çocuğunuza sunmalısınız.
  • Çocuğunuza bol meyve yedirmelisiniz. Özellikle üzüm, kayısı, erik, kiraz, avokado, yeni dünya, hurma, cennet hurması, karpuz, kavun, portakal, mandalina, daha büyük çocuklarda çilek, incir, mango, ananas gibi yiyecekler verebilirsiniz.
  • Kuru meyveler ve bunların hoşaf ve kompostolarını verebilirisiniz.Örneğin; kuru dut, kuru erik, kuru kayısı, kuru üzüm  direk olarak verilebildiği gibi hoşaf ve komposto şeklinde de verebilirsiniz.
  • Her türlü bitkisel çaylar; örneğin ıhlamur, papatya, rezene çayı sunabilirsiniz.
  • Ağızdan sızma zeytin yağı, çocuğun yaşına göre 1-2 çay kaşığından günde 3 kez 1 tatlı kaşığına kadar kabızlığın durumuna göre verebilirsiniz.
  • Badem yağı, elma yağı gibi yağlar denenebilir.
  • Eğer çocuğunuza ekmek veriyorsanız; işlenmemiş undan yapılmış tam tahıl ekmeği vermelisiniz. Asla işlenmiş beyaz undan yapılmış ekmekler vermeyiniz.
  • Yulaf unundan yapılmış muhallebi ya da yulaflı ekmekler kullanabilirsiniz.
  • Süt alımını mutlaka kısıtlamalısınız. 1 yaş üzerindeki bir çocuk günde 1-2 su bardağından        ( 200-400 cc) fazla süt almamalıdır.
  • Makarna, pilav ve erişte gibi yiyecekler mümkün olduğunca azaltılmalı ve haftada 1-2 kez den fazla verilmemelidir. 
  • Yağda kızartmalar özellikle; patates, havuç, kabak kızartması, mücver, köfte gibi  yiyecekler azaltılmalıdır.
  • Bakkaldan alınan her türlü abur, cubur yiyecekler özellikle; çikolatalar, gofretler, bisküviler krakerler, kekler verilmemelidir.
  • Patates ve mısır gevrekleri, patlamış mısır, her türlü şekerlemeler, hazır meyve suları, kola, gazoz  ve her türlü hazır gıdalar yasaklanmalıdır.

İlaç Tedavisi: 

  • Öncelikle anal bölgedeki çatlak, yırtık ve kanamaları için uygun ağrı kesici, mikrop önleyici, yara iyileştirici kremler doktorunuzun önerileri doğrultusunda önerdiği sürece kullanılmalıdır.
  • Ağrılı dışkılama durumunda uygun ağrı kesici parasetemol, ibuprofen cinsi ilaçlar uygun sürelerle kullanılmalıdır.
  • Gerektiğinde uygun prebiyotik- probiyotikler kullanılabilir.
  • İleri kabızlık durumlarında dışkıyı yumuşatacak, dışkının su miktarını arttıracak ilaçlar hatta bazen lavmanlar doktorunuzun önerileri doğrultusunda kullanılabilir.

SÖZÜN ÖZÜ: Çocuğunuzun kabızlığı  geçse de yukarıdaki önerilere uymaya devam etmelisiniz. Bu öneriler sizin ve çocuğunuzun yaşam biçimi olmalıdır. 

                                                                                       Dr. YILMAZ BAY

Çocuk Sağlığı Uzmanı

BURUN TIKANIKLIĞI

doktoryilmazbay Yorum yok

“Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi”

Solunum yolunun başlangıcı ve de bitişi olan burun, bebeklik ve çocukluk yaşlarında yaşamsal bir öneme sahiptir. Burun solunumla alınan havayı nemlendirir, ısıtır, filtre eder, temizler ve yabancı maddelerden arındırır. Solunumla alınan havanın basıncını ve akış hızını ayarlar. Burundan kulağa giden östaki borusu vasıtası ile orta kulağın havalanmasını sağlayarak işitmeye yarımcı olur.Ayrıca beş duyu organımızdan biri olarak koku almayı da sağlar.

Burun kanalı bebeklerde ve çocuklarda erişkinlere göre daha dardır.6 ayın altındaki çocuklar ağız solunumu yapamazlar, burun solunumu yaparlar.Emmenin kesilmememsi için anne memesi bebeğin ağızda iken bebek  solunumunu burundan yapmak zorunluluğundadır.

Bebekler ve çocuklar burunlarını temizleme konusunda erişkinlere oranla daha beceriksizdirler.  Hapşırma zayıftır, sümkürmeyi bilemezler. Burunları tıkalı olduğunda bebekler; huysuz, huzursuz, uykusuz olurlar. Beslenme sırasında fazla gaz yutarlar bu da bebeklerde  gaz sancısını arttırır. Burun tıkanıklığı; orta kulak iltihabı, sinusit gibi hastalıkların gelişmesine zemin hazırlar.Burnu tıkalı olan bebekler  anne memesini ya da biberonu iyi almazlar; bunun sonucunda beslenme bozulduğu için büyüme ve gelişme geri kalır. Tüm bu nedenlerden dolayı bebeklerde burunun açık olması çok önemlidir.Burunda oluşacak en ufak bir problem bebeklerde ciddi sorunlara yol açabilir.Bebeklerin ve çocukların burnu tıkalı olduğunda ailenin de yaşam kalitesi bozulur.

ÇOCUKLARDA BURUN TIKANIKLIĞININ EN SIK GÖRÜLEN NEDENLERİ

  • Doğumsal burun ve solunum yolları tıkanıklıkları.
  • Doğum öncesi anne karnında ve doğum esnasında doğum kanalından alınan sekresyonlar. 
  • Çocuklarda burun kanalının erişkinlere göre daha dar olması.
  • Burun deliklerinden giren mikroplarla savaşmaya yardımcı olan; geniz etinin büyük olması.
  • Çocuklarda virulara bağlı olarak sık sık viral üst solunum yolu enfeksiyonu geçirilmesi.
  • Çocukların yanında sigara içilmesi.
  • Çocuğun bulunduğu odanın yeterince havalandırılmaması.
  • Odadaki havanın kirli ve neminin az olması.
  • Alerjik durumlar.
  • Sinusitis.
  • Buruna yabancı cisim kaçması.
  • Midedeki besinlerin ağız, burun ve boğaza geri gelmesi(Gastro Özafagial Reflu Hastalığı).
  • Çocuk için uygun olmayan burun damlalarının aşırı kullanılması.

Çocuklarda görülen en sık burun tıkanıklığı nedenleri arasındadır.

SAĞLIKLI BİR BEBEK;BURUNDAN RAHAT NEES ALIP VERİYORSA, AŞIRI HIRILTISI, HORULTUSU YOKSA, NEŞESİ CANLILIĞI YERİNDE İSE O BEBEKTE BURUN TEMİZLİĞİ YAPILMASINA GEREK YOKTUR.

Bebeğiniz; nefes alıp verirken zorlanıyor, hırıltılı nefes alıyor, uykuya dalmakta zorlanıyor, sık sık uykudan uyanıyor, rahat ememiyor, emerken sık sık emmeye ara veriyor ve ağlıyor ise burnunun temizlenmesine gereksinimi vardır.

BURNU TIKALI OLAN ÇOCUKLARDA NASIL DAVRANILMALI

2 yaşın altındaki çocuklarda en iyi burun açıcı serum Fizyolojik denilen  tuzlu sulu burun damlalarıdır. Bu burun damlalarını çocuklardaki burun tıkanıklığının derecesine göre 2-3-4 saat ara ile her bir burun deliğine 5-6-7-8-9-10 damla olacak şekilde damlatabilirsiniz. Serum Fizyolojik burunda birikmiş artıkları sulandırarak vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Bebekler hapşırarak, öksürerek, aksırarak serum fizyolojik ile sulandırılan bu artıkları doğal yolla dışarıya çıkartırlar. 

Buruna Serum Fizyolojik nasıl kullanılır: Çocuğunuzu sırt üstü yatırınız, sol elinizle enseden tutup kafayı hafifçe geriye devrilecek şekilde boynunu alttan yukarıya kaldırınız. Sağ elinizle serum fizyolojik içeren burun damlasını bebeğinizin her bir burun deliğine 5-6 damla olacak şekilde üstten buruna değdirmeden damlatınız. Burun damlasının ağzını çocuğun burnuna sokmayınız. 1-2 dakika bekleyiniz.Genelde bu süre içerisinde çocuklar hapşırarak burundaki kirlilikleri dışarıya çıkartırlar.

Burun damlası kullandıktan bir kaç dakika sonra bebeğiniz burundan rahat nefes alamıyorsa,hırıltı ve tıkanıklık hala çok fazla ise, nefesle çalışan burun aspiratörlerini kullanabilirsiniz.Ağızla çekilen burun aspiratörlerinin bir ucu çocuğunuzun burnunda, diğer ucu sizin ağzınızda olmalıdır. Orta kuvvette bir nefesle burundaki salgıları aspiratör içine çekebilirsiniz.

Zorunlu olmadıkça burun aspiratörü kullanmayınız.Çocuklardaki burun iç zarları çok hassa olduğu için burun mukozasına zarar verebilirsiniz. Bebekler çok hareketli oldukları için burunlarını oynatırlar ve bu da bebeğinizde burunda tahrişlere hatta kanamalara bile neden olabilir.O nedenle burun aspiratörü kullanmak zorunda kalırsanız bebeğinizin başını sabit bir şekilde tutmalısınız.

2 Yaşından büyük çocuklarda doktorunuzun önerileri doğrultusunda burun damlaları ve burun spreyleri de kullanabilirsiniz. Bunlar lokal açıcılı,anti alerjik,anti histaminik, pseudo efedrin  ya da kortizon içeren  burun damlaları ye da burun spreyleri olabilir.Deniz suyu içeren burun damlaları ve spreyleri de burnu açmak için kullanılabilirler.

Burun  Spreyleri nasıl kullanılır:Çocuklarda burnu açmanın ve sık görülen burun boğaz enfeksiyonlarını önlemenin en önemli ve en kolay  yolu; onların sümkürmesidir.Öncelikle çocuklarınıza sümkürmeyi öğretmelisiniz.Ancak bu sümkürme işlemini çocuklar 2,5-3 yaş dolaylarında öğrenebilirler.Damla ya da sprey kullanmadan önce sümkürterek ya da fiziksel önlemlerle burundaki kirlilikleri temizleyiniz. Burun spreyi kullanmadan önce çocuğunuzun dik durumda olmasını sağlayın.Başını hafifçe öne eğebilirsiniz.Burun sprey şişesini iyice çalkalayın.Daha sonra burun spreyini uç kısmını çocuğun burun deliğinden içeriye çok ileriye gitmeyecek şekilde hafifçe sokunuz. Baş parmağınızı spreyin alt kısmına yerleştiriniz. Spreyin uç kısmını işaret ve orta parmak arasını alın ve baş parmakla sprey şişesini alttan sıkıştırınız.Çocuğunuzun hastalığının durumuna göre her burun deliğine 1-2 paf olacak şekilde işlemi tekrarlayınız. Özellikle kortizon  içeren burun damlalarında sağ elinizle sol buruna sprey sıkınız, sol elinizle de sağ buruna sprey sıkınız.Böylelikle sprey içindeki etkin maddenin ortadaki burun kemiğine değil burun kanatlarına ulaşmasını sağlarsınız. Çünkü özellikle kortizon içeren burun damlaları ve spreyleri her iki burun deliğini ayıran burun kemiğine ulaşırsa kemik üzerindeki zarı incelterek burun kanamalarına neden olabilir.

ÇOCUKLARDA BURUN TIKANIKLIĞINA ENGEL OLMAK İÇİN

  • Özellikle kış aylarında çocuğun  bulunduğu odanın ısısı 20-23 derece dolaylarında olmalı.
  • Çocuğun  bulunduğu odanın nem oranı yüzde 40-55 arasında olmalı. Nemin usun süreli düşük olması; ortamda virüs ve bakterinin üremesini kolaylaştırır.Nemin sürekli yüksek olması ise ortamda küf mantarları gibi zararlı mikropları üremesine zemin hazırlar.Ayrıca fazla nem terlemeyi engeller ve vücudun fizyolojik su ve iyon dengesini bozar.
  • Eğer burun tıkanıklığı çok ise;bebeğinize ılık bir banyo yaptırabilirsiniz ya da duşu açarak banyo da buharlı ortamda 10-15 dakika durmasını sağlayarak da burnunun açılmasına yardımcı olabilirsiniz.
  • Özellikle solunum yolu enfeksiyonların da soğuk buhar veren  nemlendirici aletlerden faydalanabilirsiniz. Bu nemlendiricileri çocuğunuzun  bulunduğu odada 4-6 saat ara ile 3-4 kez 1 er saati geçmemek üzere  çalıştırabilirsiniz.Daha fazla çalışması odadaki nemi artırarak odada küf mantarları üremesine zemin hazırlar.Buhar makinesi içerisine koyduğumuz suyu her seferinde değiştirmelisiniz.Nemlendirici içerisinde  su çok kalırsa içinde mikrop üreyebilir. 
  • Özellikle çocuğunuz solunum yolu enfeksiyonu geçiriyor ise;burun salgılarının doğal yollarla aşağı akması için çocuğunuzun yatağını  20-30-40 derece dik bir pozisyona getirebilirsiniz.
  • Özellikle solunum yolu enfeksiyonları geçirirken  çocuğunuzu kucağınızda iken dik konumda tutarsanız burnunun rahatça boşalmasına ve açılmasına yardımcı olabilirsiniz.
  • Bebeğinize her koşulda anne sütünü vermelisiniz ve bunu mümkünse en az 1 yaşına kadar hatta çocuğunuz emiyor siz de bundan rahatsızlık duymuyorsanız 2-3 yaşına kadar sürdürmelisiniz. 6. aydan sonra çocuğunuza ek gıdalar başladığınızda su da sunabilirsiniz. Özellikle hastalık döneminde bebeğinizin susuz kalmaması için onu daha sık emzirmelisiniz. 6.aydan sonra su ve sulu besinleri sık sık sunmalısınız.
  • Çocuğunuzun bulunduğu odayı sık sık havalandırın. Çevre temizliğine dikkat edin.

ÇOCUĞUNUZUN BULUNDUĞU ORTAMDA ASLA SİGARA İÇMEYİNİZ

HASTALIKTAN UZAK SAĞLIKLI GÜNLER DİLEĞİYLE

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

AKUT TONSİLLOFARENJİT

doktoryilmazbay Yorum yok

AKUT TONSİLLİT, ANJİN, FARENJİT

(Halk arasındaki deyimi ile BADEMCİK İLTİHABI)

Tonsiller (Bademcikler); ağız açıldığında boğazın arka kısmında, küçük dilin iki yanında bulunan, vücuda giren zararlı mikropları yakalayan ve vücudun mikroplarla savaşmasına yardımcı olan savaşçı hücreleri üreten karşılıklı iki organdır. Tonsiller vücuda mikrop girdiğinde; giren bu mikropları daha ileriye gitmemesi için tutar ve salgıladıkları bazı özel maddelerle öldürürler. Böylelikle vücuda giren mikroplar daha aşağı solunum yollarına inmeden, kan yoluyla vücuda yayılmadan tonsiller tarafından vücuda giriş yerinde tutulmuş olurlar. TONSİLLER VÜCUDUN BİR ÇEŞİT İLERİ KARAKOLUDUR. Eğer mikroplar burada tutulur ve öldürülse vücudun diğer organlarına yayılması engellenmiş olur. O nedenle çocukluk çağında vücudun korunmasında tonsillerin çok büyük görevleri vardır. Çocuklarda tonsiller 6 aydan itibaren giderek yavaş bir şekilde büyüyerek 7-9 yaş dolaylarında maksimum boyutlarına ulaşır. Daha sonra giderek küçülerek 15-17 yaş dolaylarında erişkin boyutlarına ulaşır ama hiç bir zaman kaybolmazlar.

Akut Tonsillit: Tonsil dokusunun mikroplar tarafından istilası, mikropların tonsiller üzerinde çoğalması ve iltihap yapmasına akut tonsillit denir.

Akut tonsillit; çocukluk çağının en sık doktora baş vurma nedeni ve kesin olarak antibiyotik kullanılması gereken tek hastalığıdır.

Akut tonsillit en sık  3-15 yaş arası çocuklarda görülür. 5-9 yaş arasındaki okul çağı çocuklarında görülme sıklığı en fazladır. Boğazda; tonsiller ve farenkste (bademcik ve etrafındaki dokuda) hastalık yapan yüzlerce virüs ve bakteri olarak adlandırdığımız mikrop çeşitleri vardır. Burada konusunu ettiğimiz tıptaki adı ile Grup A beta hemolitik streptokok (GABHS) denilen miropların yaptığı akut tonsillit ya da halk arasındaki deyimi ile Anjin-Beta hastalığıdır. Hastalığın bulguları ve şiddeti alınan mikrobun sayısına, mikrobun gücüne ve kişinin o anki direnç durumuna göre değişir.

AKUT TONSİLLOFARENJİT BELİRTİLERİ

Streptokoksik Tonsillofarenjit belirtileri:

  • Birden 38-39-40 dereceye kadar yükselen ateş
  • Bademciklerin şiş ve kızarık olması
  • Boğaz ağrısı
  • Yutkunma zorluğu
  • Boyunda ve çene altındaki lenf bezelerinde belirgin şişme ve elleyince ağrı olması
  • Halsizlik, bitkinlik,tüm vücutta ve eklemlerde ağrılar
  • Baş ağrısı
  • İştahsızlık
  • Ağızda kötü koku olması
  • Mide bulantısı, kusma, karın ağrısı

Viral Tonsillofarenjit belirtileri:

  • Hafif başlayan bir ateş bir iki gün içerisinde 38-39 derecelere kadar yükselir
  • Halsizlik, iştahsızlık, bitkinlik
  • Boğaz ağrısı
  • Nezle, öksürük, ses kısıklığı
  • Boyunda ve çene altındaki lenf bezelerinde daha hafif bir şişme ve elleyince hafif bir ağrı olması
  • Yumuşak damakta ve boğazın arka kısmında küçük ülserli yaralar
  • Bademcik üzerinde iltihaplı yaralar.

Viral tonsillofarenjitler genelde yavaş başlar, belirtiler daha hafiftir. Şikayetler giderek artarak iki üç gün içerisinde bulgular en yüksek düzeye ulaşır ve 5- 7 gün içerisinde hiç bir tedavi almasa bile kendiliğinden geçer.

AKUT TONSİLLOFARENJİTTE TANI 

Akut Tonsillofarenjit kışın son ayları ve ilkbaharın  ilk aylarında en fazla görülür. Çocuk hastalıklarının %80 – 90 gibi çok büyük bir kısmı boğaz enfeksiyonudur. Boğaz enfeksiyonlarının da %80-90 gibi çok büyük bir kısmı virüs denilen mikroplarla oluşan akut tonsillofarenjittir ve antibiyotik tedavisi gerekmez. %10-20 oranındaki bir kısmı ise Streptokok denilen bakterilerin yaptığı akut tonsillofarenjit olabilir ve mutlaka antibiyotik tedavisi gerekir.

Çocuğunuzda boğaz enfeksiyonu belirtileri varsa mutlaka bir çocuk doktoruna götürmelisiniz. Doktorunuz gerekli muayeneleri yaptıktan ve gerekli gördüğü taktirde hızlı antijen testi, boğaz kültürü ve bazen de kan tahlili yaparak Grup A beta hemolitik streptokok (GABHS)’a bağlı akut tonsillofarenjit düşünürse çocuğunuza antibiyotik tedavisine başlayacaktır.

AKUT TONSİLLOFARENJİTTE TADEVİ

Akut tosillofarenjit çok büyük bir oranda virüs denilen mikroplar tarafından oluşturulur. Ve tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur. Yatak istirahatı, ateş ve boğaz ağrısı için parasetemol ya da ibufen gibi ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir. Burun ve solunum yollarının açılması için genelde serumfizyolojik içeren burun damlaları, solunum yollarındaki yapışkan sıvıyı yumuşatmak ve vücut direncini arttırmak için bol su ve sulu gıdalar, ılık bitki çayları, et suyuna, tavuk suyuna çorbalar, tarhana çorbası gibi sıvı gıdalar yeterli ve dengeli beslenme tedavi için yeterlidir.

Grup A beta hemolitik streptokoklarla (GABHS) olan akut tonsillofarenjit hiç bir tedavi almasa dahi 7-8 gün içerisinde kendi kendine geçen bir hastalıktır. Ancak 4-15 yaş arası çocuklarda; akut eklem romatizması, kalp romatizması, akut glumerolunefrit denilen böbrek hastalıkları gibi komplikasyonlara neden olduğu için bu yaş grubunda antibiyotik tedavisi gerekir. Antibiotik tedavisi akut romatizmal ateşi ve süpüratif komplikasyonları önler. Hastalığın klinik sürecini kısaltır, enfeksiyonun başkalarına bulaşmasını azaltır. Antibiyotik tedavisine başlamada çok acele edilmemelidir çünkü tedavide  9. güne kadar olan gecikmelerde; akut eklem romatizması, kalp romatizması, akut glumerolunefrit denilen böbrek hastalıkları gibi komplikasyonlar görülmez.

Grup A beta hemolitik streptokoklarla (GABHS ) olan akut tonsillofarenjit tedavisinde antibiyotik olarak öncelikle ağızdan ilaç alabilen çocuklarda ağızdan penisilin-V,  ağızdan ilaç alma problemi olan çocuklarda enjeksiyon şeklinde benzatin penisilin kullanılmalıdır.Bu ilaçları doktorunuzun önerileri doğrultusunda önerdiği dozda ve önerdiği sürece kullanmalısınız.

Penilisin-V (ağızdan oral penisilin) 

30 kg altındaki çocuklarda günde 3 kez 400.000 ünite 

30 kg üzerindeki çocuklarda günde 3 kez 800.000 ünite 10 gün süre ile kullanılmalıdır. 

Ağızdan ilaç alamayan çocuklarda

Benzatin penisilin (enjeksiyon şeklindeki penisilin)

30 kg altındaki çocuklarda 600.000 ünite kas içine tek doz

30 kg altındaki çocuklarda 1.200.000 ünite kas içine tek doz şeklinde uygulanmalıdır.

Tüm hastalıklarda olduğu gibi akut tonsillitte de destek tedavisi önemlidir. Ağrı ve ateşe karşı parasetamol ya da ibuprofen cinsi ilaçlar, bol sıvı alımı, mevsimin taze sebze ve meyvesi, protein kaynağı olarak et, süt, yumurta, kuru baklagiller, sıvı desteği olarak her türlü bitki çayları ve yatak istirahati gibi destekleyici tedaviler uygulanmalıdır. 

HASTALIKTAN UZAK SAĞLIKLI GÜNLER DİLEĞİYLE

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Uzmanı

ÇOCUKLARDA DÜŞME SONUCU OLUŞAN TRAVMALAR

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuklar hayatlarının bir devresinde; bir ya da bir çok kez düşme problemi ile karşılaşabilirler. Özellikle 3 ay – 3 yaş arası çocuklarda korunma ve denge mekanizmaları tam gelişmediği için düşme problemi daha çok görülür. Çocuklarda bu düşmeler sonucu oluşan travmalar genellikle ciddi bir sağlık problemine neden olmaz.

Yüksekten ya da koşarken, yürürken düşme sonucu olan çocukluk çağı travmaları genel de hafif travma grubun da yer alırlar. Çocuklarda travma sonrası en çok görülen; kol ve bacaklardaki çatlaklar, kırıklar yaş ağaç kırığı şeklinde oldukları için ve genelde kısa sürede kendi kendine kaynadıkları için önemli bir sağlık sorununa neden olmazlar. Kafa travmaları da; kemiklerin birleşme yüzeyleri çocuklarda tam kapanmadığı için travmalarda esneklik yeteneğinden dolayı ciddi bir probleme neden olmaz.

ÇOCUĞUNUZ DÜŞTÜ İSE

  • PANİK YAPMAYIN
  • Öncelikle çocuğunuzun üzerindeki tüm kıyafetlerini çıkartın.
  • Açık yara, kanama var mı?
  • Vücudun herhangi bir yerinde şişlik, kızarıklık, morluk var mı?
  • El, kol ve bacaklarda sıra dışı bir değişiklik var mı? 
  • El, kol, bacaklar ya da vücudun herhangi bir yerin de hareket sınırlılığı var mı? Sakince kontrol edin.

ÇOCUĞUNUZDAKİ BULGULARIN DURUMUNA GÖRE AŞAĞIDAKİ İŞLEMLERİ UYGULAYABİLİRSİNİZ.

  • Travmalardan sonra çocuğunuzu mümkün olduğunca sakin bir ortamda; aşırı hareketlerini kısıtlayarak bir süre  dinlendirmeye çalışın.
  • Vücutta kanayan bir yer varsa o bölgeyi steril gazlı bezle sarın ya da üzerine bastırarak tampon uygulayıp öncelikle kanamayı durdurun.
  • Eğer açık bir yara varsa o bölgeyi temiz bir su ile yıkayın.
  • Vücutta şişlik yada morluk varsa o bölgeye 10 dakika süre ile bir beze sarılmış buz uygulayın. Şişlik ve morluk olduğu sürece buz koyma işlemin 2-3 saat ara ile birkaç kez tekrarlayabilirsiniz.

DÜŞME SONUCU OLAN TRAVMALARDA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALISINIZ?

  • Bebeğinizin anlamsız uzun süren şiddetli ve tiz bir sesle ağlamaları varsa ve bir türlü sakinleşmiyorsa 
  • Uyanık olması gereken zaman dilimin de uykuya meyli varsa ve her zamankinden çok daha uzun süreli uyuyorsa
  • Bilinç bulanıklığı, bilinç kaybı ve anlamsız konuşmaları  varsa
  • Ağzından, burnundan, kulağından kan ya da sarı, beyaz, kirli renkte bir sıvı geliyorsa
  • Tekrarlayan fışkırır tarzda şiddetli kusmaları varsa (Çocuklar genelde düşme sonucu bir iki kez kusabilirler bu çok önemli değildir)
  • Göz bebeği boyutları eşit değilse
  • Bulanık görme, çift görme ya da görme kaybı varsa
  • Işığa ve sese duyarlıysa
  • Kol ve bacaklarda güçsüzlük varsa
  • Yürüyen çocuklarda yürüme bozukluğu, denge kaybı varsa
  • Daha büyük çocuklarda baş ağrısı ve baş dönmesi yakınmaları varsa
  • Etrafa karşı ilgisizse, emme ve yeme bozukluğu varsa
  • Gözlerde kayma, el kol ve bacaklarda kasılma titreme gibi havale bulguları varsa

En kısa sürede en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız.

Yukarıdaki bulgulardan herhangi biri yoksa genelde ciddi bir problem yoktur. Normal beslemesini ve uyku düzenini devam ettirin. Çocuğunuzu sakince 24-48 hatta 72 saat gözleyin.


Kazasız günler dileğiyle

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 


AKUT RİNOSİNÜZİT

doktoryilmazbay Yorum yok

         Sinüsler; burun, yüz ve alnın iki tarafında bulunan içi hava dolu keseciklerdir. Etmoid ve maksiller sinüsler doğumda gelişmiştir. Sfenoid sinüs 5 yaşında, frontal sinüs 6 yaşında gelişmeye başlar. Bunlardan en büyüğü olan ve çocuklarda en fazla hastalığa neden olan Maksiller sinüsler; burnun iki tarafında kapakçıkları ile burun boşluğuna açılırlar. Solunum havasını nemlendirir, ısıtır. Başın ağırlığını hafifletir. Ses rezenonsına yardımcı olurlar.

         Çocuklarda Akut Rinosinüzit deyince burun ve Maksiller sinüslerin birlikte enfekte olmalarını anlıyoruz. Burunu döşeyen epitel ile maksiller sinüs içindeki kesecikleri döşeyen epitel bir devamlılık içindedir. Çocuklarda Maksiller Sinüs tek başına iltihaplanmaz. Burundaki enfeksiyon yapan mikroplar zamanla ilerleyerek sinüslere geçer ve orada çoğalarak enfeksiyona neden olurlar o nedenle hastalığa Rinosinüzit adı verilir. 

         6. aydan itibaren çocuklarda Rinosinüzit görülebilir. Çocukluk yaş grubunda sinüslerin anatomisi yetişkinlerin yapısına benzemekle birlikte hacim olarak onlardan daha küçüktür. Bu küçüklük ve çocukların sık solunum yolu enfeksiyonu geçirmesi  Rinosinüzit oluşumunun en önde gelen nedenleri arasındadır.

Sinüzit; çocuklarda ciddi kafa içi komplikasyonlarına yol açması, tekrarlayan  sinobronşial enfeksiyonlarına neden olması, çocuklarda gelişim bozukluğu yapması riski nedeni ile çok önemlidir. Çocuğun yaşam kalitesini ve uyku düzenini bozar. Okul başarısını olumsuz etkiler. İştahını da olumsuz etkileyerek vücut direncinin kırılmasına ve gelişme geriliğine neden olabilir. 

                                     SİNÜZİTE NEDEN OLAN EN ÖNEMLİ FAKTÖRLER

  • Sık geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonları
  • Alerjik Rinit (Çocuklarda en sık görülen Otorinosinüzit nedenleri arasındadır. Sinüzitli çocukların %60-80’inde zeminde alerji saptanmıştır.)
  • Adenotonsiller hipertrofi (Geniz eti ve bademcik büyüklüğü; Burun boşluğunu ve sinüslerin ağzını daraltarak sinüzit oluşumuna neden olabilirler.)
  • Gastroözefagialreflü (GÖR; mide içeriğinin özellikle geceleri ağızdan geri gelerek solunum yollarının düzenini bozması sonucu sinüzite neden olan faktörler arasındadır.      
  • Bağışıklık yetmezliği   
  • Genetik kökenli burun eğrilikleri
  • Dudak ve damak yarıkları
  • Burun polipleri
  • Burun içinde yabancı cisim (Burunda hava yolunu tıkayarak tekrarlayan sinüzit oluşumuna zemin hazırlarlar.)
  • Saçların ıslak bırakılması
  • Rüzgarda kalma
  • Soğukta çalışan klimanın karşısında kalma
  • Soğuk havalarda özellikle başın ve boyun kaslarının korunmaması 

RİNOSİNÜZİTTE TANI

        Çocuklarda sinüzit tanısı iyi bir aile hikayesi alınması ve iyi bir klinik muayene ile koyulabilir. Çocuklarda akut Rinosinüzitte sinüs grafisi çekilmesine gerek yoktur. Yine çocuklarda sinüslerden kültür alınamaz ve sinüslerin endoskopik muayenesi yapılamaz.

Eğer çocukta öksürük 10 günü geçti ise ve giderek artıyorsa, öksürükle birlikte birden 39-40 dereceye çıkan ateş oldu ise, burundan aşağıya, genizden arkaya doğru koyu, yapışkan, kötü kokulu bir akıntı varsa, geceleri artan bir öksürük varsa sinüzitten şüphelenilmelidir. 

        Çok küçük çocuklarda huzursuzluk tek başına sinüzit belirtisi olabilir. Daha büyük çocuklarda büyüklere benzer şekilde baş ağrısı, yüz ağrısı, dişlerde ağrı, kulak ağrısı, kulakta basınç ve dolgunluk hissi, burun kanaması, ağızda koku ve tat alma bozukluğu, ses kısıklığı, mide bulantısı, derslerde başarısızlık, uyku bozukluğu, davranış bozukluğu görülebilir. Gece öksürüğü belirgindir. Sabahları şiddetli öksürük sonrası kusma karakteristiktir.

         Fizik muayenede; burun tıkanıklığı ya da koyu sarı-kötü kokulu bir burun akıntısı, genizden arkaya doğru bir akıntı sinüziti düşündüren bulgular arasındadır.

Alerjik problemi olan çocuklarda burun ve genizde tıkanıklık, göz altında morarma gözlenebilir. 

RİNOSİNÜZİTTE TEDAVİ

        Akut Rinosinüzit hiç tedavi edilmese bile %40-60 oranında kendiliğinden iyileşen bir hastalıktır. Hangi hastanın doğal iyileşme sürecine bırakılacağı, hangi hastada ilaç tedavisi uygulanacağına doktorunuz karar verecektir. 

        Akut Rinosinüzitte Tedavide; 10-15 gün süre ile antibiyotik kullanmak gerekir. Amoksisilin, Amoksisilin-Klavulanik asit içeren bir antibiyotik başlangıç tedavisinde önerilebilir. Tekrar eden Rinosinüzit olgularında Sefalosporin grubu bir ilaçla tedaviye başlanmalıdır. Ağızdan yeterli ilaç almayan çocuklarda enjeksiyon şeklinde sefalosporinlerle kullanılabilir. 

        Akut Rinosinüzit tedavisinde burun damlalarıyla burnun açılması çok önemlidir. Tedavinin başlangıcında ilk 3-5 gün süre ile her 3-4 saatte bir serum fizyolojik içeren burun damlaları, buruna damlatılarak solunum yolu açılmalıdır. 2 yaş üstü çocuklarda 2-3 gün süre ile dekonjestan içeren burun damlaları kullanılabilir.

        Akut Rinosinüzit tedavisinde; zeminde alerji varsa antihistaminikler kullanılabilir. Yine dekonjestanlar, mukolitikler, buhar tedavisi hastanın durumuna göre doktorunuzun önerileri doğrultusunda kullanılabilir. Bu ilaçların rutin kullanımda yeri yoktur.

RİNOSİNÜZİTTE KORUNMA        

Korunmanın birinci şartı; çocuğun bulunduğu ortamda asla sigara içilmemelidir.

  • Çocuklar en az 6 ay tek başına anne sütü almalıdır.
  • 6 aydan sonra anne sütüne ek olarak uygun ek gıda başlanmalı ancak  emzirme 2-3 yaşına kadar sürdürülmelidir.
  • Çocuklar yatarak emzirilmemeli ve yatarak beslenmemelidir. Mümkün olduğunca dik emzirilmeli ve beslenmelidir.
  • Yalancı meme alan çocuklarda uykuya daldığında yalancı meme ağzından çıkartılmalıdır
  • Çocukların yeterli ve dengeli beslenmesine özen gösterilmelidir.
  • Çocuğun bulunduğu çevre koşulları düzeltilmeli, üst solunum yolu enfeksiyonunu azaltacak önlemler alınmalıdır.
  • Çocuğun bulunduğu çevrede temizlik koşullarına özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar mümkün olduğu kadar kalabalık yerlerden uzak tutulmalıdır.
  • Çocuklar mevsim şartlarına uygun giydirilmeli, özellikle soğuk aylarda çocukların giyimine daha çok özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar mümkün olduğu kadar sıcak aylarda soğutmada çalışan klimadan uzak tutulmalıdır.
  • Çocukların sağlık kontrolleri ve aşıları zamanında yaptırılmalıdır.

DR.YILMAAZ BAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

ORTA KULAK ENFEKSİYONU (AKUT OTİTİS MEDİA=AOM)

doktoryilmazbay Yorum yok

        Akut Otitis Media (AOM); dış kulak yolu ile iç kulak yolu arasında kalan orta kulak boşluğunu döşeyen mukoza adı verilen döşeyici örtünün iltihaplanmasına Akut Otitis Media (AOM) denir. Dış kulakla orta kulak arasında bulunan orta kulak zarı orta kulak içindeki Örs, Çekiç ve Üzengi kemikleri ile iç kulağa bağlanır. Orta kulak boşluğu östaki borusu adı verilen bir tüple burun ve genize açılır. Orta kulağın havalanması ve temizlenmesi bu tüp ile sağlanır. Normalde orta kulak hava ile doludur. Basit üst solunum yolu enfeksiyonu yapan mikroplar burnu kulağa bağlayan bu Östaki tüpü aracılığı ile burundan orta kulağa geçerek orada enfeksiyona neden olurlar. Orta kulağa geçen mikroplar mukoza denilen iç zarda üreyerek iç örtüyü şişirirler. Bu şişme sonucu östaki borusu tıkanır. Östaki borusu tıkanınca kulağın havalanması bozulur ve kulakta iltihaplı sıvı birikmeye başlar. Östaki borusu tıkandığı için biriken bu sıvı, burun ve genize akamaz. Biriken bu sıvı birikme derecesine göre çocukta; kulak ağrısı, ateş, huysuzluk-huzursuzluk, hatta ilerleyen olgularda dış kulaktan sıvı gelmesi (Perfore Otitis Media) gibi çeşitli belirtilerle karşımıza çıkan orta kulak iltihabı bulgularına neden olmaktadır.    

        Östaki borusu normalde kapalıdır. Yutkunma sırasında burun ve genizde artan basınçla açılır. Burun-boğaz enfeksiyonlarında öksürme, hapşırma, emme, yutkunma, yüksek basınçla sümkürme gibi hareketler östaki borusunun ağzını açarak burun ve genizdeki mikropların orta kulağa geçişini sağlar. Orta kulağa geçen bu mikroplar orta kulakta çoğalarak enfeksiyona neden olurlar.

AKUT OTİTİS MEDİA’NIN NEDENLERİ

         AOM; Çocukların en sık görülen bakteriyel enfeksiyonudur. Özellikle 6 ay-2 yaş arası çocuklarda görülme sıklığı en fazladır. Çocukların %80’i 3 yaşına kadar en az 1 kez AOM geçirirler.

        AOM’nin çocuklarda sık görülmesinin birinci nedeni; çocuklar erişkinlere göre daha sık burun-boğaz enfeksiyonları geçirmektedirler. Geçirilen bu enfeksiyonlarda kolayca Östaki borusu vasıtasıyla kulağa geçerek orada enfeksiyona neden olmaktadırlar.

        AOM’nin ikinci nedeni ise; burundan kulağa giden Östaki tüpü erişkinlere göre daha kısa, daha yumuşak ve daha geniştir. Bu özellikler burun-boğaz enfeksiyonlarının kolayca orta kulağa geçişine neden olmaktadırlar.

        AOM’nin çocuklarda daha sık görülmesinin diğer nedenlerini ise şöyle sıralayabiliriz:

  • Doğum ağırlığının küçük olması
  • Anne sütünün yeterince alınmaması
  • Çocuğun bulunduğu ortamda sigara içilmesi
  • Çocuğun biberonla beslenmesi
  • Çocuğun yatarak emzirilmesi ya da beslenmesi
  • Ev ortamında hijyen kurallarına uyulmaması
  • Evde kardeş sayısının çokluğu
  • Anne-baba ve kardeşlerde AOM geçirme öyküsü gibi genetik yatkınlığın olması
  • Erken çocukluk yaşının sonbahar-kış ya da ilkbahar aylarına gelmesi
  • Bağışıklık sisteminin yetersizliği
  • Çocuğun yeterli ve dengeli beslenememesi
  • Mevsim şartlarına uygun giyinmemek
  • Dudak-damak anomalileri
  • Doğuştan gelen çeşitli hastalıklar
  • Çocukta kronik bir hastalığın olması

        AOM’ye neden olan mikropların %20 si virüslerdir. Bunlar; Respiratuar Sinsisyal Virüs, Adeno Virüs, Rino Virüs, İnfluenza A ve B virüsü gibi virüslerdir. AOM’ye neden olan mikroların %80 i bakterilerdir. Bunlar S.Pneumonia, Haemophilus influenza, Morexalla catarrhalis gibi bakterilerdir.  

        Orta kulak  enfeksiyonu bulaşıcı değildir ancak orta kulak enfeksiyonuna neden olan üst solunum yolu enfeksiyonu bulaşıcıdır. Bulaşan üst solunum yolu enfeksiyonu her çocukta AOM’ye neden olmaz. Her çocuğun mikroba cevabı farklı seyreder. Viral üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocukların %30-40’ında AOM gelişir.

AKUT OTİTİS MEDİA’DA KLİNİK BELİRTİLER

        AOM; basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası ortaya çıkabilir. Özellikle 2 yaş üstü çocuklarda 2-3 gün süren üşüme, titreme, ateş (hastaların %30-35’inde görülür) burun tıkanıklığı, burun akıntısı, nezle, boğaz ağrısı, baş ağrısı, öksürük, hırıltı, bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, halsizlik, iştahsızlık gibi belirtilerden sonra çocuğu uykudan uyandıracak şiddette bir kulak ağrısıyla kendini belli edebilir. 2 Yaş altı çocuklar kulak ağrısını çok net anlatamayabilirler. Bazen huzursuzluk tek başına kulak iltihabı belirtisi olabilir. 2 yaş altı çocuklarda kulak çekiştirme, huysuzluk, uykusuzluk, iştahsızlık da kulak iltihabının en önemli belirtisi olabilir. 2 Yaş üstü çocukların da yaklaşık %20’si kulak ağrısı olmadan da AOM  geçirebilirler. Bazen televizyonun yüksek sesle dinlenmesi ya da yüksek sesle konuşma da kulak iltihabı belirtisi olabilir.

        Orta kulaktaki sıvı kulak zarını dışarı doğru iterek gerginleştirir. Bu gerginleşen kulak zarı çocuklarda kulak ağrısının başlıca nedenidir. Bazen orta kulaktaki enfeksiyon ilerleyerek kulak zarını aşırı gerer, bu gerilme sonucu ağrı çocuklarda en yüksek düzeyde hissedilir ve çocuk çok huzursuzdur. Bazen bu aşırı gerilme sonucu kulak zarı delinir, orta kulaktaki iltihap sıvısı  dış kulak yolundan dışarı akabilir.Buna Perfore Otitis Media denir. Kulak zarı delinince zardaki gerginlik bittiği için kulaktaki ağrı azalır, çocuktaki huzursuzluk biter ancak kulakta iltihap devam etmektedir. Mutlaka doktor kontrolünde tedavi edilmelidir.

AKUT OTİTİS MEDİA’DA TEDAVİ

        AOM’de tedavinin amacı; öncelikle yakınmaların giderilmesi, kulaktaki enfeksiyonun tedavi edilmesi, komplikasyonların ve kalıcı işitme kaybının önlenmesidir.

        Ağrı ve ateş için; ibuprofen ya da parasetamol cinsi aneljezik ve antipretikler kullanılabilir. Kulak ağrısı şiddetli ise; kulak zarına dış kulaktan damlatılan lokal aneljezikler kullanılabilir. Kulak zarı delinmediği sürece çocuklarda antibiyotikli kulak damlaları kullanılmaz. Zeminde alerjik bir tablo varsa antihistaminikler kullanılabilir. Üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları şiddetli ise; 2-3 günü geçmeme koşulu ile buruna dekonjestanlı burun damlaları damlatılabilir.

         Kulak iltihabında burun ve genizlerin açılması çok önemlidir. Onun için çocuklarda burun-boğaz enfeksiyonlarında serum fizyolojik dediğimiz tuzlu sulu burun damlalarını her 3-4 saatte bir 4-5 damla bir burun deliğine, 4-5 damla diğer burun deliğine olmak üzere 4-5 gün süre ile çocuğunuzun burnuna damlatabilirsiniz. Doktora gidinceye kadar ibuprofen ya da paracetemol cinsi bir ağrı kesici verebilirsiniz. Ağrı olan kulağa lokal aneljezikli kulak damlası, sıcak havlu, termofor koyabilirsiniz. Çocuğunuzu ağrı olan tarafa yatırmanız da ağrıyı hafifletebilir.

         Kulak zarı delinmişse ya da kulağa tüp takılmışsa; dış kulaktan orta kulağa sıvı kaçmaması için özellikle banyo öncesinde en az 1 ay vazelinli bir pamukla dış kulak yolu kapatılmalıdır. Çocuk havuza ya da denize girecekse; vazelinli pamuk dışında ayrıca başına uygun, kulağı kapayan bir bone de  kullanmalısınız.

AOM’DE ANTİBİYOTİK TEDAVİSİ

        2 yaş altı çocuklarda viral başlangıçlı da olsa hastalığa genelde bakteriler de eklenmiştir. Hastalık daha ağır seyreder ve daha çok yan etkilere neden olabilir. Kulak zarında delinme ve kalıcı işitme kaybı olma oranı daha yüksektir. O nedenle AOM’de 2 yaş altı çocuklarda mutlaka doktor kontrolünde antibiyotik tedavisi gereklidir. Hastalığın durumuna göre doktorunuz 7-10 gün süre ile uygun dozda uygun antibiyotikleri size önerecektir. Önerilen ilaçları; önerilen dozda ve önerilen zaman aralığında kullanmalısınız. Antibiyotik bitiminde çocuğunuzu mutlaka doktorunuza tekrar kontrole götürmelisiniz.

        2 yaş üstü çocuklarda çocuğun klinik durumuna, yakınmaların şiddetine, ateşin durumuna, aile-doktor işbirliğinin durumuna göre doktorunuz antibiyotik tedavisi vermeden de burun açıcılar, aneljezik ve antipretiklerle çocuğunuzu izleyebilir. Gerektiğinde tedaviye antibiyotik de ekleyebilir.

        Çocuğunuzun yakınmaları 48-72 saat içerisinde geçmezse mutlaka doktorunuzu yeniden  ziyaret etmelisiniz. Antibiyotik tedavisinin bitiminde de çocuğunuzun kulağını kontrol ettirerek hastalığın tam olarak geçtiğinden emin olmalısınız. Bazen antibiyotik tedavisinin bitiminde doktorunuz size koruyucu tedavi de verebilir.

TEKRARLAYAN OTİTİS MEDİA

        6 ay içerisinde 3 ve daha fazla kulak iltihabı geçirilmesine Tekrarlayan Otitis Media denir. Böyle durumlarda koruyucu tedavi gerekebilir. Koruyucu tedavide yoğun antibiyotik tedavisi bitirildikten sonra 3-6 ay süre ile düşük dozda antibiyotik tedavisi kullanılabilir. Zeminde alerji varsa alerji tedavisi yapılabilir. Kulak zarına tüp takılabilir. Geniz eti (adenoid) büyük ise alınabilir. Hangi tedavilerin uygulanacağına kontroller sonunda doktorunuz karar verecektir.

OTİTİS MEDİA’DAN KORUNMA

  • Çocuklar en az 6 ay tek başına anne sütü almalıdır.
  • 6 aydan sonra anne sütüne ek olarak ek gıda başlanmalı ama emzirme 2-3 yaşına kadar sürdürülmelidir.
  • Çocuklar yatarak emzirilmemeli ve yatarak beslenmemelidir. Mümkün olduğunca dik emzirilmeli ve beslenmelidir.
  • Yalancı meme alan çocuklarda uykuya daldığında yalancı meme ağzından çıkartılmalıdır. Çünkü uyurken yapılan emme hareketleri Östaki borusunun ağzını açarak burun ve genizdeki besin artıkları ve enfeksiyon yapan mikropların orta kulağa geçmesini kolaylaştırmakta  bu da enfeksiyona zemin hazırlamaktadır.
  • Nezle, grip gibi enfeksiyonlarda çocuklar şiddetli sümkürmemelidir. Çünkü bu şiddetli sümkürme hareketi östaki borusunun ağzını açarak burun ve genizdeki mikropların orta kulağa geçmesini kolaylaştırmaktadır.
  • Çocukların yeterli ve dengeli beslenmesine özen gösterilmelidir.
  • Çocuğunda yanında hatta bulunduğu evde kesinlikle sigara içilmemelidir.
  • Çocuğun bulunduğu çevre koşulları düzeltilmeli, üst solunum yolu enfeksiyonunu azaltacak önlemler alınmalıdır.
  • Çocuğun bulunduğu çevrede temizlik koşullarına özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar mümkün olduğu kadar kalabalık yerlerden uzak tutulmalıdır.
  • Çocuklar mevsim şartlarına uygun giydirilmeli, özellikle soğuk aylarda çocukların giyimine daha çok özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar mümkün olduğu kadar sıcak aylarda soğutmada çalışan klimadan uzak tutulmalıdır.
  • Çocukların sağlık kontrolleri ve aşıları zamanında yaptırılmalıdır. 

DR.YILMAZ BAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

İDRAR YOLU ENFEKSİYONU (İYE)

doktoryilmazbay Yorum yok

        İdrar Yolu Enfeksiyonu; böbreklerden idrarın son çıkış noktasına (Üretra girişi) kadar olan bölümdeki idrar yollarının bakteri, virüs ya da mantar denilen mikroplarla olan enfeksiyonlarına idrar yolu enfeksiyonu (İYE) denir.

        Çocukluk çağında solunum yolu enfeksiyonlarından sonra 2.sırada İYE yer alır. Yeni doğan dönemi ve 0-3 yaş arası bebeklik döneminde bağışıklık sistemi gelişmediği için İYE görülme sıklığı çok daha fazladır. 0-1 yaş arasında İYE gelişme sıklığı %3-8 iken, 1-5 yaş arası bu oran %2-3 e düşmektedir. Yaşamın ilk yıllarında erkeklerde İYE gelişme sıklığı kızlara oranla daha yüksektir. Birinci yıldan sonra ise  kızlarda İYE görülme sıklığı erkeklere oranla daha fazladır. 1-5 yaş arası kızlarda İYE görülme sıklığı %3-7 iken erkeklerde bu oran %1-2 dolaylarındadır. İYE’nin kızlarda daha sık görülmesinin birinci nedeni; idrarın çıkış deliğinden, idrarın toplandığı idrar kesesine kadar olan mesafenin erkeklere göre daha kısa olmasıdır. İkinci nedeni ise; kızlarda gaita çıkışının olduğu yer olan anüsle, idrar çıkış ağzı olan üretranın birbirine yakın olmasıdır.

        İdrar yollarında idrar akımının yavaşlamasına neden olabilecek her türlü sorun idrar yolu enfeksiyonu gelişimi açısından risk oluşturur. Taş, kanal içerisinde tıkanıklıklar, işeme bozuklukları, idrarın; idrar kesesinden idrar yollarına geri kaçması (vezikoüreteral reflü), idrar akımında yavaşlama ve duraklama İYE’nin en önemli nedenleri arasındadır. İdrarını uzun süre erteleyen ya da işemeyi tam bitirmeyip mesanesinde sürekli idrar kalan (rezidüel idrar) çocuklarda mikroplar idrar yollarına daha kolay yerleşir ve çoğalırlar. Tipik olarak 3-7 yaşları arasında görülen işeme bozuklukları sık idrar yolu enfeksiyonunun en önemli nedenleri arasındadır.

         İYE’de tekrarlama sıklığı ilk enfeksiyondan sonraki bir yıl içinde  %12-30 iken ilk beş yıl içinde bu oran %40-50 dolaylarına yükselmektedir. O nedenle çocukluk çağındaki İYE tekrarlama riski açısından çok yakından izlenmelidir. Çocuklarda zamanında belirlenip uygun tedavi, tetkik ve izlem yapılmayan idrar yolu enfeksiyonları; büyüme-gelişme geriliği, hipertansiyon ve ilerleyici böbrek hasarına yol açarak sonuçta kronik böbrek yetmezliği tablolarına neden olabilir. İleri yaşlardaki diyaliz gereksinimi ve böbrek nakil gereksiniminin en büyük nedeni zamanında saptanıp tedavisi yapılmayan ve iyi izlenmeyen İYE’lerdir. O nedenle tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olan tüm çocuklarda erken tanı konulması, eşlik eden yapısal bozukluklar varsa saptanması, idrar yolu enfeksiyonu açısından riskli çocukların yakından izlenmesi çok çok önemlidir.

        Çocuklarda İYE’nin en sık nedeni bağırsak bakterileridir. Bunlardan en önemlisi Ecoli (%60-90), sonra sırasıyla Klepsiella, Enterokoklar, Proteus ve Pseudamanas’tır. 

        Yeni doğan döneminden sonra İYE aşağıdan yukarıya doğru bulaşır. Kızlarda Vajen bölgesine, erkeklerde penis ağzına yapışan mikroplar burada çoğalarak idrar yollarına, idrar kesesine hatta böbreklere kadar çıkarak iYE’ye neden olurlar. İYE’de özellikle yeni doğanda olmak üzere %3 kan yoluyla da bulaşma da görülebilir.

ÇOCUKLARDA İYE BELİRTİLERİ

0-3 yaş arası nedeni belirlenemeyen ateşlerin en büyük nedeni İYE dir.

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA SEBEBİ AÇIKLANAMAYAN HER TÜRLÜ ATAEŞTE İYE DÜŞÜNÜLMELİ VE BU AÇIDAN UYGUN TETKİLER YAPILARAK ÇOCUK DEĞERLENDİRİLMELİDİR.

        Ateş, kusma, huzursuzluk, uyarıya aşırı tepki, halsizlik, uyuklama, kilo alamama, büyüme geriliği, beslenme yetersizliği, karın ağrısı, ishal, kusma, bazen de kabızlık, idrarın kötü kokması, idrarda kanama, idrar yaparken ağlama, erkek çocukta idrarın fışkırmaması, kesik kesik idrar yapma, yeni doğan döneminde reflekslerde ve aktivitede azalma, uzayan sarılık, bebeğin kilo alamaması durumunda İYE düşündürmelidir.

        Daha önce işeme sorunu olmayan bir çocukta ortaya çıkan sıkışma, gündüz ya da gece altını ıslatmada da İYE  düşünülmelidir.

İYE’de tutulan bölgeye göre değişik klinik belirtiler gözlenebilir.

Böbrekten idrar kesesine kadar olan idrar yolları, idrar torbası ve idrar torbasından idrarın son çıkış deliği olan üretraya kadar olan bölüm “Alt İYE” olarak adlandırılır. Alt İYE’de 2 yaş üstü çocuklarda idrar yaparken acıma, sızlama, yanma, sık sık idrara çıkma, idrar kaçırma, acil idrar yapma, kötü kokulu idrar ,bulanık idrar yapma bize İYE’yi düşündürmelidir.

Üst İYE; böbrek tutulumu demektir. Ateş, kusma, karın ağrısı, yan ağrısı, bel boşluğunda ağrı, kilo alamama, büyüme geriliği bize “Üst İYE”yi düşündürmelidir.

2 ay-2 yaş arasındaki çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu hiç belirti vermeden de seyredebilir.

İYE’DE TANI

        Tanı klinik bulgularla birlikte idrar analizleriyle koyulur. Kesin tanı koymak için idrarın mikroskopla değerlendirilmesi yanında mutlaka idrar kültürü yapılması gereklidir. Tam idrar analizinde mikroskopta her sahada 10 ‘dan fazla lökosit ve mikropların görünmesi idrar yolu enfeksiyonunu düşündürür ancak kesin tanı için idrar kültürü şarttır. İdrar kültürü; enfeksiyona yol açan mikropların özel bir besi yerinde üretilmesidir. İdrarda üreyen mikroba etkili olacak antibiyotik antibiogram denilen bir test ile belirlenir. Bu testte idrar kültüründe üreyen mikroplarla antibiyotikler karşılaştırılır ve üreyen mikroba en etkili antibiyotik belirlenir.Ancak doğru teknik ile ve steril koşullarda alınmamış bir idrar kültürü yanıltıcı olabilir. İdrar kültürü için genellikle plastik torba kullanılır. Ancak kuşkulu durumlarda sonda ile ya da karının alt bölümünde iğne ile idrar torbasından idrar alarak (suprapubik aspirasyon) idrar kültürü yapılmalıdır.

0-2 Yaş arası çocuklarda  kültür için idrar; plastik idrar torbası ile alınır.

İdrar torbası ile idrar alınması;

  • İdrar Kültürü mutlaka kültür yapılacak laboratuarda alınmalı. Dışarıda alınıp laboratuara getirilen idrardan idrar kültürü yapılmamalı
  • İdrar kültürü alacak kişi ellerini sabunlu su ile yıkamalı ve havada doğal kurumaya bırakmalı
  • Bebek sırt üstü yatarken genital bölge, anal bölge, deri kıvrımları sabunlu su ile yıkanmalı ve havada doğal kurumaya bırakılmalı,
  • Kız çocuklarında deri kıvrımları gerilerek idrar çıkış ağzı ve  vajen görünür hale getirilir. İdrar torbası takılırken; önce  idrar torbasının dar kısmı vajen ve makat arasındaki bölgeye yapıştırılır. Daha sonra da torbanın diğer kısımları arkadan öne  doğru idrarın çıkış deliğini içine alacak şekilde  yerleştirilir.
  • Erkek çocuklarda idrar torbası  önden arkaya doğru çocuğun penisi idrar  torbasının içinde olacak şekilde yerleştirilir.
  • Torba takıldıktan sonra bebek dik pozisyonda tutulmalı
  • 30 dakikada idrar alınamaz ise idrar torbası değiştirilmelidir. 

2 yaş üstü idrar kontrolü sağlanmış çocuklarda kültür için idrar; orta akım idrar alınarak yapılır.

Orta akım idrar alınması:

  • Doğru uygulandığında güvenirliliği çok yüksektir. 
  • Bebek sırt üstü yatarken genital bölge, anal bölge, deri kıvrımları sabunlu su ile yıkanmalı ve havada doğal kurumaya bırakılmalı
  • Alınacak idrarın genital bölgede deriye veya herhangi bir yere değmemesine özen gösterilmeli
  • Kız çocuklarında vajen yaprakları aralanarak ve gerilerek; erkek çocukta sünnet derisi geri çekilerek; çocuklar işemeye başlar ve kesintisiz işerken, ilk idrar dışarıya akıtılır daha sonra işemenin ortasında idrar direkt olarak steril toplama kabına alınır. İşeme bitmeden toplama kabı geri çekilir.

        İdrar kültürü yapma olanağı yok ise klinik bulguların yanında idrar daldırma çubuğu ile bakıldığında Lökosit + Nitrit ve idrar mikroskobisinde bakteri üri ve piyüri  var ise İYE tanısı konup tedaviye başlanabilir.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINDA TEDAVİ

         Tedavinin amacı; idrar yollarındaki enfeksiyonu yok etmek, idrar yolu enfeksiyonuna neden olabilecek anatomik ya da işlevsel bozuklukları belirleyip düzeltmek, idrar yolu enfeksiyonunun tekrarlamalarını önlemek ve böbrek işlevini korumaktır. Tedavi; idrar kültürü sonucuna göre uygun antibiyotik tedavisi ile hastalar hızlı ve tam olarak iyileşir. Antibiyotik seçimi ve uygulama yöntemi; hastanın yaş grubu, yaşanan bölgedeki antibiyotik direnci ve hastanın klinik bulgularına bağlı olarak değişebilir. İdrar kültürü sonucunun kesinleşmesi birkaç gün sürebilir. O nedenle  idrar yolu enfeksiyonu düşünülen riskli hastalarda; özellikle de 5 yaşından küçük çocuklarda anatomik bozukluk, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu öyküsü var ise kültürün kesinleşmesini beklemeden  acilen tedaviye başlanmalıdır. Geciken tedavi böbrek hasarı gelişmesi riskini artırır.

İYE tedavisinde; alt İYE’de 5-7 gün süre ile uygun antibiyotik tedavisi verilmelidir.

Üst İYE tedavisinde ise 10-14 gün süre ile  uygun antibiyotik tedavisi verilmelidir.

         Tedavi başlanan hastalarda genellikle 48-72 saat içinde iyileşme gözlenir. 72 saatten sonra klinik bulgularda ve idrar mikroskobisinde düzelme gözlenmediyse dirençli mikropların neden olduğu İYE ya da idrar yollarında tıkanma zemininde gelişen bir enfeksiyon olabileceği düşünülerek tedavi değişikliğine gidilmelidir. Tedavi tamamlandıktan 2-3 gün sonra idrarın mikroskobik incelemesi, 7-10 gün sonra da idrar kültürü yapılarak İYE’nin tamamen geçtiği kontrol edilmelidir.

        Tekrarlayan İYE de çocuğun klinik durumuna, tekrarlamaların sıklığına, kaçak durumuna ve anatomik anormalliklerin durumuna göre 6 ay-1 yıl koruyucu antibiyotik tedavisi kullanılması gerekebilir.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINDAN KORUNMA

Korunma için: 

  • Çocukların bol sıvı alması sağlanmalı
  • Sık sık idrara çıkması için gerekli uyarılar yapılmalı. Çocukların 4-5 saat ara ile günde 6-8 kez idrara çıkması sağlanmalı
  • Çiş yaparken çocuğun; ıkınarak idrar torbasını tam olarak boşaltması sağlanmalı. İdrar kesesinde idrar kalmamalı
  • Anal ve genital bölge temizliğinin çok iyi yapılmasına özen gösterilmeli
  • Özellikle kız çocuklarında alt temizliği önden arkaya doğru yapılmalı. Silme bezi vajen bölgesinde tek bir kez kullanılmalı, tekrar silmek gerekiyorsa yeni bir bezle önden arkaya doğru silme işlemi yapılmalı
  • Çocuklara naylon ve dar giysiler giydirilmemeli
  • Durgun suda köpüklü banyo yaptırılmamalı
  • Genital bölgeye parfüm ve deodorant kullanılmamalı
  • Bağırsak parazitleri varsa tedavi edilmeli
  • Kabız kalmamaya dikkat edilmeli. Su ve sulu gıdaları bol miktarda tüketmeli, protein, karbonhidrat ve yağ oranı dengeli, sebze ve meyve ağırlıklı bir beslenme düzeni sağlanmalı
  • Hijyen kurallarına uyulmalı. Özellikle yeni doğan bebeklerde sık alt bezi değiştirilmeli, idrar yollarının dışkıyla uzun süre teması engellenmeli
  • Yeni doğan sünneti engellenmeli, bilinenin aksine penis başını örten sünnet derisi penisi dış olumsuzluklardan ve idrar yolu enfeksiyonundan korumaktadır.
  • İshal ve pişik idrar yolu enfeksiyonu sıklığını arttırabilir. Bunun için gerekli önlemler alınmalıdır.

AKUT BRONŞİOLİT

doktoryilmazbay Yorum yok

Akut Bronşiolitis; çocuklarda, özellikle 2 yaş altında, alt solunum yollarının en sık görülen hastalığıdır. Akut Bronşiolitis her mevsimde görülmekle birlikte sonbaharın son ayları, kış ve ilkbaharın ilk aylarında görülme sıklığı en fazladır. Çocuklarda Akut Bronşiolit, etkeni çoğunlukla virüs denilen mikroplardır. Bunlar içerisinde Respiratuvar Sinsisyal Virüs(RSV) bronşiol düzeyinde hastalık yapar ve hastaların %50’sinde hastalık nedenidir. Sonra sırasıyla Rhino virus, İnfluenza, Parainfluenza, Adenovirus, diğer birçok virus ve mikoplazma bronşiolite neden olan mikroplardır. RSV’de kuluçka dönemi 7-10 Gün arasındadır. Çocuklarda hastalık erişkinlerden daha ağır seyreder. Bunun nedeni; çocuklarda üst ve alt solunum yolları daha dardır. Hava yolu; hava keseciğine göre daha fazladır. Solunum yolları daha gevşek, salgı bezlerinin sayısı daha fazla, metabolizmaları daha hızlı ve oksijen tüketimleri de daha çoktur. Virüsler bronşiol epitelinde, sekresyon artışı yapar ayrıca virüslerle vücut savunma hücrelerinin karşılaşması bronşiol düzeyinde ölü doku oluşturur. Bu sekresyon artışı ve ölü doku bronşiolleri tıkar. Bu tıkanma alveol düzeyinde gaz değişimini de olumsuz etkileyerek oksijenlenmeyi azaltır. Kliniği de bu tıkanma ve oksijen azlığı oluşturur. Yaş küçüldükçe hastalık daha ağır seyreder. Erkek çocuklar kız çocuklarına göre daha sık hastalığa yakalanabilirler. Daha fazlasını oku

6. HASTALIK

doktoryilmazbay Yorum yok

(EKZANTEM SUBITUM-ROSEOLA INFANTUM)

        6.Hastalık (Tıpta ekzentama subitum ya da roseola infantum olarak  adlandırılır). Herpes virüs denilen bir cins mikrobun yaptığı döküntülü bir hastalıktır. 6 ay-3 yaş arası çocuklarda görülmekle birlikte özellikle 6 ay-1 yaş dolaylarında en çok görülür. Kış aylarında daha çok görülür.6.hastalık; mikrobu aldıktan 1-2 hafta sonra, ortalama  9-10 gün sonra ortaya çıkar. Çocuklarda birden 39-40-41 C’ye kadar yükselen bir ateşle başlar. Çocuk huysuz-huzursuz ve iştahsızdır. Bazen burunda hafif bir nezle, boğazda hafif bir kızarıklık görülebilir. Ateş başladıktan sonraki ilk 3-4 gün başkaca hiçbir bulgu yoktur. O nedenle tıpta “gizli bebek hastalığı” olarak da adlandırılır. 3.-4.günün sonunda ateş birden düşerken tüm vücutta özellikle karından başlayarak, kollara ve boyuna yayılan birbirleriyle bitişik toplu iğne başı gibi kırmızı lekelerle kendini belli eder. Yüzde ve bacaklarda döküntü daha hafiftir. 24-48 saat içerisinde döküntüler tüm vücudu kaplar. 3-4 gün içinde ise kendiliğinden geriler. Döküntülerin özelliği kaşıntısız ve ağrısız olmasıdır. Pullanarak dökülme ender olarak görülür. Bazı hastalarda boyun lenf bezlerinde büyüme, göz çevresinde hafif bir şişlik görülebilir.

 

TEDAVİ :

  • Hastalık virüslerin yaptığı bir hastalık olduğu için tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur.
  • Ateş yüksekliğine karşı gerekli önlemler alınmalı, doktorunuzun önerdiği paracetemol, ibuprofen cinsi ateş düşürücüleri kullanabilirsiniz. 
  • Çocuğunuzun bol sıvı almasını sağlamalısınız.
  • Ortamın sıcaklığını düşürünüz.
  • Ilık su ile ovalamadan duş aldırabilirsiniz.
  • Hasta çocukların diğer çocuklarla olan teması engellemelisiniz. 
  • Aşırı giyindirmekten kaçınılmalısınız.

SU ÇİÇEĞİ (VARICELLA)

doktoryilmazbay Yorum yok

        Su çiçeği; Varicella zoster denilen bir cins virüsün yaptığı, tüm vücutta içi su dolu küçük kabarcıklarla seyreden döküntülü bir hastalıktır. Bilinen en bulaşıcı hastalıktır. Hastanın geçtiği koridordan 2-3 saat içerisinde geçen kişi su çiçeğine yakalanabilir. Virüs havada 2-3 saat canlı kalabilir. Hasta kişinin öksürük ve hapşırması ile havaya yayılan virüs sağlıklı kişinin o havayı soluması ile bulaşabileceği gibi hasta kişi ile her türlü yakın temas, hasta kişinin vücuttaki döküntüleriyle temas ve hasta çocuğun kullandığı eşyalarla temas  sonucu hastalık bulaşabilir. Daha fazlasını oku

AĞIZ EL AYAK HASTALIĞI

doktoryilmazbay Yorum yok

Daha çok 10 yaş altı çocuklarda görülür. Yüksek ateşle birlikte boğazda, dilde, yanak içinde, damakta aft şeklinde kırmızı döküntüler vardır. Bu döküntüler avuç içi, ayak tabanı, bazen de bacaklarda, kalçalarda, genital bölgelerde özellikle çocuğun bez bölgesinde içi su dolu su çiçeğine benzer ama su çiçeğinden daha küçük kırmızı döküntüler şeklinde seyredebilir. Hastalığın nedeni virüs denilen (Coxackie virüs ve bazı entero virüsler) bir cins mikroplardır. Mikrobun hastalık yapma derecesi ve hastanın direnç durumuna göre bazı çocuklarda hastalık çok ağır seyrederken; bazılarında daha hafif belirtilerle seyredebilir. Bazı çocuklarda ateş 40-41 C gibi çok yüksek ve ön planda iken bazı çocuklarda döküntüler ön planda olabilir. Hastalık bazen yalnızca ağızda döküntülerle seyrederken, bazen de avuç içi, ayak altı ya da vücudun çeşitli bölgelerinde hatta tüm vücutta aralıksız ağır döküntüler şeklinde de seyredebilir. İçi su dolu lezyonlar iyileşme döneminde önce kabuklaşmaya sonra da soyulmaya neden olabilir.  Daha fazlasını oku

İNEK SÜTÜ PROTEİN ALERJİSİ (İSPA)

doktoryilmazbay Yorum yok

İnek sütü; çocuk beslenmesinde anne sütünden sonra en önemli ve en çok kullanılan tamamlayıcı besindir.

İnek sütü protein alerjisi (İSPA) ; tekrarlayan inek sütü alımı sonucu inek sütü proteinlerine karşı vücutta Mast Hücresi olarak ta adlandırılan bazı hücrelerin salgıladığı maddelerin oluşturduğu bir alerji tablosudur.Bu tablo dudak kenarlarında,yüzde,vücutta hafif bir kızarıklık ve kaşıntı şeklinde görülebildiği gibi tüm vücutta belirgin kızarıklık,kabarma,solunum zorluğu,bulantı,kusma,kanlı,sümüklü ishal,bayılma ve havale geçirme gibi ileri alerjik reaksiyonlar şeklinde de görülebilir.Hatta tedavide geç kalındığında  ender de olsa ölüme kadar giden ağır alerjik reaksiyonlara bile  neden olabilir.        

İnek sütü; çocukluk çağında besin alerjileri içerisinde yumurtadan sonra en sık alerjiye neden olan besindir.1 yaşın altında besin alerjisi olan çocuklar arasında ilk sırayı %69,9 ile yumurta alır.Onu %66,3 ile inek sütü,%16,5 ile fındık,%6,8 ile yer fıstığı,%6,4 ile buğday,%5,6 ile mercimek,%4,8 ile ceviz,%4,4 ile dana eti izler. İSPA;1 yaş altındaki tüm çocuklarda %1,8-7,5 gibi değişik oranlarda görülür.1 Yaşından sonra görülme oranı giderek azalır.2-3 yaşından sonra görülme oranı son derece düşüktür. Tedavi için anne, baba, aile, çevre ve hekimin yakın işbirliği gereklidir.

İSPA’da alerjinin şiddetini;

  • İnek sütü alımı ile alerjik reaksiyonun ortaya çıkması arasında geçen süre
  • Ailede inek sütü alerji öyküsünün varlığı
  • Çocuğun inek sütünü hangi şekilde ve  hangi formda aldığı:
    • Anne sütü ile
    • Direkt inek sütü içerek
    • Fırınlanmış ürünlerle (180 derecenin üzerinde ısı etkisinde kalmış)
    • Fermente ürünlerle (Yoğurt, peynir, kefir gibi…)
    • İlaçlarla
    • İnhalasyon yoluyla olabilir
    • Fırınlanmış ya da fermente edilmiş sütlerin alerjik etkisi diğer formlara göre daha düşüktür
  • İnek sütünü aldıktan ne kadar sonra ve ne sıklıkta alerjik reaksiyon geliştiği
  • İnek sütü alımı sonrasında vücutta ortaya çıkan bulguların neler olduğu
  • İnek sütü alımı sonrası hangi organlarda bulguların gözüktüğü belirler.

İnek sütü alerjisinde erken belirtiler; inek sütü alımından 1-2 dakika ile 2 saat arasında ortaya çıkan belirtiler erken belirtiler olarak adlandırılır.

  • Deride; dudak kenarlarında kızarıklık, kaşıntı, şişlik, kurdeşen plakları (%70-75 oranında)
  • Gözde; kaşıntı,kızarıklık,sulanma,göz çevresinde şişlik
  • Ağızda; boğaz ağrısı,ağızda kaşıntı,dil ve dudaklarda şişlik
  • Üst solunum yollarında; burun akıntısı, burunda kaşıntı, burun tıkanıklığı, hapşırma, ses kısıklığı, kuru öksürük (%18 oranında)
  • Alt solunum yollarında; nefes darlığı, solunum zorluğu, hışıltılı solunum, göğüste çekilme
  • Mide barsak kanalında; bulantı, kusma, ishal, kanlı gaita, reflü, kolik şeklinde karın ağrısı(%15-30 oranında),
  • Kalp damar sisteminde; tansiyon düşüklüğü, kalp hızının artması, baş dönmesi, bayılma gibi belirtiler görülebilir.

İnek sütü alerjisinde geç belirtiler; inek sütü alımından 2 saatten sonra ki günler hatta haftalar sonra ortaya çıkan belirtiler geç belirtiler olarak adlandırılır.

  • Nedeni belli olmayan sık kusma
  • Gastro Özafagial Reflü (GÖR)
  • Huysuzluk, huzursuzluk
  • Sindirim zorluğu
  • Tedaviye cevap vermeyen kabızlık
  • İshal
  • Mukuslu, kanlı gaita
  • Kilo almada duraklama
  • Boy kısalığı
  • Egzama 

.

İSPA’DA ANAFİLAKSİ; Anaflaksi; tedavi edilmediği takdirde yaşamı tehdit eden hatta ölüme kadar gidebilen çok ağır alerjik reaksiyonların adıdır. İSPA’da görülme oranı çok düşüktür. İnek sütü alımı sonrası DAKİKALAR HATTA SANİYELER İÇİNDE ORTAYA ÇIKAN alerjik bir tablodur.  

Anafilaksi tablosunda inek sütü alımı sonrası saniyeler, dakikalar içerisinde;

  • Deride; kızarıklık, kabarma, şişlik
  • Solunum sisteminde; burunda akıntı, nefes darlığı, solunum zorluğu, hırıltı, hışıltı,
  • Kalp damar sisteminde; hipotansiyon, baş dönmesi, bayılma
  • Mide barsak sisteminde; bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı
  • Genel sistemde; baş ağrısı, göğüs ağrısı, havale ve bayılma tablosu görülebilir.

ANAFLAXİ TABLOSU; ÇOK ACİL TEDAVİ GEREKTİREN BİR TABLODUR.

TEDAVİNİN İLK İLACI ADRENALİN 1/1000 LİK SOLUSYONUNDAN 0,01M/KG DOZUNDA UYLUĞUN ÜST-ÖN-DIŞ BÖLGESİNE KAS İÇİNE UYGULANMALIDIR.ÇOCUKLARDA MAXİMUM DOZ 0,3 MG,ERİŞKİNLERDE 0,5 MG KADARDIR. KORTİZON VE ANTİHİSTAMİNİK TEDAVİSİ SONRA GEREKİRSE TEDAVİYE EKLENİR.

Ülkemizde kullanıma hazır PENEFRİN adlı ticari bir ilaç (0,15 mg/03 ml) bulunmaktadır. Alerji problemi olan herkesin bu ilacı mutlaka yanında hazır bulundurmaları gerekir. 

Şükür ki bu tablo çok ender olarak görülür.

 

İNEK SÜTÜ PROTEİN ALERJİSİNDE (İSPA) TANI

        İSPA’da tanı; ayrıntılı bir öykü, iyi bir fizik muayene, kan testleri, deri testleri, inek sütünün kesilmesi (Eliminasyon testi), inek sütü kesildikten bir süre sonra yeniden başlanması (Provakasyon testi ya da yükleme testi) ile konulur. Sadece kan testi ya da deri testi tek başına bir anlam ifade etmez. Klinik önemlidir. TESTLER NEGATİF OLSA DA ÇOCUĞUN KLİNİĞİ İSPA’YI  DÜŞÜNDÜRÜYORSA ÇOCUK İSPA KABU EDİLİPONA GÖRE İZLEME ALINIR

         İSPA’dan şüphelenildiğinde tanısal test için öncelikle “İnek Sütü Spesifik IgE” tetkiki yapılmalıdır. Süt Spesifik IgE >0,35 kU/L’nin üzerindeki değerler pozitif kabul edilir. Bu test ilaçlardan etkilenmez. Deri hastalığında yapılabilir. Beceri gerektirmez. Kalite kontrolü her zaman tamdır. O nedenle ilk başvurulacak güvenli tanı yöntemidir.

        İkinci başvuracağınız tanısal test yöntemi Epidermal Deri testidir. Bu testte 3 mm’nin üzerindeki değerler pozitif kabul edilir. 5 mm ve üzeri şişlik belirgin pozitifliği gösterir. Bu test ilaçlardan etkilenir. Deri hastalığında yapılmaz. Beceri gerektirir. Yapan kişiye göre sonuçlar değişebilir. Tek başına bir anlamı yoktur. Tanı klinik ve diğer testlerle doğrulanmalıdır.

        Yama testi (Patch): IgE ilişkili olmayan geç tip atopik dermatit, GİS alerjileri, geç İSPA alerji belirtileri şüphesinde, yumurta, soya, pirinç alerjileri gibi reaksiyonlarının tanısında kullanılır. 48-72 saatte değerlendirilir. Duyarlılığı %20-80 gibi değişik oranlarda olabilir. Epidermal deri testi ile beraber yapılırsa tanı şansı artar.

        Eğer klinik İSPA’yı düşündürüyorsa; bu testler negatif olsa da çocuk İSPA kabul edilip, diyete alınmalı, bir süre sonra kesin tanı için Provakasyon testi denilen besin yükleme testi yapılmalıdır.

        Besin yükleme testleri 3 şekilde yapılır.

        Açık besin yükleme; Doktor ve hasta yüklenen maddeyi bilir.

        Tek kör besin yükleme; Doktor ne yüklendiği bilir, hasta maddeyi bilmez.

        Çift kör plesebo kontrollü besin yükleme; Hasta da doktor da yüklenen maddeyi bilmez. Kesin tanı bu yükleme testleriyle birisiyle koyulur. Arada kalınan şüpheli olgularda kesin tanı için Çift kör plesebo kontrollü besin yükleme testi yapılmalıdır.

İSPA TANISI ALAN HASTADA TEDAVİ

        Bebek yalnız anne sütü alıyorsa; anne sütü ile beslenmeye devam edilir.Annenin aldığı besinlerden süt ve süt ürünleri çıkartılır.Anneye 1 gr/gün kalsiyum desteği başlanır. Dana eti rutin olarak kesilmemelidir. Çoklu besin alerjisi düşünülüyorsa annenin besinlerinden dana eti, yumurta, deniz ürünleri, fındık, fıstık gibi kuruyemişler, susam (simit, poğaça, börek gibi pastane ürünlerinde bulunur) da çıkartılır

İNEK SÜTÜ YERİNE KULLANILABİLECEK GIDALAR: Soya sütü, soya yoğurdu, soya peyniri, badem sütü, pirinç sütü, Hindistan cevizi sütü, yulaf sütü, kinoa sütü, fındık sütü ve kenevir sütü. Bu ürünlerin hepsini büyük maketlerde bulabilirsiniz.

Tereyağı yerine; zeytin yağı, ay çiçeği yağı, fındık yağı, mısır özü yağı, pamuk yağı, kanola yağı, Hindistan cevizi yağı

ANNE EĞER HAZIR GIDA YA DA İŞLENMİŞ BİR ÜRÜN KULLANACAKSAK MUTLAKA ETİKETİNİ  OKUMALI HATTA BUNU ALIŞKANLIK HALİNE GETİRMELİ.DAH ÖNCE BİLDİĞİNİZ BİR ÜRÜN BLE OLSA İÇERİĞİ YENİ DEĞİŞTİRİLMİŞ OLABİLİR.KULLANMADAN ÖNCE TEKRAR İÇİNDEKİLER KONTROL EDİLMELİDİR.

MUTFAK EŞYALARI ÜZERİNE SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ TEMAS ETMEMESİNE ÖZEN GÖSTERİLMELİ.

YEMEK EV DIŞINDA BİR YERDE YENİLECEKSE O ORTAMDAKİ YEMEKLE İLGİLENEN KİŞİYE SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ ALMAMANIZ GEREKTİĞİ NET BİR ŞEKİLDE SÖYLENMELİDİR.

İnek sütü içeren ya da içerme olasılığı olan ürünler:

SÜT ÇEŞİTLERİ; İnek sütü, keçi sütü, manda sütü ve diğer hayvanların  sütleri. Tam yağlı süt, yarım yağlı ve yağsız süt, süt tozu, laktozsuz süt.

SÜT ÜRÜNLERİ: Yoğurt, yoğurt çeşitleri, ayran, tüm peynir çeşitleri (beyaz peynir, kaşar peynir, labne, lor peyniri, süzme peynir, tulum peyniri, krema ve ekşi krema), peynir altı suyu, kesilmiş süt (çökelek), kefir, kremalar, kaymaklar, kahve  kreması, milkshake

İÇECEKLER: Boza, kefir, ayran, sahlep

YAĞLAR, SOSLAR, MAYONEZLER :Tereyağ, margarinler,tüm  hayvansal yağ , mayonez, mayonezli salatalar, soslar, beşamel sos

EKMEKLER: Krakerler, her türlü hazır bisküviler,  gofretler, kekler, hazır pastane ve market ürünleri, poğaça, tostlar, simit, erişte (süt içeren), bazı pirinç unları, bazı galetalar, şehriye karışımları, krema, muffin, pizza ekmekleri, hamburger ekmekleri, tost ekmekleri

ÇORBALAR: Her türlü kremalı çorbalar, yoğurtlu çorbalar, tarhana çorbası, sütlü çorbalar, tüm süt ve süt ürünleri içeren hazır çorbalar.

ETLER: Süt ve süt ürünleri ile işlenmiş dana eti, sosis ve salam türleri,  hamburgerler,  tereyağında kızartılmış etler, hazır köfte harcı ile yapılmış  köfteler, sütle terbiye edilen etler, her  türlü konserve balık.

TATLILAR: Sütten yapılan muhallebi, dondurma, krema, ekşi krema, puding, pastalar, çikolata, krem karamel, helva, çikolata, waffle, kekler,kurabiyeler, profiterol, sütlaç, kazandibi, keşkül, supangle, güllaç, krem şanti, şerbetli sütlü tatlılar, bileşiminde süt, margarin ve tereyağı bulunan tatlı ve şeker türleri, nugat ürleri, her türlü tatlandırıcılar.

MEYVELER: Süt, terayağı ve krema ile servis edilen meyvalar

SEBZELER: Krema veya tereyağı ile hazırlanmış sebzeler, soslu sebzeler, salata sosu

TİCARİ GIDALAR: İçeriğinde kazein, kazeinat, kazein hidrolizat, whey protein (peyniraltı suyu), peyniraltı suyu protein hidrolizatı, süt protein hidrolizatı, laktalbumin, laktalbumin fosfat, laktoglobulin, laktoz, galaktoz, laktulaz, laktitol monohidrat, laktoferrin, diasetil, rekaldent, rennet kazein, tagatoz içeren ticari gıdalar.

HAZIR ATIŞTIRMALIKLAR: Pizzalar, gözlemeler, patetes kızartması, çerezler, yüksek proteinli gıdalar

Anne sütü + Formül mama ile besleniyorsa; bebeğin yalnızca anne sütü aldığı dönemde yakınmaları yoksa annenin diyete alınmasına gerek yoktur. Anne sütü alırken de bulguları varsa; anne yukarıdaki gibi diyete alınarak anne sütü vermeye devam edilir. İnek sütü içerikli formül mama ve süt proteini içeren mamalar kesilir. Çocuktaki alerji tablosunun ağırlığına göre çocuk ileri derecede hidrolize hipoalerjen bir mama ya da aminoasit formülü içeren bir mama ile beslenmeye başlanır.

Yalnızca  formül mama ile besleniyorsa; Bebek ileri derecede hidrolize hipoalerjen bir mama ile  beslenmeye başlanır. Bu mamayı tolere edemeyen bebeklerde aminoasit formülü içeren bir mama ile beslenmeye geçilir.

İSPA’lı çocukların %90-95’i ileri derecede hidrolize hipoalerjen bir mamayı tolere edebilirler. Hipoalerjenik formül mama ile aminoasit formülü içeren bir mama arasında tolerans açısından belirgin bir fark yoktur. İSPA’da Gastrointestinal bulgular, deri bulguları ve komplike olmayan organ bulguları olan hastalarda ileri derecede hidrolize hipoalerjen bir formül mama ile beslenmeye başlanır. Anafilaksi tablosu ile başvuran, kilo almada duraklama ve boy uzamasında yavaşlama olan hastalarda aminoasit formülü içeren bir mama ile beslenmeye başlanmalıdır.

Oral İmmünoterapi (Aşı tedavisi); 3 yaşın üzerindeki çocuklarda kullanılır. 5 yaşın üzerinde daha iyi sonuçlar alınır. İSPA’lı çocuklar çoğunlukla 1 yaşın altında olduğu için İSPA tedavisinde yeri yoktur.

İlaç tedavisi; deri lezyonu olan çocuklarda kaşıntı ve kızarıklığı gidermek için ağızdan antihistaminikler,deriye sürülen kaşıntı giderici kremler kısa süreli kullanılabilir. 

ANAFLAXİ TABLOSUNDA ADRENALİN 1/1000 LİK SOLUSYONUNDAN 0,01M/KG DOZUNDA ACİL OLARAK KAS İÇİNE UYGULANMALIDIR

İnek sütüne alerji varsa keçi, koyun, manda, eşek sütüne de alerji vardır.

Keçi sütü; İSPA’lı çocuklarda yüksek çapraz reaksiyon, besin değerinin düşük olması ve enfeksiyonu arttırma riski nedeniyle verilmemelidir.

Kırmızı et rutin olarak kesilmemelidir.

Tamamlayıcı beslenmeye başlanması geciktirilmemeli. 4-6 ayda sağlıklı çocuklarda olduğu gibi ek besinlere başlanmalıdır.

Tedavi en az 6 ay (ideal olarak 9-12 aya kadar) sürdürülmeli. Bu sürenin sonunda açık besin yükleme testi ile İSPA’nın düzelip düzelmediği değerlendirilmelidir.

İSPA’DAN KORUNMA

  • Her koşulda 6 aylık oluncaya kadar tüm çocuklara anne sütü verilmeli. İSPA lı çocukların çok büyük bir kısmı yalnızca anne sütü aldıklarında herhangi belirti göstermezler. YAKINMASI VE BULGUSU olmayan çocuklarda anneyi diyete almaya gerek yoktur.
  • Anne sütü yetersizse, ailede anne, baba ve kardeşlerden birinde alerji öyküsü varsa; ANNE SÜTÜNE EK BİR MAMA KULLANILACAKSA  standart  inek sütü içeren bir mama yerine İSPA’dan korunmak için Kısmi Hidrolize bir mama kullanılmalıdır.
  • Hamilelikte veya emzirme döneminde diyet yapılması ya da tamamlayıcı beslenmeye geç geçilmesi İSPA gelişimini etkilemez.Rutin diyet yapılmamalıdır.
  • Prebiyotik ve probiyotikler İSPA gelişmesini engellemez.

İSHALDE BESLENME

doktoryilmazbay Yorum yok

İshal; çocuğunuzun her zamankinden daha sık ve daha sulu dışkı çıkarmasıdır. Kusma ise mide içeriğinin ağızdan geri gelmesidir. İshal; 5 yaş altı çocuklarda solunum yolu enfeksiyonlarından sonra en çok görülen çocukluk çağı hastalığıdır.

Çocuğunuzun ishali ve kusması varsa korkmayınız. KUSMA MİDENİN; İSHAL BAĞIRSAKLARIN YIKANDIĞININ, TEMİZLENDİĞİNİN GÖSTERGESİDİR. SİNDİRİM KANALINA GİREN ZARARLI MADDELER, MİKROPLAR KUSMA VE İSHAL YOLUYLA VÜCUTTAN UZAKLAŞTIRILIYOR DEMEKTİR.

Çocukluk çağı ishallerinin %80-90 gibi çok büyük kısmı virüs denilen mikroplarla olur. Bu çeşit ishaller çoğu kez yiyeceklerin ayarlanması ile tedavi edilebilir. Genelde herhangi bir ilaç kullanılması gerekmez.

ÇOCUĞUNUZUN KUSMASI ve İSHALİ VARSA PANİĞE KAPILMADAN AŞAĞIDAKİ ÖNERİLERİ UYGULAYABİLİRSİNİZ:

  • İshalde kaybedilen ana madde su ve tuzdur. O nedenle tedavideki temel amaç bu kaybedilen su ve tuzun yerine koyulmasıdır. Yapılacak ilk şey su ve sulu besinlerin bol miktarda verilmesidir. ”İshalde Su Verilmez“ şeklindeki halk inanışı doğru değildir.
  • Çocuğunuz anne sütü alıyorsa, sütünüzü kesinlikle kesmeyiniz. Sütünüzü daha sık aralıklarla veriniz. Çocuğunuz mama alıyorsa; mamasını değiştirmeyin, sık aralıklarla beslemeye devam edin.İshal mamasına geçmenize gerek yoktur. Eğer çocuğunuz inek sütü alıyorsa; inek sütünü 24 saat yarı su, yarı süt şeklinde sulandırınız. Sonraki 24 saat 2 ölçü süt, 1 ölçü su koyunuz.Daha sonra 3. gün inek sütünü sulandırmadan verebilirsiniz.
  • Her yaştaki çocukta ishal ve kusmada kaybedilen ana madde su ve tuz olduğu için;kaybedilen bu maddeleri içeren özel olarak hazırlanmış şeker tuz karışımı ishal paketlerini 1 lt. kaynamış, ılıtılmış su ile sulandırıp çocuğunuza verebilirsiniz.
  • Bu ishal paketlerini tüm sağlık kuruluşlarından ücretsiz olarak temin edebileceğiniz gibi eczanelerden de alabilirsiniz. Eğer her ikisine de ulaşamıyorsanız evde kendiniz bu İshal sıvısını hazırlayabilirsiniz.

İshal Sıvısı: 1 lt kaynatılmış ılıtılmış su içerisine 2 yemek kaşığı toz şeker, 1 çay kaşığı tuz,1 çay kaşığı karbonat ekleyip iyice karıştırıp çocuğunuza sunabilirsiniz. İshal başlangıcında bu karışımdan her kaka yaptıktan sonra 1/2-1 çay bardağı kadar çocuğunuza sunabilirsiniz. Eğer su kaybı fazla ise tüm gıdaları reddeden ve her şeyi kusan çocuk bu karışımı çok iyi alır. Bu karışım bebek için hiç bir gıda almasa da başlangıçta ishal ve kusma ile vücutta kaybedilen yaşamsal önemi olan maddelerin yerine koyulması için yeterlidir. Eğer bu karışımı çocuğunuz almıyorsa çocuğunuzu içmesi için zorlamayın, demek ki su kaybı fazla değildir bu karışıma ihtiyacı yoktur. Hazırladıktan sonra bu karışımı 24 saat içinde bitirmelisiniz. Eğer bitmez ise kalanını döküp yenisini hazırlayınız.

İshalle birlikte genellikle kusma da vardır. Bu nedenle su ve sulu besinleri kusmadan 10-15 dakika sonra sık sık ve azar azar çocuğunuza sunmalısınız. Çocuğunuz bu yiyecekleri almıyor ise zorlamayınız.

İSHALDE HANGİ GIDALAR VERİLMELİDİR?

İSHALDE VERİLECEK SULU BESİNLER: Temizliğinden emin olduğunuz ya da kaynatılmış ılıtılmış su, az şekerli açık çay, nane-limon, ıhlamur, limonata, az tuzlu ayran.

MEYVELER: Şeftali suyu, elma suyu, elma püresi, muz.

SEBZELER: Haşlanmış pirinç, az yağlı pirinç pilavı, haşlanmış patates, patates püresi, tahıl yemekleri, havuç püresi, kabukları çıkartılmış baklagilleri iyice pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

PROTEİN KAYNAĞI OLAN BESİNLER: Az tuzlu yoğurt, peynir, yağsız et, köfte, tavuk eti, ekmek ishalde rahatlıkla kullanabileceğiniz besinlerdir.

İSHALDE ŞU YİYECEKLER VERİLMEMELİDİR:

  • Gazozlar ve kolalı içecekler
  • Hazır meyve sular ve tüm asitli içecekler
  • Yağlı gıdalar, kızartmalar
  • Acılı, ekşili, baharatlı yiyecekler
  • Çikolatalar, gofretler, boyalı şekerler
  • Üzüm, kavun, karpuz, erik, kayısı, incir, kiraz gibi yiyecekler ishali artırırlar.

İSHALDEN KORUNMAK İÇİN:

  • Yemeğe oturmadan önce ve yemekten sonra mutlaka ellerinizi sabunla yıkamalısınız ve çocuğunuzun da ellerini yıkamasını sağlamalısınız.
  • Tuvaletten çıktıktan sonra ellerinizi iyice yıkamalısınız ve çocuğunuza da bu alışkanlığı kazandırmalısınız.
  • Açıkta satılan gıdaları tüketmemelisiniz.
  • Bebeğinizi beslemeden önce mutlaka ellerinizi yıkamalısınız.
  • Çocuğunuzun altını temizledikten sonra mutlaka ellerinizi yıkamalısınız.
  • Bebeğinize çeşme suyu içiriyorsanız mutlaka 10 dakika kaynatmalısınız. Temizliğinden emin olduğunuz kapalı su kullanıyorsanız 6. aydan sonra kaynatmadan çocuğunuza sunabilirsiniz.
  • Çocuğunuza kullandığınız emzik, biberon, bardak, kaşık, çatal, tabak gibi eşyaların her gün bir tencere içerisinde en az 10 dakika kaynatmalısınız.
  • Bebeğinize yedirdiğiniz sebze ve meyveleri temiz bir suyla iyice yıkamalısınız.
  • Çocuğunuza sunduğunuz et, tavuk, balık gibi ürünleri iyice pişirerek ona sunmalısınız. Asla çiğ et, tavuk, balık gibi yiyecekleri vermeyiniz.
  • Bebeğiniz için hazırladığınız gıdaları oda sıcaklığında 2-3 saatten fazla bekletmeyiniz. En iyisi hazırladıktan sonra en kısa sürede çocuğunuza veriniz.
  • Yiyecekleri uzun zaman saklamak istiyorsanız ağzı kapalı olarak buzdolabına koymalısınız
  • Çöplerinizi kapalı kutularda toplamalısınız.
  • Aldığınız paketli ürünlerin üretim ve son kullanma tarihlerine dikkat etmelisiniz.

İSHAL VE KUSMADA NE ZAMAN DOKTARA BAŞVURMALISINIZ?

  • Çocuğunuz 6 ayın altında ise
  • Çocuğunuzu ilk defa ishal oluyorsa
  • Günlük dışkı sayısı 10’u aştı ise
  • Kusma aralıksız sürüyorsa
  • Bebeğiniz ağızdan hiç bir şey almıyor, bitkin yatıyorsa
  • Gözleri içeri çökmüş karın derisi buruşmuş, kafasındaki bıngıldak denilen çukurluk içeri çökmüşse
  • Ağır ishali olmasına rağmen ağızdan şeker, tuz karışımı solüsyonu almıyor ise
  • Ateş 24-48 saatten sonra hala devam ediyorsa
  • Dışkısı kanlı ve sümüklü ise en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız.

İSHALDE TEDAVİ

Çocuk ishallerinin %80-90 gibi çok büyük bir kısmını oluşturan viral ishaller de Probiyotik denilen içinde vücut için faydalı bakterilerin bulunduğu ilaçlar kullanılabilir. Bazı bakteriler ve parazitler de ishale neden olabilir bu gibi durumlarda doktorunuzun önerileri doğrultusunda antibiyotik ve anti parazit ilaçlar da kullanılabilir. Hangi durumda ne gibi ilaçlar kullanılacağına doktorunuz karar verecektir.

SÖZÜN ÖZÜ: Çocuğunuza doktorunuzun önerisi dışında; gelişi güzel ishal kesici ilaçlar, bağırsak hareketlerini durdurucu ilaçlar ve antibiyotikler kullanmayınız. Çünkü bu ilaçlar gereksiz yere kullanıldıklarında çocuğunuzun hastalığının uzamasına bazen de ağırlaşmasına neden olabilirler.

Dr. YILMAZ BAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

VAJİNAL YAPIŞIKLIK=LABİAL FÜZYON

doktoryilmazbay Yorum yok

LABİAL YAPIŞIKLIK, LABİAL SİNEŞİ ,RAHİM AĞZININ KAPANMASI gibi isimlerle de adlandırılan vajinal yapışıklık; kız çocuklarında vajina girişindeki küçük dudakların birbirlerine yapışmasıdır. Bu yapışma bazen küçük dudakların bir kısmının yapışması şeklinde sınırlı olabildiği gibi, bazen vajina girişini tam olarak kapatacak şekilde, bazen de anüs bölgesinden başlayıp idrar deliğini kapatıp klitorise kadar giden tam yapışma şeklinde kendini gösterebilir. Kız çocuklarında %1-3 oranında görülür. Küçük dudaklar beyaz, jelatinimsi, bazen de mavimsi ince bir salgı ile birbirlerine yapışır. Genelde bebeğin bezli olduğu 1-2 ay dönemlerinde başlar, 5-6 ay dolaylarında en çok görülür. Bazen de bezden kurtulduğu oyun çağında bile görülebilir.

Daha fazlasını oku

MEVSİMSEL ALERJİK NEZLE (BAHAR NEZLESİ)

doktoryilmazbay Yorum yok

İlkbaharın gelmesiyle birlikte alerjik hastalıklarda genelde bir artma eğilimi gözlenir. Bunlar içinde halk arasındaki deyimleriyle saman nezlesi, alerjik nezle, bahar nezlesi gibi isimlerle adlandırılan; tıptaki adıyla alerjik rinit denilen hastalık en sık gözlenenidir. Genelde bitkilerin üreme mevsimi olan ilkbaharda polen yapımı oldukça fazladır.Artan  bu polenler insanlarda alerjik nezleye neden olur. Hastalığa bahar nezlesi denmesinin nedeni de işte bundan dolayıdır.

Bahar Nezlesinin en önemli nedeni ağaç, çiçek, çayır,tahıl ve otların polen denilen erkek üreme tozlarıdır. Bu tozlar rüzgârlarla bazen 500 km uzağa kadar bile taşınabilirler. Çayır, çiçek, tahıl, ağaç ve yabani otlar en önemli polen kaynaklarıdır. Ağaç ve çiçek polenleri Şubat-Nisan; tahıl, çayır polenleri Mayıs-Temmuz; yabani ot polenleri ise en çok Ağustos-Ekim aylarında yayılma gösterir. Ayrıca bazı mantar cinsleri de sporları vasıtasıyla polen gibi tesir ederek alerjik nezleyeneden olabilirler.

Bahar nezlesi; çocuklarda 4-5 yaş dolaylarında başlar, 12-15 yaş dolaylarında görülme sıklığı en yüksek düzeye ulaşır. Polenle karşılaşan her çocukta alerjik nezle görülmez. Doğuştan genetik olarak alerjiye yatkınlığı olan çocuklarda(atopik bünye) alerjik nezle görülme olasılığı çok daha yüksektir. Toplumdaki her 5 çocuktan birinde alerjiye yatkınlık vardır.

Her çocuğun duyarlı olduğu bitki türü farklı olabilir. Polenle ilk karşılaşma genelde hastalığa neden olmayabilir. Tekrarlayan karşılaşmalar önemlidir. Hastalık genelde polen mevsiminin başlangıcından 1-2 hafta sonra başlar ve polen mevsiminin bitişinden 1-2 hafta sonra sonlanır. Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ayları alerjik nezlenin en sık görüldüğü aylardır.

Bahar aylarındaki bu bitki polenleri ayrıca halk arasında kurdeşen denilen; deriden kabarık, kenarları kızarık, ortası soluk kaşıntılı deri lezyonlarına da neden olabilir. Bunun tıp dilindeki adı ürtiker plaklarıdır. Yine böcek ısırması ve böcek sokmaları da buna benzer deri lezyonlarına neden olabilir.

Hava yolu ile taşınarak çocukların burun hücrelerine gelen polenlere karşı burun hücreleri kimyasal bir silah olan Histamin adı verilen maddeyi üretir. Bu madde burun hücrelerinin geçirgenliğini bozar ve burun damarlarını genişletir. Genişleyen ve geçirgenliği artan bu damarlardan dışarı sıvı sızar. Sızan bu sıvı, burun içinde kaşıntıya ve şişkinliğe neden olarak burundan nefes almayı zorlaştırır.

Alerjik nezle çoğunlukla şu belirtilerle seyreder:

  • Hapşırık (günde birkaç kez yarım saatlik periyotlarla seyreder)
  • Burunda,dudakta,damakta ve boğazda kaşıntı
  • Burun tıkanıklığı
  • Su gibi berrak bir burun akıntısı
  • Bazen burun kanaması
  • Boğaz temizleme isteği
  • Öksürük (günde birkaç kez yarım saatlik periyotlarla seyreder,balgamsız kuru,gıcık şeklinde bir öksürük nöbeti vardır)
  • Gözlerde kızarıklık,kaşıntı ve sulanma
  • Göz altında morluk
  • Baş ağrısı, yüz ağrısı
  • Nezle hali
  • Ağızdan soluma
  • Tat ve koku alma duyularında bozukluk
  • Sıkıntılı bir yüz görünümü
  • Yorgunluk,algılama güçlüğü, uyku bozukluğu
  • Uzun süreli tekrarlayan atakları olan çocuklarda üst damakta çukurlaşma
  • Uzun süreli tekrarlayan atakları olan çocuklarda diş gelişiminde bozulma

Tedavide temel prensip alerjik nezleye neden olan maddenin ya da maddelerin  bulunmasıdır. Bunun için aile iyi bir gözlemci olmalı; hangi ortama girildiğinde ya da hangi madde ile karşılaşıldığında çocukta alerji geliştiğini saptamaya çalışmalıdır. Bu gözlemin sonunda aile herhangi bir ortamdan ya da maddeden şüphelendi ise çocuk o ortamdan uzaklaştırılmalı ya da çocuğun o madde ile teması engellenmelidir. Duyarlı maddenin aile tarafından saptanması her zaman kolay olmayabilir. Böyle durumlarda alerji ünitelerinde uygulanan  deri testleri ile bu madde ya da maddeler saptanabilir.

Sık alerjik nezle problemi olan çocuklara polen mevsiminde doktor kontrolünde ilaç tedavisi uygulanabilir. İlaç tedavisine alerji mevsiminden önce başlanmalı ve tüm alerji mevsimi boyunca (en az 3-6 ay) ilaç tedavisi sürdürülmelidir. Çocuklarda ilaç tedavisinde; doktor kontrolünde  ağızdan alınan uyku vermeyen yeni kuşak antihistaminikler, burundan uygulanan antihistaminikler ve kortizonlu burun spreyleri kullanılabilir.

Alerjiyle temas önlenemiyor ve ilaç tedavisi ile de sonuç alınamıyorsa; alerji ünitelerinde duyarlılığın azaltılması için halk arasında aşı tedavisi denilen (Alerjen İmmünoterapi) duyarsızlaştırma tedavisi gibi tedavi yöntemleri de uygulanabilir.

Alerji testleri ve aşılar her alerji durumunda ve her hastaya hemen uygulanabilecek yöntemler değildir. Özellikle 5 yaş altı çocuklarda bu testler çok doğru sonuçlar vermeyebilir. Test ve aşı ile hemen düzeleceğinizi zannetmeyiniz. Bunlar da bir tedavi şeklidir ve bu tedavi şekli de uzun bir zamana ihtiyaç gösterir. ALERJENLERDEN KORUNMA BİRİNCİ ÖNCELİĞİNİZ OLMALIDIR.

Bahar nezlesi çok ağır bir hastalık değildir ancak çocuğun yaşam kalitesini bozarak onu olumsuz etkiler. Uyku kalitesini bozar, iştahı olumsuz etkiler, ders başarısını düşürür. Aile, okul ve arkadaş ilişkilerini bozar. Çocuğu huysuz, huzursuz ve başarısız yapar.

Bahar nezlesi deyip geçilmemeli, olay hafife alınmamalıdır. Tedavi edilmediğinde alerjik nezle, sık üst solunum yolu enfeksiyonu, tekrarlayan orta kulak iltihabı, işitme kaybı, sinüzit, zatürre, bronşit ve astım gibi daha ileri hastalıklara  neden olabilir. Bu nedenle erken tanı konulup ivedilikle tedaviye geçilmelidir.

Sağlık ve Başarı Dileklerimle

Dr. Yılmaz  BAY

ATEŞ

doktoryilmazbay Yorum yok

Yüksek ateş hemen hemen tüm annelerin korkulu rüyasıdır. Çocuğunuzun normal ateşi 37.3-37.8 C arasındadır.

Karma aşılarda hafif bir ateş yükselmesi olabilir. Genelde, çocuklarda ateş, mikrobik hastalıklarda yükselir ve hastalığın ilk harbecisidir. Bazen, oda aşırı sıcak ve çocuk çok fazla giydirilmişse herhangi bir hastalık olamadan da ateş yükselebilir. Çevre koşullarını düzenlemekle ateş düşer.

Sevgili Anneler ve Babalar, ATEŞTEN KORKMAYINIZ!  Daha fazlasını oku

TEKRARLAYAN ATEŞ TABLOSU (PFAPA HASTALIĞI)

doktoryilmazbay Yorum yok

TEKRARLAYAN ATEŞ TABLOSU (PFAPA HASTALIĞI)

PFAPA deyimi;

P : Periyodik (Tekrarlayan)

F : Fever (Ateş)

A : Aftöz stomatitis (Ağız içi yaralar)

P : Pharyngitis (Boğaz iltihabı)

A : Adenitis (Boyun lenf bezelerinde şişme)

Kelimelerinin baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir deyimdir. Daha fazlasını oku

GASTRO ÖZAFAGİAL REFLÜ HASTALIĞI (GÖRH)

doktoryilmazbay Yorum yok

Reflü; mide içeriğinin, mide asidinin yemek borusuna, ağza, boğaza istem dışı geri gelmesi olarak tanımlanabilir. Normalde sindirim sisteminde; ağızdan alınan besinler aşağı doğru itilir. Bu itilme yukarıdaki kasın kasılıp aşağıdaki kasın gevşemesiyle sağlanır. Bebeklerde tüm kaslar gibi sindirim sistemin de ki kaslarda tam olarak gelişmemiştir. Bazı çocuklarda yemek borusuyla mide girişi arasında; gıda almıyorken normalde kasılı durması gereken kas biraz gevşek olabilir. Böyle durumlarda mide sindirim için kasıldığı zaman; mide içeriği kolayca mide ile yemek borusu arasındaki kapaktan geriye yani yemek borusuna oradan da ağza,boğaza geçebilir. Bazen de kusarak dışarıya çıkabilir. Kolay kusan bu bebekler; öksürürken,ağlarken,gülerken bile kusabilirler. Bunu fizyolojik reflü olarak adlandırıyoruz .4-5 aya kadar hatta bazı çocuklarda 1 yaşına kadar sürebilir ve normaldir. Tedavi gerektirmez. Bebek büyüdükçe tüm kasları gibi sindirin sistemindeki kaslar da gelişir, sinir sistemi olgunlaşır, mide kapağı görevini daha iyi yapar. Sonuçta reflü azalır giderek kaybolur. Daha fazlasını oku

DEMİR EKSİKLİĞİNE BAĞLI KANSIZLIK (ANEMİ)

doktoryilmazbay Yorum yok

Damarlarımızda bulunan kan içerisindeki alyuvar denilen kırmızı kan hücreleri akciğerlerden dokulara oksijen, dokulardan da akciğerlere atık madde olan karbondioksiti taşırlar. Bu görevi alyuvar içindeki kana kırmızı rengini veren hemoglobin denilen madde yapar. Hemoglobinin de temel yapı taşı demirdir. Demir eksikliğinde kırmızı kan hücrelerinin sayısı düşer, yapıları küçülür, içerikleri zayıflar, kalitesi bozulur. Sonuç olarak tüm vücut organlarına bu arada beyin, kalp, böbrek gibi hayati organlara ve dokulara giden oksijen miktarı azalır, dokulardaki karbondioksit miktarı artar ve dokuların beslenmesi bozulur. Bu bozulma sonucu ortaya çıkan tabloya tıpta demir eksikliğine bağlı anemi yani KANSIZLIK diyoruz. Daha fazlasını oku

ÇOCUKLARDA İSHAL

doktoryilmazbay Yorum yok

İshal; çocuğunuzun her zamankinden daha sık ve daha sulu dışkı çıkarmasıdır. Kusma ise mide içeriğinin ağızdan geri gelmesidir. İshal; 5 yaş altı çocuklarda solunum yolu enfeksiyonlarından sonra en çok görülen çocukluk çağı hastalığıdır.

Çocuğunuzun ishali ve kusması varsa korkmayınız. KUSMA MİDENİN; İSHAL BAĞIRSAKLARIN YIKANDIĞININ, TEMİZLENDİĞİNİN GÖSTERGESİDİR. SİNDİRİM KANALINA GİREN ZARARLI MADDELER, MİKROPLAR KUSMA VE İSHAL YOLUYLA VÜCUTTAN UZAKLAŞTIRILIYOR DEMEKTİR.

Çocukluk çağı ishallerinin %80-90 gibi çok büyük kısmı virüs denilen mikroplarla olur. Bu çeşit ishaller çoğu kez yiyeceklerin ayarlanması ile tedavi edilebilir. Genelde herhangi bir ilaç kullanılması gerekmez.

ÇOCUĞUNUZUN KUSMASI ve İSHALİ VARSA PANİĞE KAPILMADAN AŞAĞIDAKİ ÖNERİLERİ UYGULAYABİLİRSİNİZ:

  • İshalde kaybedilen ana madde su ve tuzdur. O nedenle tedavideki temel amaç bu kaybedilen su ve tuzun yerine koyulmasıdır. Yapılacak ilk şey su ve sulu besinlerin bol miktarda verilmesidir. ”İshalde Su Verilmez“ şeklindeki halk inanışı doğru değildir.
  • Çocuğunuz anne sütü alıyorsa, sütünüzü kesinlikle kesmeyiniz. Sütünüzü daha sık aralıklarla veriniz. Çocuğunuz mama alıyorsa; mamasını değiştirmeyin, sık aralıklarla beslemeye devam edin.İshal mamasına geçmenize gerek yoktur. Eğer çocuğunuz inek sütü alıyorsa; inek sütünü 24 saat yarı su, yarı süt şeklinde sulandırınız. Sonraki 24 saat 2 ölçü süt, 1 ölçü su koyunuz.Daha sonra 3. gün inek sütünü sulandırmadan verebilirsiniz.
  • Her yaştaki çocukta ishal ve kusmada kaybedilen ana madde su ve tuz olduğu için;kaybedilen bu maddeleri içeren özel olarak hazırlanmış şeker tuz karışımı ishal paketlerini 1 lt. kaynamış, ılıtılmış su ile sulandırıp çocuğunuza verebilirsiniz.
  • Bu ishal paketlerini tüm sağlık kuruluşlarından ücretsiz olarak temin edebileceğiniz gibi eczanelerden de alabilirsiniz. Eğer her ikisine de ulaşamıyorsanız evde kendiniz bu İshal sıvısını hazırlayabilirsiniz.

İshal Sıvısı: 1 lt kaynatılmış ılıtılmış su içerisine 2 yemek kaşığı toz şeker, 1 çay kaşığı tuz,1 çay kaşığı karbonat ekleyip iyice karıştırıp çocuğunuza sunabilirsiniz. İshal başlangıcında bu karışımdan her kaka yaptıktan sonra 1/2-1 çay bardağı kadar çocuğunuza sunabilirsiniz. Eğer su kaybı fazla ise tüm gıdaları reddeden ve her şeyi kusan çocuk bu karışımı çok iyi alır. Bu karışım bebek için hiç bir gıda almasa da başlangıçta ishal ve kusma ile vücutta kaybedilen yaşamsal önemi olan maddelerin yerine koyulması için yeterlidir. Eğer bu karışımı çocuğunuz almıyorsa çocuğunuzu içmesi için zorlamayın, demek ki su kaybı fazla değildir bu karışıma ihtiyacı yoktur. Hazırladıktan sonra bu karışımı 24 saat içinde bitirmelisiniz. Eğer bitmez ise kalanını döküp yenisini hazırlayınız.

İshalle birlikte genellikle kusma da vardır. Bu nedenle su ve sulu besinleri kusmadan 10-15 dakika sonra sık sık ve azar azar çocuğunuza sunmalısınız. Çocuğunuz bu yiyecekleri almıyor ise zorlamayınız.

İSHALDE HANGİ GIDALAR VERİLMELİDİR?

İSHALDE VERİLECEK SULU BESİNLER: Temizliğinden emin olduğunuz ya da kaynatılmış ılıtılmış su, az şekerli açık çay, nane-limon, ıhlamur, limonata, az tuzlu ayran.

MEYVELER: Şeftali suyu, elma suyu, elma püresi, muz.

SEBZELER: Haşlanmış pirinç, az yağlı pirinç pilavı, haşlanmış patates, patates püresi, tahıl yemekleri, havuç püresi, kabukları çıkartılmış baklagilleri iyice pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

PROTEİN KAYNAĞI OLAN BESİNLER: Az tuzlu yoğurt, peynir, yağsız et, köfte, tavuk eti, ekmek ishalde rahatlıkla kullanabileceğiniz besinlerdir.

İSHALDE ŞU YİYECEKLER VERİLMEMELİDİR:

  • Gazozlar ve kolalı içecekler
  • Hazır meyve sular ve tüm asitli içecekler
  • Yağlı gıdalar, kızartmalar
  • Acılı, ekşili, baharatlı yiyecekler
  • Çikolatalar, gofretler, boyalı şekerler
  • Üzüm, kavun, karpuz, erik, kayısı, incir, kiraz gibi yiyecekler ishali artırırlar.

İSHALDEN KORUNMAK İÇİN:

  • Yemeğe oturmadan önce ve yemekten sonra mutlaka ellerinizi sabunla yıkamalısınız ve çocuğunuzun da ellerini yıkamasını sağlamalısınız.
  • Tuvaletten çıktıktan sonra ellerinizi iyice yıkamalısınız ve çocuğunuza da bu alışkanlığı kazandırmalısınız.
  • Açıkta satılan gıdaları tüketmemelisiniz.
  • Bebeğinizi beslemeden önce mutlaka ellerinizi yıkamalısınız.
  • Çocuğunuzun altını temizledikten sonra mutlaka ellerinizi yıkamalısınız.
  • Bebeğinize çeşme suyu içiriyorsanız mutlaka 10 dakika kaynatmalısınız. Temizliğinden emin olduğunuz kapalı su kullanıyorsanız 6. aydan sonra kaynatmadan çocuğunuza sunabilirsiniz.
  • Çocuğunuza kullandığınız emzik, biberon, bardak, kaşık, çatal, tabak gibi eşyaların her gün bir tencere içerisinde en az 10 dakika kaynatmalısınız.
  • Bebeğinize yedirdiğiniz sebze ve meyveleri temiz bir suyla iyice yıkamalısınız.
  • Çocuğunuza sunduğunuz et, tavuk, balık gibi ürünleri iyice pişirerek ona sunmalısınız. Asla çiğ et, tavuk, balık gibi yiyecekleri vermeyiniz.
  • Bebeğiniz için hazırladığınız gıdaları oda sıcaklığında 2-3 saatten fazla bekletmeyiniz. En iyisi hazırladıktan sonra en kısa sürede çocuğunuza veriniz.
  • Yiyecekleri uzun zaman saklamak istiyorsanız ağzı kapalı olarak buzdolabına koymalısınız
  • Çöplerinizi kapalı kutularda toplamalısınız.
  • Aldığınız paketli ürünlerin üretim ve son kullanma tarihlerine dikkat etmelisiniz.

İSHAL VE KUSMADA NE ZAMAN DOKTARA BAŞVURMALISINIZ?

  • Çocuğunuz 6 ayın altında ise
  • Çocuğunuzu ilk defa ishal oluyorsa
  • Günlük dışkı sayısı 10’u aştı ise
  • Kusma aralıksız sürüyorsa
  • Bebeğiniz ağızdan hiç bir şey almıyor, bitkin yatıyorsa
  • Gözleri içeri çökmüş karın derisi buruşmuş, kafasındaki bıngıldak denilen çukurluk içeri çökmüşse
  • Ağır ishali olmasına rağmen ağızdan şeker, tuz karışımı solüsyonu almıyor ise
  • Ateş 24-48 saatten sonra hala devam ediyorsa
  • Dışkısı kanlı ve sümüklü ise en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız.

İSHALDE TEDAVİ

Çocuk ishallerinin %80-90 gibi çok büyük bir kısmını oluşturan viral ishaller de Probiyotik denilen içinde vücut için faydalı bakterilerin bulunduğu ilaçlar kullanılabilir. Bazı bakteriler ve parazitler de ishale neden olabilir bu gibi durumlarda doktorunuzun önerileri doğrultusunda antibiyotik ve anti parazit ilaçlar da kullanılabilir. Hangi durumda ne gibi ilaçlar kullanılacağına doktorunuz karar verecektir.

SÖZÜN ÖZÜ: Çocuğunuza doktorunuzun önerisi dışında; gelişi güzel ishal kesici ilaçlar, bağırsak hareketlerini durdurucu ilaçlar ve antibiyotikler kullanmayınız. Çünkü bu ilaçlar gereksiz yere kullanıldıklarında çocuğunuzun hastalığının uzamasına bazen de ağırlaşmasına neden olabilirler.

Dr. YILMAZ BAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Bahar Nezlesi Bahar Aylarını Çileye Çeviriyor!

doktoryilmazbay Yorum yok

İlkbaharın gelmesiyle, alerjik hastalıklarda ciddi bir artış ortaya çıktı. Bunların başında bahar nezlesi kendini gösterdi.

Giriş: 02 Mart 2014 – 09:05
Güncelleme: 02 Mart 2014 – 09:10

Özge Özkul/ AjansHaber

Halk arasında saman nezlesi olarak bilinen bahar nezlesinin, en önemli nedeni ağaç, çiçek, çayır ve otların polen denilen üreme tozları. Ayrıca bazı mantar cinsleri de hastalığa neden olabilir. Genelde, bitkilerin üreme mevsimi olan ilkbaharda, polen yapımı oldukça fazladır. Hastalığa bu nedenle bahar nezlesi adı verilir.

Dr. Yılmaz Bay, AjansHaber’e verdiği bilgilerde, bahar nezlesiyle nasıl başa çıkılacağını anlattı.

HAVA YOLUYLA OLUŞUYOR

Hava yolu ile taşınarak kişilerin burun hücrelerine gelen polenler, burun hücrelerinin geçirgenliğini bozarlar ve burun damarlarını genişletirler. Burun içinde şişkinliğe neden olarak burundan nefes almayı zorlaştırır, açıklamasını yapan Dr. Yılmaz Bay,  sonuçta günde en az yarım ile bir saat kadar süren periyotlarla seyreden hapşırık, burunda kaşıntı, su gibi berrak bir burun akıntısı, bazen burun kanaması, boğaz temizleme, öksürük, gözlerde kızarıklık, kaşıntı ve baş ağrısı ile kendini gösteren alerjik nezle tablosu ortaya çıkar. Kişi ağızdan solur, sıkıntılı bir yüz görünümü vardır. Uzun süreli tekrarlayan atakları olanlarda damak çukurlaşmış, diş gelişimi bozulmuştur, dedi.

HER ÇOCUĞUN DUYARLILIĞI FARKLI

Hastalık, çocuklarda 4- 5 yaş dolaylarında başlar, sık olarak 12- 15 yaş civarında görülür. Polenle karşılaşan her çocukta alerjik nezle görülmez. Ancak doğuştan alerjik yatkınlığın olması gerekir. Her çocuğun duyarlı olduğu bitki türü farklı olabilir, açıklamasını yapan Yılmaz Bay,  “Polenle ilk karşılaşma hastalığa neden olmayabilir. Tekrarlayan karşılaşmalar önemlidir. Hastalık genelde, polen mevsiminin başlangıcından 1- 2 hafta sonra başlar ve polen mevsiminin bitişinden 1- 2 hafta sonra sonlanır. Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ayları alerjik nezlenin en sık görüldüğü aylardır, dedi.

KURDEŞENE NEDEN OLABİLİR

Bahar aylarındaki bu bitki polenleri, ayrıca halk arasında kurdeşen denilen; deriden kabarık, kenarları kızarık, ortası soluk, kaşıntılı deri lezyonlarına da neden olabilir diyen Bay,  bunun tıp dilindeki adı ürtiker plaklarıdır. Böcek ısırması ve böcek sokmaları da buna benzer deri lezyonlarına neden olabilir, şeklinde konuştu.

TEDAVİ, NEDENİ BULMAKLA BAŞLIYOR

Tedavide temel prensip, alerjik nezleye neden olan maddenin ya da maddelerin bulunmasıdır. Bunun için aile iyi bir gözlemci olmalı. Hangi madde ile karşılaşıldığında çocukta nezle geliştiğini saptamaya çalışmalı, sonra da ortamdan o madde uzaklaştırılmalı ya da çocuk o ortama sokulmamalıdır, açıklamasını yapan Bay, duyarlı maddenin saptanması her zaman kolay olmayabilir. Böyle durumlarda, alerji ünitelerinde uygulanan deri testleri ile bu madde ya da maddeler saptanabilir, dedi.

TEDAVİ EDİLMESİ GEREKİYOR

Bahar nezlesinin hafife alınmaması gerektiğini belirten Bay, tedavi edilmediğinde alerjik nezle, sık üst solunum yolu enfeksiyonu, tekrarlayan orta kulak iltihabı, işitme kaybı, sinüzit, zatürre, bronşit ve astım hastalığına neden olabilir. Bu nedenle, erken tanı konulup, ivedilikle tedaviye geçilmelidir, dedi.

ALERJİ

doktoryilmazbay Yorum yok

Alerji, vücudumuzun kendisine zararı olmayan hatta faydası bile dokunabilecek bir maddeye karşı abartılı bir tepkisidir. Bağışıklık sistemimiz bazı maddeleri kendine zararlı, hastalık yapıcı gibi görerek onu zararsız hale getirmeye, vücuttan atmaya çalışır ve onunla savaşır. Bu savaş, bazen deride kızarma, kabarma şeklinde geçici bir tepki olarak ortaya çıktığı gibi bazen de astım, saman nezlesi, egzama gibi ömür boyu süren bir hastalık şeklinde karşımıza çıkabilir. Daha fazlasını oku

GAZ SANCISI, KARIN AĞRISI

doktoryilmazbay Yorum yok

Hayatın ilk aylarında çocuğu en çok huzursuz eden ve Anne -Babaları paniklendiren özellikle akşam üzerleri çocuğun sebepsiz ağlamalarıdır.Bebeğiniz günün her hangi bir saatinde genelde akşam üzeri birden çok şiddetli ağlamaya başlayabilir.  Sıkıntılı bir görünümü vardır. Yüzü kızarık, ağız çevresi soluktur.Karnı şiş, gergin ve serttir.Bacaklarını karnına doğru çekmiş, ellerini içe kıvırmış, kol ve bacaklar serttir.Avaz avaz bağırmaktadır. Acıkmış gibi aranır, emme hareketleri yapar, el ve ayaklar soğuktur. Telaş etmeyin bu gaz sancısıdır. Bu durum 3-5 dakikadan 2-3 saate kadar uzayabilir. Daha fazlasını oku

EV KAZALARI VE İLKYARDIM

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuğunuz emeklemeye başladığında her zamankinden daha dikkatli olmalısınız. İlk kural riski en aza indirmektir. Çocuğunuzu kaza tehlikesi olabilecek yerlerden uzak tutunuz. İlgisini çekebilecek tehlikeli eşyaları çocuğun ulaşamayacağı yerlere koyunuz. Mümkünse kapalı hatta kilitli bir yerde tutunuz. Bebeğinize güvenli bir ortam hazırlamak için tıklayınız.

Her hangi bir kaza anında, birinci kural, sakin olmak ve sakin kalmaktır. PANİK YOK. İlk yardım konusunda bilgi sahibi olursanız ve bu gibi durumlarda ne yapacağınızı bilirseniz çocuğunuza en büyük yardımı yapmış olursunuz. Daha fazlasını oku

ÖKSÜRÜK

doktoryilmazbay Yorum yok

Öksürük solunum yollarını zararlı etkilerden koruyan vücudun en önemli savunma refleksidir. Öksürük bazen çocuğunuzun kendi ağız salgısının solunum yollarına kaçması gibi basit bir nedenden olabileceği gibi çoğunlukla da solunum yollarının bakteri ya da virüs denilen mikroplar tarafından tutulması gibi daha önemli bir nedenle olur. Mikroplar solunum yollarına girdiğinde vücudun savunma hücreleri onlara karşı koymakta ve onların solunum yollarında ilerlemelerine engel olmaktadır. Öksürük, solunum yollarında ilerleyen bu mikropları ve mikroplara vücut hücrelerinin savaşı sonucu ortaya çıkan artıkları dışarıya atan vücudun en önemli savunma mekanizmasıdır. Öksürük solunum yollarının bir çeşit süpürgesidir. Daha fazlasını oku