GRİP VE GRİP AŞISI

GRİP VE GRİP AŞISI

doktoryilmazbay Yorum yok

Grip; 21. yüzyıla girdiğimiz halde tıptaki bunca ilerlemeye rağmen halen tüm dünyada önlenemeyen salgınlara neden olan tek hastalık griptir. Önümüzdeki günlerin yaygın hastalığı olan grip yılın her mevsiminde görülmekle birlikte sonbaharın son ayları ve kışın ilk ayları en çok görüldüğü zamanlardır. İnfluenza virüsü denilen bir cins mikrobun solunum yollarına yayılması ile oluşan grip; titreme ve birden 40–41 C yükselen ateşle başlar. Yüz boyun ve göğüste kızarıklık, şiddetli bir baş ağrısı ve baş dönmesi, ağız dil ve dudaklarda kuruluk, boğazda ve göğüste yanma hissi ve ağrı vardır. Tüm vücut kasları ve oynaklarda ağrılıdır. Belde ve sırtta bu ağrılar belirgindir. Halsizlik ve bitkinlik ön plandadır. Dilde tat alma duyusu bozulmuştur. Öksürük başlangıçta kısa ve kurudur. Giderek şiddetlenir ve balgamlı bir hal alır. Daha fazlasını oku

ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI (ÜSYE)

doktoryilmazbay Yorum yok

Solunum yolları; burnumuzun ucundan akciğerlerdeki oksijen alış verişinin yapıldığı küçük hava kesecikleri ne kadar uzanır. Bu hava yolunun gırtlağın üst kısmında kalan bölümüne üst solunum yolları; mikroplarla olan iltihaplanmasına da üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE), gırtlağın alt kısmında kalan bölümüne alt solunum yolları; mikroplarla olan iltihaplanmasına alt solunum yolu enfeksiyonları (ASYE) adı verilmektedir. Kulaklar ve sinüslerde üst solunum yollarına dâhildirler.

Tüm solunum yolları koruyucu özel bir hücre tabakası ile kaplanmıştır. Bu hücre tabakası özel bir salgı üreterek solunum yollarını nemli tutar. Ayrıca bu salgının içerisindeki koruyucu hücreler de solunum yollarına yerleşmek isteyen mikroplara karşı vücudu korur. Solunum yollarını koruyan  hücrelerin üzerindeki titrek tüyler solunum yollarına girmeye çalışan mikroplara karşı koyar. Bir süzgeç gibi havayı temizler. Karşı hareketlerle de  mikropları dışarı atmaya çalışır. 

Üst Solunum Yolu Enfeksiyonlarına (Ü S Y E) tutulduğu bölgeye göre isimler verilir. Gırtlak bölgesinin iltihaplanması (Larenjit), bademciklerin iltihaplanması (Tonsillit), kulak iltihaplanması (Otit), sinüslerin iltihaplanması (Sinüzit), burun ve boğazın iltihaplanması (Nazofaranjit) olarak adlandırılır. Nazofaranjit halk arasında üşütme, soğuk algınlığı gibi isimlerle de adlandırılır. Çocuk hastalıklarının %80- 90 ‘ı Üst Solunum Yolu Enfeksiyonudur. Üst Solunum Yolu Enfeksiyonlarının % 80-%90’ı virüs denilen mikroplarla olur ve bunun da çocuklarda en çok görüleni burun ve boğazın iltihaplanması (Nazofaranjit) yani soğuk algınlığıdır.

 

SOĞUK ALGINLIĞI: Hastalığa virüs denilen mikroplar neden olduğu halde; hastalığın soğuk algınlığı, üşütme gibi isimlerle adlandırılması; soğuğun solunum yollarını olumsuz etkileyerek hastalığa zemin hazırlaması nedeniyledir. Soğuk; solunum yollarındaki özel tüycüklerin hareketliliğini yavaşlatır, işlevlerini bozar, solunum yollarındaki damarların çalışmasını bozarak solunum yollarını koruyan hücrelerin beslenmesini engelleyerek onları koruyucu görevlerini yapamaz hale getirir. Sonuçta solunum yolu enfeksiyonu yapan mikroplar için uygun çoğalma ortamı sağlanır. 

Soğuk algınlığı çocukların en sık görülen hastalığıdır. Eylül ve Nisan ayları arasında görülme sıklığı en fazladır. Soğuk algınlığına neden olan virüslerin sayısı 200’ün üzerindedir; o nedenle çocuklar yılda ortalama 8-10 defa soğuk algınlığına yakalanabilirler. Kreş ve anaokuluna giden çocuklarda bu sayı 10-15 i bulabilir.Bazen bir cins virüsle olan hastalık biterken bir başka virüs çocukta hastalık yapabilir. Bu da ailede, yanlış olarak, hastalığın hiç bitmediği şeklinde anlaşılabilir.

Çocuklar virüsü anne, baba ve kardeşlerden alabileceği gibi yakın çevreden, eve gelen ziyaretçilerden, anaokulu, kreş, oyun alanları, okul gibi toplu yaşam alanlarından ya da toplu alış veriş merkezlerinden de alabilirler. Bulaşma genelde hasta kişinin öksürük, hapşırık sonucu tükürüğündeki mikrobu hava yoluyla etrafa saçması ve çocuğunda etrafa saçılan bu mikrobu hava yolu ile soluması ya da mikrop bulaşan eşyaları ağzına götürmesi ile oluşur. Bazen de hasta kişilerin bulunduğu ortamdaki havanın solunması ile ya da hasta kişinin mikrobu bulaştırdığı eşyaların kullanılması ile de hastalık bulaşabilir.

Soğuk algınlığı genelde halsizlik, huzursuzluk, iştahsızlık, hapşırık ve burun akıntısı ile başlar. Bazen bu belirtilere başlangıçta ateş de eşlik edebilir. Başlangıçtaki burun akıntısının ardından gelişen burun tıkanıklığı, ateş yüksekliği, öksürük ve boğaz ağrısı soğuk algınlığının tipik belirtileridir. Küçük çocuklar burun solunumu yaptıklarından burun tıkanıklığı nefes almayı zorlaştırarak solunum sıkıntısına neden olabilir. Burundan yeterince nefes alamayan çocukta beslenme de zorlaşabilir. Bazen bulantı ve kusma da görülebilir. Öksürük uykuyu engelleyecek boyutlara ulaşabilir. Tüm bunların sonucunda özellikle küçük çocuklarda iştahsızlık, huysuzluk, huzursuzluk ve bitkinlik görülebilir. Bu yakınmalar genelde 3- 7 günde kendiliğinden geçer. Bazen öksürük 10- 15 güne kadar uzayabilir. Öksürük 15 günü geçti ise koyu, yeşil yapışkan bir akıntı varsa Sinüzit, Otit, Bronşit, Bronşiolit, Zatürre gelişmiş olabilir. Doktorunuza başvurunuz.

SOĞUK ALGINLIĞI GRİP İLE KARIŞTIRILMAMALIDIR.

Soğuk Algınlığı
Grip
Hastalık sayısı:
Yılda 8-10 kez
Yılda 1 kez
Ateş:
Hafiftir, yükselebilir ve 3-4 gün kadar sürebilir.
40-41 dereceye kadar çıkabilir.
Baş Ağrısı:
Pek görülmez
Yoğun bir baş ağrısı vardır
Kas ve Eklem Ağrıları:
Görülmez.
Çok belirgindir, günler hatta haftalarca sürebilir.
Bitkinlik:
Soğuk algınlığında yoktur.
Çok belirgindir, haftalarca sürebilir.
Burun Akıntısı:
Soğuk algınlığında daha belirgindir.
Gripte daha hafiftir.
Gözde Sulanma:
Belirgindir.
Daha hafiftir.
Öksürük:
Her ikisinde de vardır.
Gripte daha şiddetlidir.
Kulak İltihabı, Bronşit, Zatüre, Sinüzit gibi yan etkiler:
Nadir görülür.
Sıklıkla görülür.
Yatak İstirahatı:
Gerekmez; ayakta geçirilebilir.
Mutlaka gereklidir.
Antibiyotik Tedavisi:
Her ikisinde de gerekli değildir.
Her ikisinde de gerekli değildir.

  

SOĞUK ALGINLIĞINDA TEDAVİ:

Öncelikle şunu bilmelisiniz ki NEZLE, GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞI dediğimiz ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI, virüs denilen mikroplarla oluşur ve tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur. Ateşi var, boğazı kızarık, öksürüyor diye hemen antibiyotik başlamayınız. Çocuğunuz Nezle, Grip, Soğuk Algınlığı gibi bir Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu geçiriyor ancak aktif, hareketli, emmesi iyi, genel durumu iyi ise ATEŞ 48-72 hatta 96 saat süre ile; 39-40-41 derece dolaylarında yüksek seyredebilir. Öksürük ise 7-10 gün bazen 15 gün kadar sürebilir. Doğaldır, antibiyotik kullanmak gerekmez. Antibiyotikler gereksiz yere kullanıldıklarında; solunum yollarını koruyan faydalı bakterileri de öldürerek dirençli bakterilerin solunum yollarına yerleşmesine neden olurlar. Bu da basitçe geçecek olan üst solunum yolu enfeksiyonlarının uzamasına ve hastalığın daha ağır seyretmesine neden olabilir. Ayrıca kullanılan antibiyotikler ikincil gelişecek enfeksiyonları da önlemez.

ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARINDA TEDAVİ

Çocuğunuzu iyi besleyin, aldığı sıvı miktarını arttırın ve aşırı yorucu hareketlerini engelleyin. Anne sütü alıyorsa; devam edin ve her zamankinden daha sık aralıklarla besleyin. Mama ile besleniyorsa; beslenme esnasında her zamankinden daha az mama alabilir, endişelenmeyiniz. Daha az ve daha sık aralıklarla mama sununuz. Sıvı ihtiyacını su, süt, yoğurt,ayran,mama, meyve suyu, geleneksel et suyuna ,tavuk suyuna çorbalar,tarhana çorbası ve her türlü bitkisel çaylar (Ihlamur çayı, Papatya çayı, Rezene çayı, Nane- limon.) kullanılarak karşılayabilirsiniz. Çocuklar hastalıklarda kusabilirler; kusuyor diye beslenmeyi kesmeyiniz daha az mamayı daha sık aralıklarla sununuz. Çocuklar hastalıklarında normal yediklerinin üçte birini, dörtte birini yerler. Beslenmede ki bu azalma; aldığı besini sindirmeye harcayacağı enerjisini mikroplarla savaşmaya harcaması için vücudun geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır ve vücudun yararınadır. İlla besleyeceğim diye çocuğunuzu zorlamayın. Hastalığın acil dönemi geçtikten sonra bu yemediği miktarı kısa sürede fazladan yiyerek eksiğini kapatacaktır. Hastalık süresince ona sindirimi kolay sulu gıdalar sununuz.   

Burnunun açılmasını sağlayın. Bunun için 2 yaş altı çocuklarda Serum Fizyolojik içeren burun damlaları yeterlidir.2 Yaş üzerinde doktorunuzun önerileri doğrultusunda okyanus suyu denilen burun damlaları ya da içinde solunum yollarını açıcı maddeler bulunan ve çocuklar için özel olarak hazırlanan burun damlalarını kullanılabilirsiniz. Serum fizyolojik içeren burun damlalarını günde 5-6  kez her bir burun deliğine 5-6 damla olacak şekilde uygulayabilirsiniz. Burunda aşırı tıkanıklık varsa; beslenmede güçlük çekiliyorsa; beslenmeden 15–20 dakika önce burun damlası kullanmalısınız. Serum fizyolojik içeren burun damlalarını gereksinim oldukça her zaman kullanabilirsiniz.İçinde burun açıcı ilaç bulunan burun damlaların 3 günden fazla kullanmayınız.

Çocuklar için özel olarak hazırlanmış burun damlalarına ulaşamadığınız durumlarda evde kendiniz serum fizyolojik dediğimiz burun damlası hazırlayabilirsiniz. 1Su bardağı kaynatılmış ılıtılmış suya 1 çay kaşığı (1,8 gr kadar) sofra tuzu (mümkünse iyotsuz kaya tuzu) koyup iyice karıştırdıktan sonra bir damlalık yardımıyla çocuğunuzun burnuna uygulayabilirsiniz. 

        Burunda salgılar çoksa ve bu salgılar nefes almayı zorlaştırarak emmeyi de engelliyorsa; doktorunuzun önerileri doğrultusunda çocuklar için özel olarak hazırlanmış burnun içine fazla girmeyen annenin ağzıyla çekebileceği ya da pille çalışan elektrikli burun  aspiratörleri  ile burundaki sıvıyı çekebilirsiniz. Aspiratör kullanmadan 2-3 dakika önce serum fizyolojik içeren burun damlaları ile burunu nemlendirmelisiniz. Burnun içine sokulan, elle kullanılan aşrı basınç uygulayan vakumlu burun aspiratörlerini kullanmayınız. Burun kılcal damarlarında çatlamalara hatta burun kanamalarına neden olabilirler.  

        Burun kenarlarına süreceğiniz vazelin türü yağlı kremler burun kızarıklığını ve tahrişi önleyebilir. Bu kremleri asla burun içerisine sürmeyiniz.

       Odasını sık sık havalandırın ve bulunduğu odadaki havanın nemlenmesini sağlayın.Çocuğunuzun bulunduğu odada ısı kaynaklarından ve pencere kenarından uzakta bir ısı ve nem ölçer bulundurmalısınız. Odanın sıcaklığı 20-23 C ,nemi % 45-55 dolaylarında olmalıdır.Bu nemi sağlayabilmek için otomatik soğuk buhar veren cihazlardan yararlanabileceğiniz gibi evinizde  ısı kaynakları üzerine ağzı açık olarak geniş kaplarla su koyarak, odanın belirli yerlerine ıslak bezler koyarak yada su ısıtıcıları ile de odayı nemlendirebilirsiniz.Çocuğunuzun yıkanmış çamaşırlarını odada kurutmayınız. Çamaşırların üzerinde deterjan artıkları kalmış olabilir bu da alerjik etki ile çocuğunuzda öksürüğü tetikleyebilir.  

         Eğer klima ile ısınıyorsanız; ortamın nemlendirilmesine daha çok dikkat etmelisiniz. Çünkü klima havadaki nemi alarak ortamı daha çok kurutur.   

       Ateşi varsa; (genel durumu iyi olan çocuklarda 39 C üzerindeki ateşlerde) paracetamol ya da İbuprofen gibi ilaçlardan yararlanabilirsiniz. 

           Ateşin durumuna göre paracetamolü 4- 6 saat, İbuprofeni 6- 8 saat ara ile tekrarlayabilirsiniz. Ateşli çocuğunuzu asla soğuk suya sokmayınız. 39 C üzerindeki ateşlerde ateş düşürücü ilaç verdikten 2 saat sonra ateş düşmeye başlamamışsa ya da daha da yükselmişse  vücut sıcaklığının 1–2 derece altındaki ılık su ile (36-37 C) vücudunu  silebilirsiniz ya da bir kapta veya banyo küvetinde 36–37 C su içinde çocuğunuzu 20–30 dakika süre ile tutabilirsiniz. 

     Öksürükte; Öncelikle çocuğunuzun aldığı sıvı miktarını arttırın.Bunun için geleneksel yöntemlerden yararlanabilirsiniz. Ihlamur, papatya, rezene çayı, zencefil, nane- limon, limonata, 1 yaş üzerinde ballı limonlu çaylar, 4 yaş üzerinde adaçayını çocuğunuza sunabilirsiniz. Geleneksel olarak kullandığımız çorbalarda öksürüğün gerilemesine yardımcı olurlar. Et suyuna, Tavuk suyuna pirinç,un, şehriye çorbaları, tarhana çorbaları, havuçlu, patatesli, kerevizli, soğanlı,sarımsaklı,  maydanozlu çorbalar da öksürüğün gerilemesine yardımcı olurlar. 

        Çocuğunuzu huzursuz eden, uykusunu bölen şiddetli bir öksürük varsa;  doktorunuzun önerileri doğrultusunda solunum yollarındaki koyu yapışkan salgıları yumuşatıcı, balgam söktürücü ilaçlar ya da uykuyu etkileyen aşırı öksürükte kısa süreli öksürük kesici ilaçlar kullanılabilir. 

ÇOCUĞUNUZU SOĞUK ALGINLIĞINDAN KORUMAK İÇİN; 

  • Birinci koşul; siz ve çocukla ilgilenen herkes özellikle solunum yolu enfeksiyonu geçirdikleri dönemlerde çocuğu ellemeden önce ellerini çok iyi yıkamalıdırlar. 
  • Çocuğunuzun yeterli ve dengeli beslenmesine dikkat edin. 
  • Mevsim şartlarına uygun giydirin. Yetersiz giydirmemeye özen gösterdiğiniz gibi aşırı giydirip terletmemeye de dikkat edin.
  • Dinlenmesi ve yeterli uyuması için gerekli ortamı  sağlayın, aşırı yorucu hareketlerde bulunmasını engelleyin.
  • Öksürürken, aksırırken ağzınızı kapatın ve çocuğunuza da bunu öğretin.Yanınızda ağzınızı kapatabileceğiniz bir mendil yoksa; sağ kolunuzu ağız hizanıza götürerek öksürürken ağzınızı kapatabilirsiniz.  
  • Ağız, burun temizliğinde kullanılıp atılan kâğıt mendilleri tercih edin.Ufak çocuklarda kağıt mendil yerine pamuklu mendillerden de yaralanabilirsiniz. 
  • Hastayken ağzınızı basit bir tülbentle kapatabileceğiniz gibi eczaneden alabileceğiniz maskeleri de kullanabilirsiniz. Kullandığınız maskeleri her 2-3 saatte bir değiştiriniz. 
  • Hastayken yiyecek, içecek kaplarını ellemeyin, çocuğunuzun havlusunu kullanmayın. 
  • Öksüren, aksıran insanları eve kabul etmeyin, siz arkadaşınıza gidecekseniz evde hasta olan insan var mı soruşturun. 
  • Çocuğunuzu ağzından, burnundan, yüzünden öpmeyin, kimseye de öptürmeyin.
  • ÇOCUĞUNUZUN BULUNDUĞU ODADA HATTA EVDE KESİNLİKLE SİGARA İÇMEYİNİZ BAŞKALARININDA ÇOCUĞUNUZUN BULUNDUĞU ORTAMDA SİGARA İÇMESİNE İZİN VERMEYİN

SOĞUK ALGINLIĞI GEÇİREN BİR ÇOCUKTA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURULMALIDIR?

  • Bebeğinizin ilk soğuk algınlığı ise,
  • Bebeğiniz 6 aydan küçükse, 
  • Nezle öksürük olmadan ateş birden başladı ise ve 3 gün geçtiği halde ateş halen 39 C’nin üstünde seyrediyorsa,
  • Çocuğunuzun uykusunu bölen kuru öksürük 3 günden daha uzun süre devam ediyorsa,
  • Beslenmesini  engelleyecek aşırı kusmalar varsa,
  • Çocuğunuzda nefes alma zorluğu varsa, nefes alış verişte göğüste belirgin bir şekilde  inip kalkmalar varsa ve burun kanatları her nefes alış verişte açılıp kapanıyorsa,
  • Koyu yeşil, kanlı ve mukuslu burun akıntısı 4–5 günden fazla sürerse,
  • Kulaklarını tutuyor, acı çeker gibi görünüyor ve her zamankinden farklı çığlık atarak ağlıyorsa,
  • Bitkin ve halsiz görünüyor, inliyor, sürekli uyuyor ve hiçbir şey yiyip, içmiyorsa,
  • Öksürük 15 günü geçtiği halde hala şiddetle devam ediyorsa,

Soğuk algınlığı sonucu başka hastalıklar ( Kulak iltihabı, Sinüzit, Kurup, Bronşit,Bronşiolit,  Zatürre ) gelişmiş olabilir. Mutlaka doktorunuza başvurmalısınız. 

DİKKAT: Hiçbir şikâyeti olamayan çocukta birden çok şiddetli, kontrol edilemeyen bir öksürük gelişirse çocuğunuz yabancı cisim yutmuş olabilir.En kısa sürede en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız.   

                                                   Dr. Yılmaz Bay

                                 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

 

DİKKAT EKSİKLİĞİ-HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB)

doktoryilmazbay Yorum yok

Dikkat eksikliği hiperaktivite  bozukluğu (DEHB); bireyin yaşına, gelişim düzeyine ve çevresine uygun olmayan aşırı hareketlilik, isteklerini erteleyememe ve dikkat sorunları ile ilgili bir bozukluktur. Bu hastalık bazen yalnızca dikkat dağınıklığı (Dikkat eksikliği) bazen yalnızca aşırı hareketlilik (Hiperaktivite) bazen isteklerini erteleyememe (Dürtüsellik) bazen de her üçünün  birlikte olduğu bir tablo şeklinde seyreder. 

DEHB kötü anne babalardan ya da kötü öğretmenlerden dolayı ortaya çıkmaz. DEHB beyinde bazı maddelerin eksikliğine bağlı nöropsikiyatrik bir bozukluktur. Genetik ve çevresel faktörlerin yanında zor doğum, düşük doğum ağırlığı, annenin ve çocuğun kullandığı ilaçlar ve bazı beyin hastalıkları hastalığın ana sebebidir.

DEHB okul çağındaki çocukların %3-5 inde görülür. Erkek çocuklarda kızların 3-4 katı daha fazla görülür. Dikkat eksikliği bir karakter sorunu değil, biyolojik bir sorundur. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte ailesel geçişli  genlerin rolü  %65-90 gibi oldukça yüksek düzeydedir. Dopamin ve noradrenalin gibi uyarıcı genlerin işlevleri bozulmuştur. Zor doğum, erken doğum, düşük doğum ağırlığı, annenin sigara içmesi, içki içmesi, annenin kullandığı ilaçlar, çocuğun  geçirdiği beyin hastalıkları  DEHB gelişme riskini arttırmaktadır.

Her hareketli çocuk DEHB değildir. Bir çocukta DEHB olduğunu söyleyebilmemiz için; dikkat süresinin kısa olması, başladığı  işi bitirememesi, işleri organize edememesi, ileri derecede unutkan olması, dikkatinin  kolay dağılması, çocuğun yaşından, gelişimsel seviyesinden beklenenlere uygun davranmaması, DEHB belirtilerinin birden fazla ortamda (okul, ev gibi) görülüyor olması, belirtilerin 7 yaşından önce başlamış olması, en az 6 aydır süregelmesi ve çocuğun günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyecek boyutta olması gerekir.

DEHB’nin 3 ana belirtisi vardır; dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik, isteklerini erteleyememe (dürtüsellik).

DİKKAT EKSİKLİĞİ: Çocuğun dikkat süresinin ve yoğunluğunun yaşına göre olması gerekenden daha az olmasıdır. Çocuk dikkatini belirli bir noktaya toplayamaz, dikkati çok çabuk dağılır, dağınıklık, unutkanlık, eşyaları kaybetme gibi belirtiler yoğundur. Dikkat eksikliğinde sorun dikkat etmemek değil, dikkatin belirli bir noktaya odaklanamamasıdır. Çocuk tüm uyaranlarla aynı anda ilgilenir. Çocuk bir işle uğraşırken başka bir uyaran  kolaylıkla dikkatini dağıtabilir ve o anda elindeki işi bırakıp yeni uyarana yönelir. 

Dikkatin süresi ve yoğunluğu yaşa göre değişir. 5-6 yaşındaki bir çocuğun dikkat süresi ve yoğunluğu 10-11 yaşındaki çocuktan elbette ki farklı olacaktır. Ayrıca uyarana ve çevreye ait faktörler dikkat süresini ve yoğunluğunu etkiler. Örneğin ödev yaparken 10-15 dakika olan dikkat süresi; bilgisayar başında ya da televizyon izlerken daha fazla olabilir. Yine sessiz ve sakin bir ortamdaki dikkat süresi ve yoğunluğu ile kalabalık ve gürültülü ortamdaki  dikkat süresi ve yoğunluğu elbette farklı olacaktır.

DİKKAT EKSİKLİĞİ OLAN ÇOCUKLAR;

  1. Belirli bir işe ya da ortama dikkatini vermekte zorlanır.
  2. Dikkati kolayca dağılır.
  3. Dikkatsizce hatalar yapar.
  4. Başladığı işi bitiremez.
  5. Sizinle konuşulurken dinliyormuş gibi gözükür ancak sizin konuşmalarınızı anlamaz, aklı başka yerdedir.
  6. Görev ve etkinlikleri düzenlemede zorlanır.
  7. Ev ödevi, okul aktiviteleri gibi yoğun zihinsel çaba gerektiren işleri yapmaktan kaçınır.
  8. Etkinlikler için gereken eşyaları kaybeder.
  9. Günlük etkinliklerde unutkandır.

Bunlardan en az 6 tanesinin, en az 6 aydır birden fazla ortamda görülüyor olması çocukta dikkat eksikliği olduğunu düşündürür.

AŞIRI HAREKETLİLİK (Hiperaktivite) : Bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayacak biçimde hareketli olması haline  hiperaktivite denir.  

HİPERAKTİVİTESİ OLAN ÇOCUKLAR;

  1. Eli ayağı kıpır kıpırdır.
  2. Oturduğu yerde asla sakin duramaz.
  3. Gereksiz yere sağa sola koşturur, raflara eşyalara tırmanır.
  4. Sakince oyun oynamakta zorlanır.
  5. Sürekli hareket eder, sanki motor takılmış gibidir.
  6. Gereğinden fazla konuşur.

İSTEKLERİNİ ERTELEYEMEME (Dürtüsellik): Bireyin genel olarak kendini kontrol edememesi halidir.

İSTEKLERİNİ ERTELEYEMEYEN ÇOCUKLAR;

  1. Acelecidir, sorulan sorulara; soru tamamlanmadan yanıt verir, aklına ilk geleni o anda söyler.
  2. İsteklerini erteleyemez, düşündüğünü hemen yapmak ister, sırasını bekleyemez.
  3. Başkalarının sözünü keser.
  4. Oyunlarda sırasını beklemeden araya girer.

DEHB’Sİ OLAN ÇOCUKLARDA SIKLIKLA GÖZLENEN DİĞER PROBLEMLER

  1. Karşıt olma, karşı gelme (bilerek anne-baba ve  öğretmenlerine  karşı gelme).
  2. Davranım bozukluğu (Yalan söyleme, hırsızlık yapmak, bilerek eşyalara zara vermek).
  3. Anksiyete (Kaygı bozukluğu).
  4. Depresyon. 
  5. Kendine güvensizlik, arkadaş edinme zorluğu.
  6. Konuşma, okuma ve yazma sorunları.
  7. Tikler.

ANNE VE BABALARIN DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLARLA İLGİLİ TANIMLAMALARI

  • Söylediklerim bir kulağından girip diğer kulağından çıkıyor.
  • Çok dalgın, aklı hep başka yerde.
  • Eşyalarını koyduğu yeri hatırlamıyor, sürekli eşyalarını kaybediyor.
  • Ödevlerine en fazla 10 dakika konsantre olabildiği halde bilgisayar başında saatlerce durabiliyor.
  • Eli dursa ayağı durmuyor.
  • Bu çocuk yürümez, koşar hatta uçar.
  • Ya sürekli konuşur ya da kendine göre özel sesler çıkartır.
  • Televizyon izlerken bile sürekli hareket halindedir.
  • Hiç yorulmuyor, enerjisi hiç bitmiyor.
  • Büyüdüğü halde söz kesmemeyi öğrenemedi.
  • Sabırsız, istekleri hemen olsun istiyor.
  • Düşünmeden hareket ediyor.

ÖĞRETMENLERİN DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLARLA İLGİLİ TANIMLAMALARI

  • Dersi hiç dinlemiyor, sürekli etrafla ilgileniyor.
  • Başladığı işi bitiremiyor.
  • Sınavlarda dikkatsizce çok basit hatalar yapıyor.
  • Çok yavaş hareket ediyor. 10 dakikalık işi 3-4 saatte bitiriyor.
  • Sırada otururken bile eli ayağı durmuyor.
  • Sınıfta nereye baksam karşıma çıkıyor.
  • Sırada oturmanın 50 çeşidini gösterebilir.
  • Asla sırasını beklemiyor.
  • Daha soruyu tamamlamadan cevabını vermeye kalkıyor.
  • Aklına geleni hemen yapmak istiyor.

DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞUNDA (DEHB) TEDAVİ

Tedavinin ilk şartı; aile, okul ve çocuğu tedavi eden hekim arasındaki sıkı iş birliğidir. Yapılandırılmış öneriler, destek ve davranışsal programlar çok önemlidir. Öncelikle aile çocuğunun hastalığını kabul etmeli  ve DEHB konusunda  ayrıntılı olarak bilgi sahibi olmalıdır. Çocukta var olan sorunlarının nedenlerini başka yerlerde aramak; çözüm üretmeyi engellediği gibi tedaviyi geciktirmekte ve aileyi yanlış yollara sevk etmektedir. Çocuğun davranışlarını ve dersler ile ilgili başarısızlığını yaramazlık ya da tembellik olarak yorumlamayın. Tedaviyi ona  ceza vermekte aramayın. Aksi takdirde sorun içinden çıkılamaz boyutlara ulaşır. 

Tedavinin amacı; çocukla yeniden sağlıklı ilişki kurabilmenin yollarının aranması, ailenin yanlış tutumlarının yeniden gözden geçirilmesi,  yanlışlar ve doğrular hakkında aileye gerekli bilgilerin verilmesi, olumsuz davranışların düzeltilmesi ve yerine olumlu davranışların konulmasına  yönelik olmalıdır.

DEHB tedavisinde beslenmenin rolü kesin olarak saptanmamıştır. Besin alerjisi ya da besin duyarlılığı DEHB bulgularını tetikleyebilir. Yine besinlerdeki katkı maddeleri çocuğun davranışlarını olumsuz etkileyebilir. Çocuğunuzun doğal ve sağlıklı ürünler tüketmesine özen gösterin. DEHB’li çocukların  balık yağı kullanımının olumlu etkisi  olabilir. 

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLARA AİLELERİ NASIL DAVRANMALI

  1. Çocuğunuzda DEHBolduğunu kabul edin ve bunun bir takım zorlukları olduğunun bilincinde olun. DEHB konusunda yeterli bilgi sahibi olun. Uzmanlarla konuşun, konuyla ilgili kitaplar okuyun, güvenilir internet kaynaklarını kullanın. Çocuğunuzu diğer çocuklarla kıyaslamayın. 
  2. Çocuğunuzun yaşını ve kişilik özelliklerini dikkate alarak çocuğunuzla ve onunla ilgilenen tüm aile bireyleri ile birleşip önemli konularda ortak kurallar oluşturun. Bu kurallar hem çocuğunuzu hem de sizi kapsasın. Kuralları açıkça belirleyin, bunları yazıp çocuğunuzun ve sizin rahatça görebileceği yerlere asın. Kuralları uygulama konusunda ısrarlı olun.
  3. Çocuğunuza onu sevdiğinizi gösterin. Çocuğunuza verebileceğiniz en büyük hediye sevginizdir. Sevginizi ona belli etmekten ve bunu dile getirmekten asla kaçınmayın. Çocuğunuza; onu koşulsuz olarak  sevdiğinizi, yaşam boyu seveceğinizi söyleyin ve tutum ve davranışlarınızla bunu ona hissettirin. Zaman zaman çocuğunuza bağırdığınız hatta ceza verdiğiniz olsa bile çocuğunuz her durumda sevildiğini ve sevilebileceğini bilmelidir. Bu onun kişilik gelişimi ve duygusal gelişimi açısından çok önemlidir.
  4. Çocuğunuza kaliteli zaman ayrın. Onunla dersler ve zorunlu aktiviteler dışında da onun sevdiği ve zevk aldığı aktiviteleri birlikte yapmaya özen gösterin. Bunlar oyun oynamak, sinemaya ya da oyun bahçesine gitmek, spor yapmak, kitap okumak gibi aktiviteler olabilir. Aktiviteleri onun seçmesine izin verin.
  5. Çocuğunuz size ihtiyaç duyduğunda her zaman onun yanında olun. Çocuğunuzun güven duygusunun gelişmesi için bu çok önemlidir. Çocuğunuza gerektiği kadar destek olun. Bu destek ne daha az ne daha çok olsun. Herkes gibi çocuğunuzun da hata yapma hakkı vardır, bunu unutmayın. 
  6. Çocuğunuzla konuşmadan önce onun dikkatini çekin. Çocuğunuzla konuşurken ve onu dinlerken onunla aynı hizada olun ve göz göze gelmeye özen gösterin. Bu davranışınız; çocuğunuza dinlendiğini, kendisine değer verildiği duygusunu aşılayacak ve dikkatinin size yönelmesini sağlayacaktır.
  7. Çocuğunuzla yumuşak ve saygılı bir iletişim içinde bulunun. Bu davranışınız ona kendisinin de bir birey olduğunu ve fikirlerinin önemli olduğunu hissettirecektir.
  8. Çocuğunuzun olumlu bir davranışını ya da bir başarısını gördüğünüzde onun hoşuna gidecek övücü sözlerle onu destekleyin. Sadece olumsuz davranışlara odaklanmayın. Olumlu davranışlarını pekiştirmesi için onu cesaretlendirin. Ne yapmaması gerektiğini değil ne yapması gerektiğini ona söyleyin.
  9. Duygularınızı çocuğunuzla paylaşın. Çocuğunuz böylece hem kendi duygularını tanımayı ve ifade etmeyi öğrenecek hem de sizinle bir empati geliştirecektir.
  10. 10. Çocuğunuzdan mükemmel olmasını beklemeyin ve ondan mükemmel olmasını istemeyin. Beklentilerinizin yüksek olması çocuğunuzun omzundaki yükü arttıracak, kaygılarını arttıracak ve başarısını  olumsuz etkileyecektir.
  11. 11. Çocuğunuza güvenin ve güvendiğinizi de ona belli edin. Çocuğunuza güvenmeniz onun da kendisine güvenmesini sağlar.
  12. 12. Çocuğunuzda var olan olumlu özellik ve becerilerinin ortaya çıkması için onu teşvik edin. bir şey yapmak için cesarete gereksinimi varsa ona cesaret verin, onu heveslendirin. Başladığı işi bitirmek için yardıma gereksinimi varsa gerektiği kadar yardım edin. İşi bitirdiğinde çabalarını takdir edin. Her çocuğun ilgi alanları ve becerileri farklıdır. Yapamadıklarına değil yapabildiklerine odaklanın. 
  13. 13. Çocuğunuza bir takım olumsuz isimler takıp onu etiketlemeyin. Örneğin tembel, yaramaz, şımarık gibi olumsuz isimlerle ona seslenmeyin.
  14. 14. Çocuğunuz olumsuz davranış gösterdiğinde; ne hissettiğinizi ona açıkça söyleyin. Örneğin yaptığın bu davranış beni gerçekten üzüyor gibi….
  15. 15. Belirli rutinleriniz olsun. DEHB’si olan çocuklar rutinlere daha iyi karşılık verirler. Kendilerinden ne beklendiği ile ilgili önceden fikirleri olursa beklentileri daha kolay karşılarlar.
  16. 16. Bilginin çocuğunuza anlamlı ve gerekli gelmesi için yaratıcı fikirlerle öğrenmeyi zevkli hale getirin. Uzun süre yerinden kalkmadan ders çalışması değil bilinçli bir şekilde ders çalışıp öğrenmesi önemlidir.
  17. 17. Küçük zaman dilimlerinden oluşan bir ders çalışma rutini geliştirin. Her günün programını ayrı bir renkli bir kağıda yazın ve masasında sadece o günün programı olsun ve programın gerçekleşmesini izleyin.Unutmayın! GÜVENMEK İYİDİR; KONTROL ETMEK DAHA İYİDİR.
  18. 18. Önemli ve önemsiz bilgileri ayırt etmeyi çocuğunuza öğretin. Önemli bilgilere odaklamasını sağlayacak yöntemler uygulayın. Renkli fosforlu kalemlerle önemli yerleri çizmek gibi..
  19. 19. Ders çalışması için; boş zamanlarını geçirdiği yerin dışında,  iyi havalandırılmış, aydınlık, içinde mümkün olduğunca az eşya bulunan, ilgisi dağılmayacak bir ortam hazırlayın.
  20. 20. Çocuğunuz olumsuz bir davranışlar sergilediğinde  EĞİTİMDE MOLA YÖNTEMİ denen bir yöntemi de uygulayabilirsiniz. Yöntemin özü; çocuğunuzla olan yakın ilişkinize bir süre mesafe koymak ve çocuğunuzun yaptığı her türlü etkinliğin bir süre durdurulmasıdır. Örneğin çocuğunuz; başkalarına vurma, tekme atma, ısırma, tükürme, çimdirme, saç çekme, küfretme, oyuncaklarını fırlatma, kırma ya da öfke nöbetleri gibi yanlış davranışları ısrarla sürdürüyor ise yaptığının yanlış olduğunu biraz yüksek tondan kararlı bir şekilde ona anlatın. Bu işlemi bir daha tekrarladığında onunla bir süre iletişimi keseceğinizi ve onu her zamanki ortamından ayırıp mola yerine götüreceğinizi söyleyin ve uygunsuz davranışlarını tekrarladığında bunu mutlaka uygulayın. Size bir takım şirinlikler yapıp yanınıza gelmek, kucağınıza oturmak, öpmek, sarılmak isteyebilir. Buna asla izin vermeyin. Anlamayacağını düşünmeyin, çocuğunuz söylediklerinizi ve davranışlarınızı kararlı bir şekilde uygularsanız sizi anlayacaktır. Mola yerinde kalma süresi çocuğunuzun kaç yaşındaysa o kadar dakika olmalıdır. Örneğin 5 yaşında 5 dakika, 10 yaşında 10  dakika gibi. Mola süresi bittiğinde çocuğunuzla iletişiminizi kaldığınız yerden sürdürebilirsiniz.
  21. 21. DEHB yi ciddiye alın. Okul çağı çocuklarının %3-5 inde görülen bu hastalık; ailelerin yaramaz çocuk, haylaz çocuk, tembel çocuk etiketleri ve büyüyünce düzelir beklentileriyle hafife alınarak hastalığa tanı koyulması gecikmekte ve sonuçta tedavide geç kalınmaktadır.
  22. 22. Uyarı sayısını azaltın. Her davranışında onu eleştirmeyin. Çok gerekmedikçe uyarıda bulunmayın. 
  23. 23. Çocuğunuza gereksiz nasihatlerde bulunmayın. DEHB bir hastalıktır. Çocuğunuz olumsuz davranışları bilinçli olarak kendi isteğiyle yapmamaktadır. Sürekli gereksiz yere yaptığınız nasihatler hiçbir işe yaramayacak aksine ilişkilerinizi daha da bozacaktır ve  çocuğunuz kendisini anlamadığınızı düşünerek sizden uzaklaşacaktır.
  24. 24. Okula giden çocuklarda okul başarısı arttırmanın en önemli yollarından birisi çocuğunuzla birebir çalışmaktır. Sizin yakın çalışmak için yeterince zamanınız olamıyorsa ona yardımcı olabilecek bir abla, abi ya da bir eğitim koçundan yararlanabilirsiniz.
  25. 25. Çocuğunuzu; televizyon, bilgisayar, cep telefonu ve  tablet gibi ekran bağımlılığı yapan görsel iletişim araçlarından mümkün olduğunca uzak tutun.
  26. 26. Çocuğunuzu  fiziksel aktivitelere, oyuna ve spora  yönlendirin. Böylece çocuğunuz hem stresini azaltır hem de enerjisini boşaltır, beden kontrolünü arttırır, yeni arkadaşlar edinir ve sosyalleşir.
  27. 27. ÇOCUĞUNUZLA SAVAŞMAYIN. Gücünüzü sorunlarını çözmeye harcayın, onunla inatlaşmayın, gereksiz tartışmalara girmeyin.
  28. 28. SABIRLI OLUN. “SABRIN SONU SELAMETTİR” Özdeyişini aklınızdan hiç çıkarmayın. DEHB’li çocuğu olan ailelerde  en büyük zorluk tedavide anında yüz güldürücü sonuçlar alınmamasıdır. Çocuğunuzun kendini kontrol edebilme yetisinin az olduğunu, davranışlarındaki olumsuzluğun kasıtlı olmadığını bilin. Tedavinin uzun süreceğini, çok zor olacağını baştan kabul edin. Asla umutsuzluğa kapılmayın ve çocuğunuzu her koşulda destekleyin.
  29. 29. MÜZİK: Müzik dinlemek ya da müzik aleti çalmak  DEHB’li çocuklarda odaklanmayı artırmakta, hiperaktiviteyi azaltmaktadır. Müzik beynin birçok bölgesini uyararak beyin gelişmesini sağlamakta, yaratıcılığı ve verimliliği arttırmaktadır.
  30. 30. DİKKAT ARTTIRICI METARYEL KULLANMAK: Lego, puzzle, hafıza kartları, gibi materyallerle yapılan etkinlikler DEHB li çocuklarda;  görsel ve bilişsel yeteneği arttırdığı gibi ince motor gelişimini de olumlu yönde etkilemektedir.

DEHB’DE İLAÇ TEDAVİSİ

DEHB Tedavisinde ilaçlar çok önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda kullanılan ilaçlar oldukça güvenilirdir, yan etkileri çok azdır, uyuşturucu değildir, ve çocuklarda bağımlılık yapmamaktadır.

DEHB Tedavisinde kullanılan ilaçların etkileri

  1. Çocuğun dikkat süresini arttırır.
  2. Aşırı hareketliliğini ve ve çocuğun yerinde duramamasını azaltır. 
  3. Çocuğun öğrenmesini ve hafıza gücünü arttırır.
  4. Çocuğun dürtülerini  kontrol etmesini sağlar.
  5. Çocuğun ince motor beceri gücünü arttırır.
  6. Hiçbir ilaç çocuğun zeka düzeyini arttırmaz ancak bu ilaçlar çocuğun öğrendiklerini ifade edebilme yeteneğini arttırır.
  7. Çocuğun sınav başarısını arttırır.
  8. Çocuğun okul aile ve arkadaşları ile olan sosyal  ilişkilerinin düzelmesini sağlar.

DEHB tedavisinde kullanılan ilaçların olumlu etkileri 15-20 gün sonra görülmeye başlar. Sabırlı olun, doktorunuzun ilaç önerilerine kesinlikle uyun. Doktorunuzdan habersiz ilacı kesmeyin, doz değişikliği yapmayın. Her ilaç her çocukta her dozda aynı etkiyi göstermez. İlaçlara en az dozdan başlanır çocuktan alınan cevaba göre doz giderek arttırılır. Kullandığınız ilaçtan yeterli etki gözlenmezse doktorunuz tedaviye yeni bir ilaç ekleyebilir ya da kullandığınız ilacı kesip başka bir ilaca geçilebilir. Tedavi değişikliklerine doktorunuz karar verecektir.

DEHB tedavisinde kullanılan ilaçların ne zaman kesileceğini önceden kestirmek mümkün değildir. Tedavi 3-5 yıl sürebilir. Hatta bazen yetişkin yaşlarda bile ilaç tedavisi gerekebilir. Çocuktan alınan yanıta göre tedavi sonlandırılır. Tedavinin sonlandırılmasına da yine doktorunuz karar verecektir.

DEHB’nun bir süre sonra kendiliğinden geçeceğini düşünmeyin. Yaş ilerledikçe hiperaktivite belirtileri azalsa da dikkatle ilişkili sorunlar artarak devam edebilir. Tedavi edilmeyen çocukların %75-80’inde ergenlik ve yetişkinlikte hastalık bulguları devam edebilir. Bu da kişinin iş, aile, evlilik ve sosyal yaşamını olumsuz yönde etkiler. Tedavi edilmeyen kişilerde depresyon, saldırganlık gibi psikolojik bozukluklarda görülebilir.

ANNE VE BABA OLARAK SİZ DE KENDİNİZE ZAMAN AYIRIN. MORALİNİZİ YÜKSEK TUTACAK AKTİVİTELER YAPIN. TÜM HAYATINIZ ÇOCUĞUNUZ OLMASIN. SİZİN DE KENDİNİZE GÖRE BİRTAKIM UĞRAŞLARINIZ VE HOBİLERİNİZ OLSUN.

UNUTMAYIN! MUTLU ANNE BABA; MUTLU ÇOCUK DEMEKTİR. 

ÇOCUKLAR DENİZDEN VE HAVUZDAN NASIL YARARLANMALI?                                                              

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuklar 6 ayın üzerinde denize, 1 yaşın üzerinde denize ve havuza girebilirler. Deniz ve havuz seçeneklerinin ikisi bir arada ise deniz tercih edilmeli. Denizde ve havuzda kalma süresi 2–3 dakikadan başlayarak ve her gün 2-3 dakika arttırılarak çocuğun yaşına ve cilt tipine göre 15–20-30 dakikaya kadar çıkarılabilir. Denizden çıktıktan sonra hemen duş alınmamalı. Çocuğunuzu hafifçe kuruladıktan sonra 15-20-30 dakika deniz suyu ile kalmalı.

DENİZ VE HAVUZDAN YARALANIRKEN

  • Deniz ve havuz suyunun berrak, temiz ve kokusuz olmasına dikkat edilmeli.
  • Çocuklar denizde ve havuzda asla yalnız bırakılmamalı.
  • Tok karnına deniz ve havuza girilmemeli.
  • Çocuklar yavaş yavaş, alıştırılarak denize-havuza sokulmalı.
  • Suya girmek istemiyorsa asla zorlanmamalı.
  • Bir süre ara verilip tekrar denize-havuza girmesi özendirilmeli.

DENİZ SUYUNUN YARARLARI

  • Deniz suyu kan dolaşımını harekete geçirerek vücudu dinç ve diri tutar.
  • Denizde yüzerken güneşten de bol miktarda  D vitamini alınır. Bu da kemik, diş ve zihin sağlığı için çok iyidir.
  • Deniz suyu içerisindeki mineraller ve iz elementler; anti bakteriyel, anti viral, anti fungal özellikleri nedeniyle mikrop öldürücü ve bağışıklık güçlendiricidir.
  • Deniz suyu içerisindeki mineraller ve iz elementler Romatizmal hastalıkların tedavisine de çok iyi gelir.
  • Deniz Suyu mutluluk hormonlarının salgılanmasını arttırdığı için; uykusuzluğa ve depresyona karşı da çok iyidir.

HAVUZA GİRERKEN DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER

  • Öncelikle havuz suyunun berrak, temiz ve yeterince ilaçlanmış olmasına dikkat edilmeli. Havuz dibi ve havuz dibinde çizilmiş şeritler net bir şekilde görülmeli.
  • Havuzda koku olmamalı.
  • Havuza girmeden  önce mutlaka duş alınmalı. Özellikle kız çocukları havuzdan çıktıktan sonra da hemen duşa sokulmalı, mayo ya da bikinileri değiştirilmelidir.
  • Havuz suyunun yutulmamasına dikkat edilmeli.
  • Çocuklarınızı havuzu uzun süre kullanacaklarsa sık sık tuvalete götürmelisiniz.
  • Tuvalet eğitimi olmayan çocuklarda mutlaka suya dayanıklı bez veya havuz kıyafeti kullanılmalı ve sık değiştirilmelidir.
  • Suya atlarken çocuğunuzun ağız ve  burnunun kapalı olmasına dikkat etmelisiniz.
  • Çocuğunuzun cildinde yara, sıyrık ve kesik varsa havuza sokmamalısınız.
  • Çocuğunuzun ateşi, ishali ve kusması varsa havuza sokmamalısınız.
  • Havuz kenarlarında yapışkan veya kayganlık olup olmadığına dikkat etmelisiniz. 

Dr.Yılmaz Bay 

Çocuk  Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 

AKILCI ANTİBİYOTİK KULLANIMI

doktoryilmazbay Yorum yok

ANTİBİOTİK; Anti=Karşı, Bio=Hayat kelimelerinden türetilen, hayata karşı anlamına gelen bir isimdir.1940 yılında penisilinin bulunmasıyla tedavi alanına giren antibiotikler bakteri dediğimiz mikropların tedavisinde kullanılan ve insan sağlığına çok büyük yararı olan ilaçlardır. Antibiotikler bakterilerin çoğalmasını engellemekte ve hatta onları öldürerek vücudumuzu zararlı mikroplardan temizlemektedir.

Son yıllarda gereksiz yere fazla kullanılan antibiotikler bakterilerin antibiotiklere karşı direnç kazanmasına neden oldu. Artık kullanımdaki bir çok antibiotik, mikropların üremesini durduramıyor ve onları öldüremiyor.

Peki çare ne?

Bu güne kadar çare; yeni bir antibiotik,daha yüksek doz antibiotik,daha uzun süre antibiotik ve daha ağır antibiotik oldu. 

Sonunda geldiğimiz noktada, gereksiz kullanılan bu antibiotikler çok ciddi sağlık sorunlarına da yol açmaya başladı. İşte bunlardan bazıları:

Gereksiz antibiotik kullanımı;

  • Mikroplar kullanımdaki birçok antibiotiğe karşı direnç geliştirdi. Artık o antibiotikler kullanılamıyor.
  • Antibiotik ilişkili ishale neden olabiliyor. Antibiotikler bağırsaklarda bulunan yararlı mikropları öldürerek zararlı miropların çoğalmasını sağlıyor.Bu zararlı mikroplarda antibiotik ilişkili ishale neden oluyor.
  • Bağışıklık sistemini olumsuz etkiliyor. İmmün sistemi düzenleyen mikropları öldürerek ve bağışıklık sağlayan hücrelerin yapısını bozarak bağışıklık sistemini çökertiyor.
  • Obeziteye neden oluyor. Bağırsak florasını bozarak gıda geçirgenliğini artırıyor. Bu da gereğinden çok gıda alımı sonucu obeziteye neden oluyor.
  • Alerjiyi tetikliyor.Bağırsak florasında bulunan immün sistemi düzenleyen mikropları öldürerek alerjik reaksiyonları arttırıyor.
  • Böbrek yetmezliğine neden oluyor.Vücuttan atılımları esnasında böbreklere ağır yük yükleyerek böbreklerin çalışmasını bozuyor.
  • Karaciğer fonksiyonlarını olumsuz etkiliyor.Karaciğerde metabolize olurken karaciğerin çalışmasını bozarak karaciğere toksik etki gösteriyor.

PEKİ NE YAPMALI?

YAPILMASI GEREKEN BASİT! AKILCI ANTİBİOTİK KULLANMAK.

İşte gerçek çare bu! Tüm ilaçlarda olduğu gibi gerektiğinde uygun antibiotiği; uygun dozda, uygun miktarda, uygun zamanda ve yeterli sürede kullanmalıyız. 

Ülkemizde antibiotik kullanımı, ilaç kullanımında 1. sırada

Avrupada 4-5. sırada.

Avrupada 1. sıra kalp damar hastalıklarındaki ilaçlarda.

Ülkemizde %40-50 oranında gereksiz antibiotik kullanımı var. Ülkemizde; antibiotik çocuklarda genellikle ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARINDA (ÜSYE) kullanılıyor. ÜSYE’nın %90’ı virüstür ve virüslere antibiotik tesir etmez. Antbiotikler sadece bakteriyel enfeksiyonları tedavi eder.

PEKİ HANGİ HASTALIKLARDA ANTİBİOTİK KULLANILMALI?

Solunum yolu enfeksiyolarında;

  • Akut tonsilitis yani ANJİN’de. Hızlı antijen testi (Beta testi) pozitifse ya da boğaz kültüründe yoğun Beta Hemolotik Streptokok üredi ise,
  • Kulak iltihaplarının baktariyel olanlarında,
  • Sinüzitte,
  • Zatürede antibiotik kullanmak gerekir

Nezle, Grip, Soğuk algınlığı, Rinit, Rino faranjit, Farenjit, Larenjit, Bronşit, Akut Bronşiolit tanılı solunum yolu enfeksiyonlarında antibiotik kullanılmasına gerek yoktur.

Mide barsak enfeksiyonlarında;

İshallerin % 90 ı virüslerle olur ve viral bağırsak enfeksiyonlarında antibiotik kullanılmasına gerek yoktur. 

İshallerin %10 kadarında antibiotik gerekebilir. Oda dışkı ve kan kontrollerinden sonra bakteri kararı verilirse antibiotik kullanılabilir. 

İdrar yolu enfeksiyonlarında;

Usulüne göre alınan idrar kültüründe yoğun bakteri üremesi varsa antibiotik kulanılabilir.

Beyini tutan enfeksiyonlarda;

Bakteriyel menenjit gibi hastalıklarda

Doktorunuzun önerileri doğrultusunda antibiotik kullanılması gerekebilir. 

Doktora gittiğinizde;

  • Çocuğunuzda gözlediğiniz tüm değişiklikleri not alın ve bunları doktorunuza tam ve doğru olarak anlatın.
  • Doktorunuzun çocuğunuzu detaylı olarak muayene etmesi için ona zaman tanıyın.
  • Doktorunuzdan çocuğunuzun tanısı ve bu tanı hakkında detaylı bilgi isteyin.
  • Doktorunuza; çok gerekli değilse çocuğunuza antibiotik kullanmak istemediğinizi, gerektiğinde kontrole gelebileceğinizi ve tüm önerilerine eksiksiz uyacağınızı söyleyin.

Doktorunuz tüm bunların sonunda çocuğunuzda antibiotik kullanmaya karar verdiyse;

  • Antibiotiği;nasıl hazırlayacağınızı,nasıl saklayacağınızı,günde kaç doz vereceğinizi,ne miktarda vereceğinizi ve ne kadar süre ile kullanacağınızı iyice öğrenin.
  • Doktorunuzun tüm önerilerine eksiksiz uyun.
  • Kontrole istediyse mutlaka gidin.
  • Kendi kendinize Antibiotik kullanmayın.
  • Birgün lazım olur diye evde antibiotik bulundurmayın.
  • Komşunun önerdiği antibiotiği asla kullanmayın.
  • Komşunun yarım kalmış antibiotiğini asla kullanmayın.
  • Antibiotiği yarım bırakmayın.

Sözün özü: Antibiotikler gerektiğinde sadece bakterilerin yaptığı enfeksiyonlarda kullanılan hayat kurtaran ilaçlardır. Gereksiz kullanılan her antibiotik vücuda atılan bit atom bombasıdır.

UNUTMAYINIZ Kİ;

ANTİBİOTİK ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ DEĞİLDİR!

ANTİBİOTİK ÖKSÜRÜK KESİCİ DEĞİLDİR!

ANTİBİOTİK AĞRI KESİCİ DEĞİLDİR!

ANTİBİOTİKSİZ BİR YAŞAM DİLEĞİYLE…

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 

ÇOCUKLUK ÇAĞI BÜYÜME ATAKLARI

doktoryilmazbay Yorum yok

Bebekler anne karnından itibaren 5 yaşına kadar hızlı bir büyüme ve gelişim süreci içindedirler. Bu süreçte çeşitli evrelerden geçerler. Bir evre bitip diğer evreye geçerken sıra dışı bazı değişiklikler yaşarlar. Zihinsel ve bedensel olarak görülen bu değişim süreçlerine BÜYÜME ATAKLARI denir. Bu dönemlerde çocuklar her zamankinden daha farklı huylar ve davranışlar sergilerler. Çoğu bebek bu dönemde iştahsız, huysuz, huzursuzdur ve daha çok kucak ister. Sürekli ağlama nöbetleri geçirebilirler. Uykuya geçmekte zorlanırlar, gece sık sık uyanırlar ancak bazı bebekler ender olarak sürekli uyurlar. 

Her atağın bitiminde bebekler farklı bir konuma geçerler. Geçtikleri bu yeni konum bebeğin gelişimini daha ileri götürdüğünü gösterir. Nasıl ki yağmurlu günlerden sonra güneş açarsa; sıkıntılı geçen atak haftalarından sonra bebekler atak öncesinde  olduğu gibi sakin ve mutlu bir bebeklik dönemine yeni beceriler edinmiş olarak dönerler. Örneğin; 5. hafta atağının sonucunda gülme 12. hafta atağının sonucunda daha rahat bir uyku düzeni ve gaz sancılarının azalması gibi. 

BÜYÜME ATAKLARI NE KADAR SÜRER?

Her bebeğin büyüme atağı süresi kendine özeldir. Büyüme atakları genelde 2 ile 7 gün sürer. Ancak yaş ilerledikçe büyüme atağı süreleri biraz daha  uzar. İlk 6 ayda 2 – 3 gün süren büyüme ataklarının süresi 1 yaş dolaylarına gelindiğinde 10 güne kadar uzayabilir.

BÜYÜME ATAKLARINDA BEBEĞİNİZE NASIL DAVRANMALISINIZ?

  • Bebeğiniz ile daha sık ten teması kurmaya özen gösterin. Bu bebeğinizin kendisini daha güvende hissetmesini sağlar.
  • Bebeğinizin daha iyi uyuması için ona gerekli ortamı hazırlayın.
  • Beslenme düzenindeki değişiklikler için belki de daha az besini daha sık aralıklarla verebilirsiniz.
  • Bebeğinizle sık sık açık hava da yürüyüşlere çıkın.
  • Bebeğinizin edindiği yeni becerileri desteklemek için ona zaman ayırın ve onunla oynayın. Unutmayın bebeğin en iyi oyuncağı ve en iyi oyun arkadaşı sizsiniz.
  • Bebeğinize Ilık banyolar yaptırın ve banyo sonrası masaj yapın.
  • Bebeğinizle baş başa kalın. Kucağınızda; loş ve sessiz bir odada ona sarılarak ninniler ve şarkılar söyleyin.
  • Kendinizi çok yorgun hissettiğinizde; bebeğinizi babaya, anneanneye, babaanneye ya da bir bakıcıya bırakarak kendinize özel zamanlar ayırın. Bu kısa kaçamaklar daha sonra bebeğinizle daha verimli ve daha güzel bir ilişki kurmanıza yardımcı olacaktır.

BÜYÜME ATAKLARI

5. Hafta Büyüme Atağı:

  • 4,5 – 5,5 hafta dolaylarında gözlenir.
  • Duyu organlarında ciddi gelişmeler vardır.
  • Şiddetli ağlamalarına ve gaz sancılarına hazır olun.
  • Uyku düzeninde bozulmalar gözlenir.
  • Atak bitiminde  sizi şaşırtacak gelişmelere hazır olun.
  • Sese yönelir, sizi tanımaya ve gülücükler atmaya başlar, sizinle daha çok iletişime geçmek ister.
  • İç organlarında da gelişmeler vardır.
  • Başını her iki yana çevirir, yüz üstü pozisyonda başını kaldırır, eline verilen oyuncağı sıkıca kavrar.

8. Hafta Büyüme Atağı:

  • 7,5 – 9,5 Haftalar arasında gözlenir. 
  • Bu dönemde bebeğiniz gece uyumakta zorlanır ağlama krizlerine hazır olun
  • Uykuya dalmakta zorlanan bebeğiniz gözlerini ovalar ya da kulağını çekiştirir
  • Huzursuzluk ve gaz sancıları artabilir.
  • Bu sürecin sonunda bebeğiniz gece ve gündüz ayırımını yapmaya başlar.
  • Kasları daha güçlenmiştir, yüzü koyun pozisyonda başını ve omuzlarını kaldırabilir.
  • Sizin çıkarttığınız sesleri taklit edebilir.
  • Size daha anlamlı gülümser. 

12. Hafta Büyüme Atağı

  • 11,5 – 12,5 Haftalar arasında gözlenir.
  • Bu atak sonunda kaslarını daha iyi kontrol eder,daha hareketlidir.sağa sola dönmeler başlayabilir.
  • Gaz sorunları büyük oranda geriler.
  • Kol ve bacaklarıyla çeşitli hareketler yaparak ve değişik sesler çıkartarak sizinle iletişime geçer.
  • Ağızdan salyalar akmaya başlar.
  • Kendince keyif sesleri çıkartır,kahkaha atar.
  • Ailedeki yüzleri tanır.
  • Beslenme hazırlığını anlar.

19. Hafta Büyüme Atağı:

  • 14,5 – 19,5 Haftalar arasında gözlenir.
  • Bu dönemde beslenme sorunları görülebilir.Bazı çocuklarda emme azalırken bazı çocuklar doysalar bile emmeye ya da beslenmeye devam ederler.Sütünüzün azaldığını düşünmeyin.Bebeğiniz hızlı gelişme dönemine girdiği için beslenme düzenini ayarlamakta zorlanıyordur. Sütünüzü daha sık aralıklarla sunun ama emmesi için onu zorlamayın.
  • Işığı,sesi,tatları ve kokuları daha iyi hisseder.
  • Sizinle göz teması kurabilir, sizi daha iyi tanıyıp sizinle iletişime geçebilir.
  • Parmaklarını daha iyi kullanır, kavrama becerisi gelişmiştir.
  • Ayakta tutulunca basmaya çalışır.
  • Yüksek sesle güler.
  • Objeleri izler.

26. Hafta Büyüme Atağı: 

  • 23,5 – 26,5 Haftalar arasında gözlenir.
  • Ayrılık korkusu gelişebilir.Hep gözünün önünde olmanızı ister.
  • Dil gelişimi çok hızlanmıştır. Sizin söylediklerinizi taklit etmeye çalışır.Basit heceleri tekrarlar.
  • Artık oturmaya başlayabilir.
  • Ek besinlere bu dönemde başlayabilirsiniz.Kendi kendine beslenme yöntemini deneyin.
  • Ayakta tutulunca basmaya çalışır.
  • El çırpma, yüzünü saklama gibi oyunlar hoşuna gider. Onunla daha çok ilgilenin.

37. Hafta Büyüme Atağı: 

  • 33,5 – 37,5 Haftalar arasında gözlenir.
  • Bebeğinizin ruhsal durumunda ani değişimler olabilir ancak meraklanmayın bu atak çok uzun sürmez.
  • Bilişsel gelişimi hızlanmıştır,yeni nesneleri tanımak için eline geçirdiği her şeyi inceler birbirlerine vurarak seslerini anlamaya çalışır.
  • Yabancılardan korkmaya başlar.
  • Oyuncağı elinden alındığında kızar.
  • Baş baş , ce eeee gibi oyunlar hoşuna gider.
  • Ba-ba, da-da , ga-ga gibi sesler çıkarır.
  • Motor gelişimi de hızlanmıştır dik tutulduğunda bacakları üzerine uzun süreli ağırlık verebilir.
  • Kendini kaldırmaya, omuzdan destek alarak dönmeye başlar.
  • Bir elindeki eşyayı öbür eline geçirebilir.

46. Hafta Büyüme Atağı: 

  • 41,5 – 46,5 Haftalar arasında gözlenir.
  • Uzun ve zorlu bir dönem sizi bekliyor. Tabi bebeğinizde göreceğiniz büyük değişikler de sizi bekliyor.
  • Bu dönemin sonunda adımlama, sıralama hatta bazen de yürüme gözlenebilir.
  • İnce motor gelişimler hızlanmıştır, kaşık kullanmaya, bardaktan su içmeye başlayabilir, parmak gıdalarla kendi kendini besleyebilir.
  • Baş ve işaret parmakları ile eşyaları tutabilir.
  • Elindeki eşyayı yere atar, yerdeki oyuncağını yerden alır.
  • El sallar, öpücük verir.
  • Saklanan eşyaları arar bulunca da çok sevinir.
  • Yapma emrini anlar ama bundan da hiç hoşlanmaz.

55. Hafta Büyüme Atağı:

  • 51,5 – 56,5 Haftalar arasında gözlenir.
  • 55.Hafta büyüme atağı sonrasında bebeğinizin artık bir çocuk olma yolunda ilerlediğini göreceksiniz.
  • Bebeğiniz artık sizin rutinlerinizi daha iyi kavrayacak ve kendi alışkanlıklarını size göre düzenlemeyi öğrenecektir.
  • Bu dönemde öğrenme çok hızlıdır.Olumlu davranışlar geliştirmesi için onunla yakından ilgilenin.
  • Bu dönem oyunla öğrenmenin en iyi dönemi.Çocuğunuzun en iyi oyun arkadaşı sizsiniz. HAYDİ OYUNA

64. Hafta Büyüme Atağı: 

  • 60 – 65 Haftalar arasında gözlenir.
  • Çok zor bir dönem sizi bekliyor
  • Kendi isteklerinde diretiyor,ev rutinine ayak uydurmayı reddiyor.
  • Bağırıp çağırıyor.
  • Öfke nöbetleri geçiriyor.
  • Bu dönem sonunda neden sonuç ilişkisi kavramı gelişir.
  • Siz doğruları ona anlatın ve kararlı bir tutum sergileyin.
  • Sınırlar  koymanın tam zamanı. Koyduğunuz sınırlara sizde sadık kalın.

75. Hafta Büyüme Atağı: 

  • 71 – 76 Haftalar arasında gözlenir.
  • Bebeğiniz değil artık bir çocuğunuz var. Sohbet etmeye başlayabilirsiniz.
  • Resim,müzik ,spor, jimnastik ve temel dans çalışmalarına başlayabilirsiniz.
  • İyiyi, kötüyü,yanlışı,doğruyu bu dönemde ayırt etmeye başlayacaktır. Ona her şeyi aydınlatıcı bir şekilde anlatın.
  • Bu dönemde sizden ayrılma korkusunu da artık üzerinden atıp daha bağımsız olmaya başlayacaktır.

Gözünüz aydın ataklar bitti ancak sizleri daha çok endişelendirecek iki yaş sendromuna (korkunç 2 yaş – terible two) hazırlıklı olun.

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 

KABIZLIK (KONSTİPASYON)

doktoryilmazbay Yorum yok

Kabızlık; çağımızda küçük büyük tüm insanların ortak sorunudur. Son yüz yılda beslenme alışkanlıklarımızdaki değişiklikler, doğal gıdalardan daha çok işlenmiş ve hazır gıdalara yönelmemiz ve daha az hareketli bir yaşam tarzı sürmemiz kabızlığın en önde gelen nedenleri arasındadır. 

Öncelikle çocuğunuzun her gün tuvalete çıkması gerekmediğini bilmeniz gerekir. Tuvalete çıkmak biraz da ailevi bir durumdur. Bazı aileler genetik olarak her gün ya da günde birkaç kez tuvalete çıkarken bazı ailelerde tuvalete çıkma durumu birkaç güne kadar uzayabilir.Benzer şekilde bazı çocuklar günde 3-5 kere tuvalete çıkabildiği gibi bazı çocuklar da 3-5 günde bir tuvalete çıkabilir. Dışkı;tek tek, çok sert ya da çok büyük hacimli değilse ve bu dışkıyı çıkartmak çocuğunuzu  çok rahatsız etmiyorsa normaldir,kabızlık sayılmaz.

Bebeklerde Kabızlık: Bebeğin mekonyum denilen ilk dışkısını 24-48 saat içerisinde çıkarması gerekir. Eğer bu dışkılama olmazs; bebekte makat darlığı, makatın normal yerinde olmaması ya da dışkılamayı sağlayan sinir yapısının bozuk olması gibi nedenler olabilir.Böyle bir durumda mutlaka bir çocuk hekimine başvurmanız gerekir. Anne sütü alan bebekler ilk 1 ayda günde 5-10-15 kere dışkılama yapabilir ve bu normaldir. 2. aydan sonra 2-3-4 günde bir dışkı çıkartabilir ve tamamen normaldir. Hatta bazı bebekler 8-10 günde bir,çok sert olmayan  yumuşak kıvamlı ve çıkarken çocuğu rahatsız etmeyen bir dışkı çıkartabilir ve bu kabızlık değildir.Ancak 4-5 günü geçtiği halde bebek dışkı yapamamış ve dışkı bebeği rahatsız ediyor ise zeytin yağına batırılmış bir derece ile popo uyarılabilir. Bebeklerde kabızlığı engellemek için anne sütünü daha uzun süre vermelisiniz.Anne bol su ve sulu gıdalar tüketmeli, liften zengin besinler yemelidir.Bebek de iki  emzirme arasında karın masajı yapılmalı, bacakları karına doğru bastırılarak gaz ve dışkı  çıkışı kolaylaştırılmalıdır. 6 aydan sonra ek besinlere başlama döneminde bebeğinizde daha çok yeşil yapraklı sebze ve daha çok taze meyve yedirmeli, bol su ve sulu gıdalar sunmalısınız.

Çocuklarda Kabızlık:Eğer çocuğunuz 2-3-4 günde bir ağrısız,sızısız rahatça yumuşak kıvamlı bir dışkı çıkartıyor ise  bu tamamen normaldir ,kabız değildir. Eğer çocuğunuz tek tek,sert kıvamda, büyük hacimde, zorlanarak ağrılı bir şekilde dışkı çıkartıyor ise her gün bile yapsa bu kabızlıktır. Çocuklarda daha çok dışkı çıkartmayı ertelemeye bağlı fonksiyonel kabızlık görülür. Çocuk oyuna dalarak ya da televizyon bilgisayar, cep telefonu gibi görsel iletişim araçlarını izlerken dışkılamayı erteler. Ertelenen dışkının suyu kalın bağırsağın son kısmında daha çok emilir. Daha çok suyu emilen bu dışkı daha çok katılaşır. Katılaşan dışkı çıkarken çıkış bölgesini tahriş ederek çatlaklara, yırtıklara ve kanamalara neden olabilir. Daha sonra çocuk dışkılama esnasında acıyacağını düşüncesi ile dışkılamayı erteler. Ertelenen her dışkılama dışkıyı daha da katılaştırır ve çıkışı zorlaştırır ve bu böyle sürüp gider. Bağırsağın son kısmındaki bu sert dışkı zamanla o bölgedeki sinirlerin duyarlılığının kaybolmasına neden olur ve artık çocuk dışkısının geldiğini hissetmez. Yukarıdan gelen yeni dışkılar bu sert dışkının etrafından aşağı doğru akarak çocukta dışkı kaçırmalara ve kilotonun kirlenmesine  neden olabilir.Sertleşen dışkı idrar kesesine de baskı yaparak çocukta idrar kaçırmalarına ve idrar yolu enfeksiyonlarına da neden olabilir. 

ÇOCUKLARDA KABIZLIKTA TEDAVİ

Davranış Tedavisi

  • Öncelik kabız olan,dışkı kaçıran çocuk; asla suçlanmamalı olumlu yönde motive edilmelidir.
  • Kabızlık tedavi edilebilen bir hastalıktır ancak aile çocuk, yakın çevre ve hekim iş birliği çok önemlidir.
  • Çocuk daha aktif bir yaşam sürmesi için özendirilmelidir.Ekrandan uzak oyun, spor, jimnastik, dans, çevre gezileri gibi aktivitelere yönlendirilmelidir. 
  • Tuvalet alışkanlığı kazanan çocuklar sabah ve akşam düzenli olarak tuvalete oturmalı ve en az 10-15 dakika dışkısını çıkartmaya çalışmalıdır.
  • Küçük çocuklarda karın masajı yapılabilir.Karnın sağ alt bölümünden, kasık bölgesinden başlayıp; yukarıya göğüs kafesine kadar, sonra sola diğer göğüs  kafesine kadar, sonrada aşağıya saat yönünde etkin bir şekilde bastırarak masaj yapmalıdır.
  • Okula giden çocuklar tuvaleti geldiğinde mutlaka okulda da olsa tuvalete girmelidir. OKul tuvaletinin temizliğine ve hijyenine dikkat edilmelidir.

Diyet Tedavisi

  • Çocuğunuza bol su ve sulu gıdalar sunmalısınız.
  • Çocuğunuza bol sebze yedirin. Özellikle yeşil yapraklı sebzeler; örneğin ıspanak, lahana, pırasa, kereviz, marul, pazı, semiz otu, bamya, taze fasulye, börülce, enginar, brokoli, karnı bahar, turp otu, radika, arapsaçı, deniz börülcesi gibi sebzelerden hangisine ulaşabilirseniz mevsimine göre çeşitlendirerek çocuğunuza sunmalısınız.
  • Çocuğunuza bol meyve yedirmelisiniz. Özellikle üzüm, kayısı, erik, kiraz, avokado, yeni dünya, hurma, cennet hurması, karpuz, kavun, portakal, mandalina, daha büyük çocuklarda çilek, incir, mango, ananas gibi yiyecekler verebilirsiniz.
  • Kuru meyveler ve bunların hoşaf ve kompostolarını verebilirisiniz.Örneğin; kuru dut, kuru erik, kuru kayısı, kuru üzüm  direk olarak verilebildiği gibi hoşaf ve komposto şeklinde de verebilirsiniz.
  • Her türlü bitkisel çaylar; örneğin ıhlamur, papatya, rezene çayı sunabilirsiniz.
  • Ağızdan sızma zeytin yağı, çocuğun yaşına göre 1-2 çay kaşığından günde 3 kez 1 tatlı kaşığına kadar kabızlığın durumuna göre verebilirsiniz.
  • Badem yağı, elma yağı gibi yağlar denenebilir.
  • Eğer çocuğunuza ekmek veriyorsanız; işlenmemiş undan yapılmış tam tahıl ekmeği vermelisiniz. Asla işlenmiş beyaz undan yapılmış ekmekler vermeyiniz.
  • Yulaf unundan yapılmış muhallebi ya da yulaflı ekmekler kullanabilirsiniz.
  • Süt alımını mutlaka kısıtlamalısınız. 1 yaş üzerindeki bir çocuk günde 1-2 su bardağından        ( 200-400 cc) fazla süt almamalıdır.
  • Makarna, pilav ve erişte gibi yiyecekler mümkün olduğunca azaltılmalı ve haftada 1-2 kez den fazla verilmemelidir. 
  • Yağda kızartmalar özellikle; patates, havuç, kabak kızartması, mücver, köfte gibi  yiyecekler azaltılmalıdır.
  • Bakkaldan alınan her türlü abur, cubur yiyecekler özellikle; çikolatalar, gofretler, bisküviler krakerler, kekler verilmemelidir.
  • Patates ve mısır gevrekleri, patlamış mısır, her türlü şekerlemeler, hazır meyve suları, kola, gazoz  ve her türlü hazır gıdalar yasaklanmalıdır.

İlaç Tedavisi: 

  • Öncelikle anal bölgedeki çatlak, yırtık ve kanamaları için uygun ağrı kesici, mikrop önleyici, yara iyileştirici kremler doktorunuzun önerileri doğrultusunda önerdiği sürece kullanılmalıdır.
  • Ağrılı dışkılama durumunda uygun ağrı kesici parasetemol, ibuprofen cinsi ilaçlar uygun sürelerle kullanılmalıdır.
  • Gerektiğinde uygun prebiyotik- probiyotikler kullanılabilir.
  • İleri kabızlık durumlarında dışkıyı yumuşatacak, dışkının su miktarını arttıracak ilaçlar hatta bazen lavmanlar doktorunuzun önerileri doğrultusunda kullanılabilir.

SÖZÜN ÖZÜ: Çocuğunuzun kabızlığı  geçse de yukarıdaki önerilere uymaya devam etmelisiniz. Bu öneriler sizin ve çocuğunuzun yaşam biçimi olmalıdır. 

                                                                                       Dr. YILMAZ BAY

Çocuk Sağlığı Uzmanı

BURUN TIKANIKLIĞI

doktoryilmazbay Yorum yok

“Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi”

Solunum yolunun başlangıcı ve de bitişi olan burun, bebeklik ve çocukluk yaşlarında yaşamsal bir öneme sahiptir. Burun solunumla alınan havayı nemlendirir, ısıtır, filtre eder, temizler ve yabancı maddelerden arındırır. Solunumla alınan havanın basıncını ve akış hızını ayarlar. Burundan kulağa giden östaki borusu vasıtası ile orta kulağın havalanmasını sağlayarak işitmeye yarımcı olur.Ayrıca beş duyu organımızdan biri olarak koku almayı da sağlar.

Burun kanalı bebeklerde ve çocuklarda erişkinlere göre daha dardır.6 ayın altındaki çocuklar ağız solunumu yapamazlar, burun solunumu yaparlar.Emmenin kesilmememsi için anne memesi bebeğin ağızda iken bebek  solunumunu burundan yapmak zorunluluğundadır.

Bebekler ve çocuklar burunlarını temizleme konusunda erişkinlere oranla daha beceriksizdirler.  Hapşırma zayıftır, sümkürmeyi bilemezler. Burunları tıkalı olduğunda bebekler; huysuz, huzursuz, uykusuz olurlar. Beslenme sırasında fazla gaz yutarlar bu da bebeklerde  gaz sancısını arttırır. Burun tıkanıklığı; orta kulak iltihabı, sinusit gibi hastalıkların gelişmesine zemin hazırlar.Burnu tıkalı olan bebekler  anne memesini ya da biberonu iyi almazlar; bunun sonucunda beslenme bozulduğu için büyüme ve gelişme geri kalır. Tüm bu nedenlerden dolayı bebeklerde burunun açık olması çok önemlidir.Burunda oluşacak en ufak bir problem bebeklerde ciddi sorunlara yol açabilir.Bebeklerin ve çocukların burnu tıkalı olduğunda ailenin de yaşam kalitesi bozulur.

ÇOCUKLARDA BURUN TIKANIKLIĞININ EN SIK GÖRÜLEN NEDENLERİ

  • Doğumsal burun ve solunum yolları tıkanıklıkları.
  • Doğum öncesi anne karnında ve doğum esnasında doğum kanalından alınan sekresyonlar. 
  • Çocuklarda burun kanalının erişkinlere göre daha dar olması.
  • Burun deliklerinden giren mikroplarla savaşmaya yardımcı olan; geniz etinin büyük olması.
  • Çocuklarda virulara bağlı olarak sık sık viral üst solunum yolu enfeksiyonu geçirilmesi.
  • Çocukların yanında sigara içilmesi.
  • Çocuğun bulunduğu odanın yeterince havalandırılmaması.
  • Odadaki havanın kirli ve neminin az olması.
  • Alerjik durumlar.
  • Sinusitis.
  • Buruna yabancı cisim kaçması.
  • Midedeki besinlerin ağız, burun ve boğaza geri gelmesi(Gastro Özafagial Reflu Hastalığı).
  • Çocuk için uygun olmayan burun damlalarının aşırı kullanılması.

Çocuklarda görülen en sık burun tıkanıklığı nedenleri arasındadır.

SAĞLIKLI BİR BEBEK;BURUNDAN RAHAT NEES ALIP VERİYORSA, AŞIRI HIRILTISI, HORULTUSU YOKSA, NEŞESİ CANLILIĞI YERİNDE İSE O BEBEKTE BURUN TEMİZLİĞİ YAPILMASINA GEREK YOKTUR.

Bebeğiniz; nefes alıp verirken zorlanıyor, hırıltılı nefes alıyor, uykuya dalmakta zorlanıyor, sık sık uykudan uyanıyor, rahat ememiyor, emerken sık sık emmeye ara veriyor ve ağlıyor ise burnunun temizlenmesine gereksinimi vardır.

BURNU TIKALI OLAN ÇOCUKLARDA NASIL DAVRANILMALI

2 yaşın altındaki çocuklarda en iyi burun açıcı serum Fizyolojik denilen  tuzlu sulu burun damlalarıdır. Bu burun damlalarını çocuklardaki burun tıkanıklığının derecesine göre 2-3-4 saat ara ile her bir burun deliğine 5-6-7-8-9-10 damla olacak şekilde damlatabilirsiniz. Serum Fizyolojik burunda birikmiş artıkları sulandırarak vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Bebekler hapşırarak, öksürerek, aksırarak serum fizyolojik ile sulandırılan bu artıkları doğal yolla dışarıya çıkartırlar. 

Buruna Serum Fizyolojik nasıl kullanılır: Çocuğunuzu sırt üstü yatırınız, sol elinizle enseden tutup kafayı hafifçe geriye devrilecek şekilde boynunu alttan yukarıya kaldırınız. Sağ elinizle serum fizyolojik içeren burun damlasını bebeğinizin her bir burun deliğine 5-6 damla olacak şekilde üstten buruna değdirmeden damlatınız. Burun damlasının ağzını çocuğun burnuna sokmayınız. 1-2 dakika bekleyiniz.Genelde bu süre içerisinde çocuklar hapşırarak burundaki kirlilikleri dışarıya çıkartırlar.

Burun damlası kullandıktan bir kaç dakika sonra bebeğiniz burundan rahat nefes alamıyorsa,hırıltı ve tıkanıklık hala çok fazla ise, nefesle çalışan burun aspiratörlerini kullanabilirsiniz.Ağızla çekilen burun aspiratörlerinin bir ucu çocuğunuzun burnunda, diğer ucu sizin ağzınızda olmalıdır. Orta kuvvette bir nefesle burundaki salgıları aspiratör içine çekebilirsiniz.

Zorunlu olmadıkça burun aspiratörü kullanmayınız.Çocuklardaki burun iç zarları çok hassa olduğu için burun mukozasına zarar verebilirsiniz. Bebekler çok hareketli oldukları için burunlarını oynatırlar ve bu da bebeğinizde burunda tahrişlere hatta kanamalara bile neden olabilir.O nedenle burun aspiratörü kullanmak zorunda kalırsanız bebeğinizin başını sabit bir şekilde tutmalısınız.

2 Yaşından büyük çocuklarda doktorunuzun önerileri doğrultusunda burun damlaları ve burun spreyleri de kullanabilirsiniz. Bunlar lokal açıcılı,anti alerjik,anti histaminik, pseudo efedrin  ya da kortizon içeren  burun damlaları ye da burun spreyleri olabilir.Deniz suyu içeren burun damlaları ve spreyleri de burnu açmak için kullanılabilirler.

Burun  Spreyleri nasıl kullanılır:Çocuklarda burnu açmanın ve sık görülen burun boğaz enfeksiyonlarını önlemenin en önemli ve en kolay  yolu; onların sümkürmesidir.Öncelikle çocuklarınıza sümkürmeyi öğretmelisiniz.Ancak bu sümkürme işlemini çocuklar 2,5-3 yaş dolaylarında öğrenebilirler.Damla ya da sprey kullanmadan önce sümkürterek ya da fiziksel önlemlerle burundaki kirlilikleri temizleyiniz. Burun spreyi kullanmadan önce çocuğunuzun dik durumda olmasını sağlayın.Başını hafifçe öne eğebilirsiniz.Burun sprey şişesini iyice çalkalayın.Daha sonra burun spreyini uç kısmını çocuğun burun deliğinden içeriye çok ileriye gitmeyecek şekilde hafifçe sokunuz. Baş parmağınızı spreyin alt kısmına yerleştiriniz. Spreyin uç kısmını işaret ve orta parmak arasını alın ve baş parmakla sprey şişesini alttan sıkıştırınız.Çocuğunuzun hastalığının durumuna göre her burun deliğine 1-2 paf olacak şekilde işlemi tekrarlayınız. Özellikle kortizon  içeren burun damlalarında sağ elinizle sol buruna sprey sıkınız, sol elinizle de sağ buruna sprey sıkınız.Böylelikle sprey içindeki etkin maddenin ortadaki burun kemiğine değil burun kanatlarına ulaşmasını sağlarsınız. Çünkü özellikle kortizon içeren burun damlaları ve spreyleri her iki burun deliğini ayıran burun kemiğine ulaşırsa kemik üzerindeki zarı incelterek burun kanamalarına neden olabilir.

ÇOCUKLARDA BURUN TIKANIKLIĞINA ENGEL OLMAK İÇİN

  • Özellikle kış aylarında çocuğun  bulunduğu odanın ısısı 20-23 derece dolaylarında olmalı.
  • Çocuğun  bulunduğu odanın nem oranı yüzde 40-55 arasında olmalı. Nemin usun süreli düşük olması; ortamda virüs ve bakterinin üremesini kolaylaştırır.Nemin sürekli yüksek olması ise ortamda küf mantarları gibi zararlı mikropları üremesine zemin hazırlar.Ayrıca fazla nem terlemeyi engeller ve vücudun fizyolojik su ve iyon dengesini bozar.
  • Eğer burun tıkanıklığı çok ise;bebeğinize ılık bir banyo yaptırabilirsiniz ya da duşu açarak banyo da buharlı ortamda 10-15 dakika durmasını sağlayarak da burnunun açılmasına yardımcı olabilirsiniz.
  • Özellikle solunum yolu enfeksiyonların da soğuk buhar veren  nemlendirici aletlerden faydalanabilirsiniz. Bu nemlendiricileri çocuğunuzun  bulunduğu odada 4-6 saat ara ile 3-4 kez 1 er saati geçmemek üzere  çalıştırabilirsiniz.Daha fazla çalışması odadaki nemi artırarak odada küf mantarları üremesine zemin hazırlar.Buhar makinesi içerisine koyduğumuz suyu her seferinde değiştirmelisiniz.Nemlendirici içerisinde  su çok kalırsa içinde mikrop üreyebilir. 
  • Özellikle çocuğunuz solunum yolu enfeksiyonu geçiriyor ise;burun salgılarının doğal yollarla aşağı akması için çocuğunuzun yatağını  20-30-40 derece dik bir pozisyona getirebilirsiniz.
  • Özellikle solunum yolu enfeksiyonları geçirirken  çocuğunuzu kucağınızda iken dik konumda tutarsanız burnunun rahatça boşalmasına ve açılmasına yardımcı olabilirsiniz.
  • Bebeğinize her koşulda anne sütünü vermelisiniz ve bunu mümkünse en az 1 yaşına kadar hatta çocuğunuz emiyor siz de bundan rahatsızlık duymuyorsanız 2-3 yaşına kadar sürdürmelisiniz. 6. aydan sonra çocuğunuza ek gıdalar başladığınızda su da sunabilirsiniz. Özellikle hastalık döneminde bebeğinizin susuz kalmaması için onu daha sık emzirmelisiniz. 6.aydan sonra su ve sulu besinleri sık sık sunmalısınız.
  • Çocuğunuzun bulunduğu odayı sık sık havalandırın. Çevre temizliğine dikkat edin.

ÇOCUĞUNUZUN BULUNDUĞU ORTAMDA ASLA SİGARA İÇMEYİNİZ

HASTALIKTAN UZAK SAĞLIKLI GÜNLER DİLEĞİYLE

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

AKUT TONSİLLOFARENJİT

doktoryilmazbay Yorum yok

AKUT TONSİLLİT, ANJİN, FARENJİT

(Halk arasındaki deyimi ile BADEMCİK İLTİHABI)

Tonsiller (Bademcikler); ağız açıldığında boğazın arka kısmında, küçük dilin iki yanında bulunan, vücuda giren zararlı mikropları yakalayan ve vücudun mikroplarla savaşmasına yardımcı olan savaşçı hücreleri üreten karşılıklı iki organdır. Tonsiller vücuda mikrop girdiğinde; giren bu mikropları daha ileriye gitmemesi için tutar ve salgıladıkları bazı özel maddelerle öldürürler. Böylelikle vücuda giren mikroplar daha aşağı solunum yollarına inmeden, kan yoluyla vücuda yayılmadan tonsiller tarafından vücuda giriş yerinde tutulmuş olurlar. TONSİLLER VÜCUDUN BİR ÇEŞİT İLERİ KARAKOLUDUR. Eğer mikroplar burada tutulur ve öldürülse vücudun diğer organlarına yayılması engellenmiş olur. O nedenle çocukluk çağında vücudun korunmasında tonsillerin çok büyük görevleri vardır. Çocuklarda tonsiller 6 aydan itibaren giderek yavaş bir şekilde büyüyerek 7-9 yaş dolaylarında maksimum boyutlarına ulaşır. Daha sonra giderek küçülerek 15-17 yaş dolaylarında erişkin boyutlarına ulaşır ama hiç bir zaman kaybolmazlar.

Akut Tonsillit: Tonsil dokusunun mikroplar tarafından istilası, mikropların tonsiller üzerinde çoğalması ve iltihap yapmasına akut tonsillit denir.

Akut tonsillit; çocukluk çağının en sık doktora baş vurma nedeni ve kesin olarak antibiyotik kullanılması gereken tek hastalığıdır.

Akut tonsillit en sık  3-15 yaş arası çocuklarda görülür. 5-9 yaş arasındaki okul çağı çocuklarında görülme sıklığı en fazladır. Boğazda; tonsiller ve farenkste (bademcik ve etrafındaki dokuda) hastalık yapan yüzlerce virüs ve bakteri olarak adlandırdığımız mikrop çeşitleri vardır. Burada konusunu ettiğimiz tıptaki adı ile Grup A beta hemolitik streptokok (GABHS) denilen miropların yaptığı akut tonsillit ya da halk arasındaki deyimi ile Anjin-Beta hastalığıdır. Hastalığın bulguları ve şiddeti alınan mikrobun sayısına, mikrobun gücüne ve kişinin o anki direnç durumuna göre değişir.

AKUT TONSİLLOFARENJİT BELİRTİLERİ

Streptokoksik Tonsillofarenjit belirtileri:

  • Birden 38-39-40 dereceye kadar yükselen ateş
  • Bademciklerin şiş ve kızarık olması
  • Boğaz ağrısı
  • Yutkunma zorluğu
  • Boyunda ve çene altındaki lenf bezelerinde belirgin şişme ve elleyince ağrı olması
  • Halsizlik, bitkinlik,tüm vücutta ve eklemlerde ağrılar
  • Baş ağrısı
  • İştahsızlık
  • Ağızda kötü koku olması
  • Mide bulantısı, kusma, karın ağrısı

Viral Tonsillofarenjit belirtileri:

  • Hafif başlayan bir ateş bir iki gün içerisinde 38-39 derecelere kadar yükselir
  • Halsizlik, iştahsızlık, bitkinlik
  • Boğaz ağrısı
  • Nezle, öksürük, ses kısıklığı
  • Boyunda ve çene altındaki lenf bezelerinde daha hafif bir şişme ve elleyince hafif bir ağrı olması
  • Yumuşak damakta ve boğazın arka kısmında küçük ülserli yaralar
  • Bademcik üzerinde iltihaplı yaralar.

Viral tonsillofarenjitler genelde yavaş başlar, belirtiler daha hafiftir. Şikayetler giderek artarak iki üç gün içerisinde bulgular en yüksek düzeye ulaşır ve 5- 7 gün içerisinde hiç bir tedavi almasa bile kendiliğinden geçer.

AKUT TONSİLLOFARENJİTTE TANI 

Akut Tonsillofarenjit kışın son ayları ve ilkbaharın  ilk aylarında en fazla görülür. Çocuk hastalıklarının %80 – 90 gibi çok büyük bir kısmı boğaz enfeksiyonudur. Boğaz enfeksiyonlarının da %80-90 gibi çok büyük bir kısmı virüs denilen mikroplarla oluşan akut tonsillofarenjittir ve antibiyotik tedavisi gerekmez. %10-20 oranındaki bir kısmı ise Streptokok denilen bakterilerin yaptığı akut tonsillofarenjit olabilir ve mutlaka antibiyotik tedavisi gerekir.

Çocuğunuzda boğaz enfeksiyonu belirtileri varsa mutlaka bir çocuk doktoruna götürmelisiniz. Doktorunuz gerekli muayeneleri yaptıktan ve gerekli gördüğü taktirde hızlı antijen testi, boğaz kültürü ve bazen de kan tahlili yaparak Grup A beta hemolitik streptokok (GABHS)’a bağlı akut tonsillofarenjit düşünürse çocuğunuza antibiyotik tedavisine başlayacaktır.

AKUT TONSİLLOFARENJİTTE TADEVİ

Akut tosillofarenjit çok büyük bir oranda virüs denilen mikroplar tarafından oluşturulur. Ve tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur. Yatak istirahatı, ateş ve boğaz ağrısı için parasetemol ya da ibufen gibi ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir. Burun ve solunum yollarının açılması için genelde serumfizyolojik içeren burun damlaları, solunum yollarındaki yapışkan sıvıyı yumuşatmak ve vücut direncini arttırmak için bol su ve sulu gıdalar, ılık bitki çayları, et suyuna, tavuk suyuna çorbalar, tarhana çorbası gibi sıvı gıdalar yeterli ve dengeli beslenme tedavi için yeterlidir.

Grup A beta hemolitik streptokoklarla (GABHS) olan akut tonsillofarenjit hiç bir tedavi almasa dahi 7-8 gün içerisinde kendi kendine geçen bir hastalıktır. Ancak 4-15 yaş arası çocuklarda; akut eklem romatizması, kalp romatizması, akut glumerolunefrit denilen böbrek hastalıkları gibi komplikasyonlara neden olduğu için bu yaş grubunda antibiyotik tedavisi gerekir. Antibiotik tedavisi akut romatizmal ateşi ve süpüratif komplikasyonları önler. Hastalığın klinik sürecini kısaltır, enfeksiyonun başkalarına bulaşmasını azaltır. Antibiyotik tedavisine başlamada çok acele edilmemelidir çünkü tedavide  9. güne kadar olan gecikmelerde; akut eklem romatizması, kalp romatizması, akut glumerolunefrit denilen böbrek hastalıkları gibi komplikasyonlar görülmez.

Grup A beta hemolitik streptokoklarla (GABHS ) olan akut tonsillofarenjit tedavisinde antibiyotik olarak öncelikle ağızdan ilaç alabilen çocuklarda ağızdan penisilin-V,  ağızdan ilaç alma problemi olan çocuklarda enjeksiyon şeklinde benzatin penisilin kullanılmalıdır.Bu ilaçları doktorunuzun önerileri doğrultusunda önerdiği dozda ve önerdiği sürece kullanmalısınız.

Penilisin-V (ağızdan oral penisilin) 

30 kg altındaki çocuklarda günde 3 kez 400.000 ünite 

30 kg üzerindeki çocuklarda günde 3 kez 800.000 ünite 10 gün süre ile kullanılmalıdır. 

Ağızdan ilaç alamayan çocuklarda

Benzatin penisilin (enjeksiyon şeklindeki penisilin)

30 kg altındaki çocuklarda 600.000 ünite kas içine tek doz

30 kg altındaki çocuklarda 1.200.000 ünite kas içine tek doz şeklinde uygulanmalıdır.

Tüm hastalıklarda olduğu gibi akut tonsillitte de destek tedavisi önemlidir. Ağrı ve ateşe karşı parasetamol ya da ibuprofen cinsi ilaçlar, bol sıvı alımı, mevsimin taze sebze ve meyvesi, protein kaynağı olarak et, süt, yumurta, kuru baklagiller, sıvı desteği olarak her türlü bitki çayları ve yatak istirahati gibi destekleyici tedaviler uygulanmalıdır. 

HASTALIKTAN UZAK SAĞLIKLI GÜNLER DİLEĞİYLE

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Uzmanı

KARIN ÜSTÜ AKTİVİTE

doktoryilmazbay Yorum yok

KARIN ÜSTÜ AKTİVİTE ZAMANI (TUMMY TİME): Bebeklerin uyanık olduğu zamanlarda  erişkinlerin gözetiminde karınlarının üzerine yatırılarak geçirdikleri zamana karın üstü aktivite zamanı (tummy time) denir. Bu aktivitelerle bebekler oturmaya, sürünmeye, emeklemeye, yürümeye daha erken ve daha hızlı geçerler. Karın üstü aktiviteleri bebeklerin; fiziksel kas gelişimini hızlandırır. Ayrıca onlara denge- iç kulak, yer çekimi – vücut ilişkisi, çevresel-mekansal algı  ve hızlı gelişim perspektifi kazandırır. Yeni doğan bebekler günde 18-20 saat uyuyabilir. Uyku esnasında sırt üstü ya da yan yattıkları için kol ve bacak kaslarını yeterince kullanamazlar.Bebeğiniz sırt üstü yatışta tavanı ya da yatağının üzerine, yanlarına  astığınız eşyaları görecektir. Yüz üstü yatışta ise önüne, yanlarına  daha çok eşya ve uyaran koyabilirsiniz. O nedenle uyanık oldukları sürece yetişkinlerin denetiminde yüz üstü aktiviteler yapmaları fiziksel, görsel ve bilişsel gelişimleri açısından onları çok daha ileriye taşıyacaktır. 

YÜZ ÜSTÜ AKTİVİTENİN BEBEĞİNİZE YARARLARI

        Motor Gelişimine Yararları

  • Erken baş, boyun kontrolünü sağlar.
  • Motor becerilerini geliştirir.
  • Bebeğin boyun kaslarının kasılması sonucu oluşan (pozisyonel tortokolis) başın bir tarafa eğilmesini önler. 
  • Sırt üste ya da yan yatışta bebeğin kafasının arkasında gelişen yassılaşma şeklindeki değişiklikleri engeller.
  • Karın üzerinde yatan bebeğiniz gövdesini taşımaya ve hareket ettirmeye çalışacağı için bu da onun kol, bacak, sırt, karın ve omuz kasları daha çok güçlendirir.
  • Yuvarlanma, dönme, destekli oturma, desteksiz oturma, emekleme, ayağa kalkma , sıralama ve yürüme gibi aktivitelere temel oluşturarak onların daha erken oluşmasını sağlar.
  • Karın kaslarını daha fazla çalıştırdığı için bebeğinizin kabız olmasını engeller. 

Duyusal  ve Bilişsel Gelişimine Yararları

  • Kollarında, ellerinde ve yanaklarında farklı duygular hissettirerek bebeğinizin dokunma duygusunun daha iyi olmasını sağlar.
  • Hareket eden bebeğinizin bedensel farkındalığı artar.
  • Yüz üstü yatışta bebeğiniz farklı şekillerde konumlandığı için  hareketleri ve vücut dengesi daha iyi gelişir.

Görsel Gelişimine Yararları

  • Göz, çevre, el, kol ve  bacak koordinasyonunun gelişmesine yardımcı olur.
  • Gördüğü eşyalara uzanmaya çalışarak görsel ve bilişsel gelişimini hızlandırır.
  • Gözünün önüne, yanlarına, etrafına koyacağınız nesneler, oyuncaklar ve zeka kartları sayesinde koordinasyon yeteneği ve zeka gelişmesi çok daha iyi olur.

Bebeğinizin göbeği düştükten sonra karın zamanı aktivitesine başlayabilirsiniz. Karın zamanı aktivitesi için en uygun zaman; uykudan uyandıktan ve alt bezi değiştirildikten sonraki zamandır.İki emzirme arasında da bebeğinize karın üstü aktiviteleri yaptırabilirsiniz. Kusma riskine karşı emzirmeden sonraki 1 saat karın zamanı aktivitesi uygulamayınız. 

Karın üstü aktivite için bebeğinizi yatağında ya da onun için özel olarak hazırladığınız orta sertlikte bir zeminde onu yüz üstü yatırın. İlk günlerde 1-2 kez birkaç dakika olan bu egzersizleri daha sonra giderek arttırarak günde 3-4 kez 10-15 dakikaya kadar çıkartabilirsiniz. İlk denemelerde huysuzlanıp ağlayabilir hemen pes etmeyin.Daha sonra ki günlerde bebeğinize ısrarla karın zamanı aktivitesini yaptırmaya çalışınız. Onun ilgisini çekecek; çıngırakları,oyuncakları,aynaları, hayvan ve insan figürlerini, zeka kartlarını gözünün önüne koyun. Bunları belirli aralarla boynunun dönebileceği hizalara doğru yer değiştirin. Önüne koyduğunuz oyuncakları ve kartları belirli aralarla değiştirmelisiniz. Şarkılarla,konuşmalarla karın zamanını daha eğlenceli hale getirebilirsiniz.

KARIN ÜSTÜ AKTİVİTELERİ NELERDİR?

Karın Karına aktiviteler: 

Bebeğinizi kendi karnınızın üzerine yüzü size bakacak şekilde koyun. Bu pozisyon bebeğinizle birbirinize en yakın olduğunuz pozisyondur.Çeşitli şarkılarla oyunlarla bu yakınlığınızın tadını çıkartın.

Yerde Göz Hizasında Aktiviteler: 

Bebeğinizi karnının üstünde olacak şekilde özel olarak hazırladığınız orta sertlikte bir zemin üzerine yatırın. Gözlerinin hizasında karşısına geçin ve ONUNLA KONUŞUN. İlgisini çekecek çeşitli oyuncakları ona gösterin. Gösterdiğiniz bu oyuncakları sağa, sola, yukarı, aşağı çeşitli yönlerde hareket ettirin. Bu hareketler bebeğinizin baş, boyun, göz, kol, bacak  koordinasyonlarının gelişmesini hızlandırır.

Kucağınızda Yüzüstü Pozisyonda Aktiviteler:

Bu pozisyonda bebeğinizi dizlerinizin üzerine yüzü koyun yatırın. Bir dizinizi biraz yukarı kaldırın. Önüne koyacağınız çeşitli renk ve şekillerdeki resimlere, eşyalara bakmasını sağlayın. Bebeğinizi sağa, sola, yukarı, aşağı çeşitli yönlerde hareket ettirerek görsel,bilişsel ve motor becerilerinin artmasını sağlayabilirsiniz.

Karın Üstü Taşıma Aktiviteleri:

Bebeğinizi ev içerisinde ya da dışarıda gezdirirken yüz üstü pozisyonda gezdirebilirsiniz. Bu pozisyonda; bir kolunuzu bacaklarının arasından geçirerek alttan tutun, diğer kolunuzla da omzunu ve başını destekleyin. Bu pozisyonda yapacağı aktiviteler bebeğinizin görsel, bilişsel ve motor gelişimini daha yüksek düzeye çıkartacaktır.

Yüz Üstü Destekli Yöntem Aktiviteleri: 

Bebeğiniz yüz üstü pozisyonda yatarken kollarının altına rulo şeklinde yapılmış bir havlu  koyun. Bu yöntemle gövdesini, başını normal yüz üstü pozisyona göre biraz daha yükseğe kaldıracağı için çevresini daha geniş açıdan görüp inceleyecektir. Buda ona daha fazla gelişim olanağı sağlayacaktır.

Çocuğunuz oturmaya, özellikle sürünmeye, emeklemeye, sıralamaya başladığında; yavaş yavaş  karın zamanı egzersizlerini azaltabilirsiniz. Çünkü sürünme, yuvarlanma, emekleme gibi hareketlere başladığında zaten doğal olarak kendisi karın zamanı aktivitelerini yapıyor olacaktır. Yürümeye başladığında ise karın zamanı egzersizlerinden tamamen vazgeçebilirsiniz.

SÖZÜN ÖZÜ; Karın zamanı aktiviteleri ile ilk günlerden itibaren yüz üstü yatırdığınız bebeğinizinbüyük kaslarının gelişimini hızlandırdığınız için; bebeğiniz başını daha erken tutacak, daha erken oturacak ve daha erken yürüyecektir. Bu desteklenmiş fiziksel gelişim onun zihinsel gelişimini de hızlandıracaktır. Çünkü oturan bir bebek yatan bir bebekten, yürüyen bir bebek oturan bir bebekten daha fazla şey öğrenir. Uyguladığınız bu karın üstü aktivite yöntemi ile bebeğiniz yaşam boyu akranlarından hep bir adım önde olacaktır. Bu da onun hayattaki başarısını arttıracaktır.

UNUTMAYIN: UYUTURKEN SIRTÜSTÜ

OYNATIRKEN KARINÜSTÜ

KARIN ZAMANI AKTİVİTELERİNDE ASLA BEBEĞİNİZİ YALNIZ BIRAKMAYINIZ.

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

KREŞ VE ANAOKULU SEÇİMİ

doktoryilmazbay Yorum yok


0-3 yaş arası çocukların bakıldığı yere kreş, 3-6 yaş arası çocukların bakıldığı yere anaokulu denir. Kreş ve ana okulları; çocukların kişisel bakımlarının yapıldığı, oyun oynadıkları ve sosyal hayata uyum sağlamalarına destek olan ilkokul öncesi  eğitim verilen yerlerdir. 

0-6 yaş arası; çocuklarda gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. O nedenle bu dönemde çocuğun eğitimi yaşamsal bir öneme sahiptir. Çocuk ne kadar çok uyaran alırsa gelişimi de o kadar iyi olacaktır. Çocuklarda gelişim;  fiziksel , zihinsel,  duygusal ve sosyal gelişim olmak üzere 4 alanda olur. Bu alanlarda çocuklarımızda daha hızlı ve etkili bir gelişim istiyorsak onlara yaşıtlarıyla birlikte olabileceği ortamlar sağlamalıyız ve bunun da en iyi yolu kreş ve anaokullarıdır.İlkokul  öncesi eğitimin temel amacı; bilgiyi öğrenmelerinde çocuklara gerekli becerileri kazandırmaktır. Bu dönemde çocuğun yaşayarak ve eğlenerek bilgiyi öğrenmesi esastır.

ANAOKULUNA HANGİ YAŞTA GİTMELİ?

Ev dışında bir işte çalışmıyorsanız; 2-3 yaşına kadar çocuğunuz ile mümkün olduğunca birlikte olmanızda yarar vardır. Ev dışında bir işte çalışıyorsanız ve çocuğunuza aileden birisi bacaksa ( babaanne, anneanne, teyze, hala gibi) ; koşullara göre çocuğunuzu 1-2 yaşından itibaren kreşe ya da anaokuluna gönderebilirsiniz. Eğer ev  dışında bir işte çalışıyorsanız ve yokluğunuzda çocuğunuza bir bakıcı bakacaksa 3 – 6 aydan itibaren en erken dönemde çocuğunuzu kreşe gönderebilirsiniz.

ANAOKULUNA ALIŞTIRMA

Her çocuğun anaokuluna alışması farklı olabilir. Anaokuluna daha kolay alıştırmak için göndereceğiniz anaokulunu çocuğunuzla birlikte önceden ziyaret edin. Oradaki ortamı çocuğunuzla birlikte bir süre izleyin. Çocuğunuzla yaptığınız sohbetlerde; artık büyüdüğünü, anaokulunda bir öğretmeni olacağını, çeşitli arkadaşlar edineceğini, oradaki aktivitelerde, oyunlarda evdekinden daha eğlenceli zaman geçireceğini daha fazla bilgi edineceğini ona anlatın.

Kreşe ya da anaokulunun ilk günlerde bazı çocuklar kolayca ortama uyum sağlarken bazı çocuklar bir süre annelerinin yanlarında kalmasını isteyebilirler. Belki de 10-15 günlük bir alıştırma sürecinde onun yanında kalabilirsiniz. Bu süre hiçbir zaman 0,5 – 1 saati geçmemelidir. Çocuğunuzun yanından ayrılırken ”şimdi ben gidiyorum ve seni akşam almaya geleceğim” diye bu ayrılmanın geçici olduğunu ve çok uzun olmayacağını çocuğunuza sakin bir şekilde anlatın. Asla dikkatini başka bir tarafa çekip habersizce yanından ayrılmayın. Bazı çocuklar ısrarla evden ayrılmak istemezler ve anaokuluna gitmeyi şiddetli bir şekilde reddedeler. Böyle durumlarda anaokuluna gitmeyi koşullarınız uygunsa 3-6 aylık bir dönem için erteleyebilirsiniz.  

ANAOKULUNA GİTMENİN ÇOCUKLARA KAZANDIRDIKLARI

  • Sosyalleşme: Yaşıtlarıyla beraber farklı bir birey olduğunun farkına varır. Arkadaşları ile ve dış dünya ile iletişim kurması daha kolay olur.
  • Özgüven: Kendi başına yemek yemesi, dişlerini fırçalaması, oyuncakları ile oyun oynaması, oyuncaklarını kaldırması gibi bir çok hareketleri kendi başına yapabileceği için özgüveni daha yüksek bir çocuk olacaktır.
  • Başkalarına Saygı Duyma: Arkadaşlarıyla birlikte yaşayacağı için onların gereksinimlerini de kavrar, herkesin farklı öncelikleri olacağını öğrenir böylelikle arkadaşlarına, öğretmenine ve diğer çalışanlara saygı duymayı öğrenir.
  • Paylaşmayı Öğrenme: Yaşıtları ile aynı ortamda olan çocuk okul arkadaşları ile etkinliklere katılma oyuncakları paylaşma gibi aktivitelerle paylaşmanın önemini daha iyi kavrar.
  • Motor ve Bilişsel Becerilerin Gelişmesi: Çeşitli oyunlar,spor gibi aktiviteler, kesme , yapıştırma, boyama gibi etkinlikler motor gelişimine katkı sağlar.
  • Dil Gelişiminin Desteklenmesi: Okulda arkadaşlarının konuşmalarından etkilenir,onlarla iletişim kurmak için çabalar. Şarkılarla , şiirlerle,yaşayarak, dinleyerek,konuşarak dil gelişimini daha hızlı ilerletir.
  • Beden Farkındalığının Kazanılması: Burada aldığı eğitimle beş duyu organlarını, bunların ne işe yaradığını, genital organları, erkek ve kız çocukları arasındaki farkları öğrenecektir.
  • Kendini İfade Etme Becerilerinin Gelişmesi: Grup içerisindeki diğer arkadaşlarını da görerek temel ihtiyaçlarını karşılaması için neler yapması gerektiğini, arkadaşlarıyla geçinebilmesi için neler yapması gerektiğini öğrenecektir. 
  • Düzenli Beslenme Alışkanlığının Kazanılması: Kahvaltı, öğlen, akşam üst belli saatlerde yemek yeneceğini, o saatlerde yemez ise kendisine ekstra bir yemek verilmeyeceğini bildiği için tabağına konan yemeği bitirmeyi öğrenecektir. Arkadaşlarının yemek seçmediğini görünce oda seçmeyecektir .
  • Öz Bakım Becerilerinin Kazanılması: Kendi kıyafetlerin giyip çıkartmayı, ayakkabılarının bağcıklarını bağlamayı ya da çözmeyi, dişlerini fırçalamayı, eşyalarını dikkatli kullanmayı ve temiz tutmayı öğrenecektir.
  • Okuma Yazmaya Hazırlık Becerileri Kazanılması: Aktivite saatlerinde resimlerle, şekillerle, arkadaşlarından görerek el becerilerini arttırırlar.Buda okuma yazma için çok büyük bir hazırlıktır.
  • Düzenli Yaşama Uyum Sağlama: Kahvaltı, yemek, uyku,oyun,aktivite,ana okuluna giriş ve çıkış saatlerinin düzenli olması çocuğunuzda iyi bir yaşam ritmi sağlayacaktır.
  • Öğrenme Alışkanlığı Kazanama: Çocuklarda en iyi öğrenme yöntemi oyunla olan öğrenmedir. Arkadaşlarından, öğretmenlerinden,çevresinden aldıkları çocuğunuzun yaşam boyu sürecek öğrenme sürecinin temel taşlarını oluşturur.
  • Konsantrasyon Becerisi Kazanma: Oyunlar, etkinlikler, dinleme, aktivitelere katılma konsantrasyon yeteneğini arttırır.
  • Gelişim Sürecinin Daha Sağlıklı İzlenmesi: Büyüme,  gelişme, boy, kilo artımı, öğrenme ve konsantrasyon yeteneği yakından izlenir.Öğrenme güçlüğü, dikkat dağınıklığı,  hyperaktivite,içe kapanma gibi sorunları erkenden saptayıp tedavi etmek olanaklıdır.
  • Spor Alışkanlığı Kazanma: Spor saatlerindeki jimnastik , bale, yüzme gibi aktivitelerle erken yaşta spor yapma alışkanlığı kazanır.

TÜM BU KAZANIMLARIN SONUNDA ERKEN YAŞLARDA TOPLUMSAL YAŞAMA UYUM SAĞLAR VE BAĞIMSIZ BİR BİREY OLMA BECERİSİ KAZANIR.

ANAOKULU SEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMELİSİNİZ

Öncelikle anaokulundan ne beklediğinizi belirlemelisiniz. İlkokul öncesi hazırlık çalışmalarına mı ağırlık verilsin? Motor beceriler mi daha iyi olsun? Yabancı dil öğrenimi mi daha önemli? Spor, sanat, müzik öğrenimi mi ön planda olsun? Ya da hoş bir vakit geçirebileceği, rahatça oyun oynayabileceği bir yer mi olsun istiyorsunuz? Tek bir konuya odaklanmaktansa bütüncül bir yaklaşım içinde olmanızda yarar vardır. Bunun için seçeceğiniz anaokulunda aşağıdaki özellikleri araştırabilirsiniz.

Ulaşım: Mümkün olduğunca evinize yakın bir anaokulu seçilmelisiniz.

Eğitim Anlayışı: Daha çoksevgiye dayalı eğitim anlayışı olan bir anaokulunu tercih etmelisiniz. Çok katı disiplin ya da çok gevşek tutum içerisinde olan eğitim kurumlarından uzak durmalısınız.

Güvenlik: Anaokulu servisi güvenli mi ? Okulun fizik koşulları güvenli mi ? Okulun çevresinde ve okulun içinde gerekli güvenlik önlemleri alınıyor mu ? Çocukların kullanacağı ortamlarda yaralanmalara ve kazalara karşı gerekli önemleri alınıyor mu ? Kontrol Etmelisiniz.

Temizlik: Sınıfların temizliğine, çocukların kullandığı eşyaların temizliğine, mutfak ve tuvaletteki eşyaların temizliğine yeterli özen gösteriliyor mu? Kontrol etmelisiniz.

Beslenme: Çocukların yaşına uygun yeterli ve dengeli bir beslenme programı uygulanıyor mu, dondurulmuş ve hazır gıdalardan çok mevsimine uygun taze sebze ve meyveler veriliyor mu? beslenme programında  yeterli protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller var mı? Günlük, haftalık, aylık beslenme programları nasıl? Kontrol etmelisiniz.

Eğitim Araç ve Gereçleri: Çocukların ruhsal,bedensel fizik gelişimini destekleyecek yeterli eğitim materyalleri var mı ?

Spor ve Sanatsal Faaliyetler: Eğitim dışı aktiviteler nelerdir. Çocuğunuzun yaşına uygun resim, müzik, satranç gibi aktiviteler, spor aktiviteleri var mı?

Fiziki Koşullar Sınıflardaki Öğrenci Sayısı ile Uyumlu mu: Öğrenci sayısına uygun yeterli sınıf alanı, tuvalet alanı,oyun oynayabileceği serbest alan, yemek yiyebileceği yeterli alan var mı?

Eğitimci ve Yarımcı Personel Sayısı Yeterli mi: Yeterli öğretmen, yardımcı öğretmen, rehber öğretmen, yardımcı personel, temizlik görevlisi ve güvenlik görevlisi var mı?

ÇOCUĞUNUZU GÖNDERMEYE KARAR VERDİĞİNİZ ANAOKULUNUN ÖĞRETMENİNİ SEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMELİSİNİZ

  • Öğretmen; anaokulu öğretmenliğini sadece bir iş olarak mı görüyor yoksa  mesleğini gerçekten seviyor ve çocuklarla içtenlikle ilgileniyor mu ?
  • Çocuk ruh sağlığı konusunda yeterince bilgili mi ?
  • Tüm çocuklara eşit davranabiliyor mu ?
  • Sabırla çocukları dinleyebiliyor mu, yoksa çabuk sinirlenip kaygılanıyor mu ?
  • Davranışları çözüm odaklı mı ?
  • Olaylara tutarlı ve dengeli bir yaklaşım içerisinde mi ?
  • Sizinle olumlu iş birliğine yatkın mı ?
  • Pozitif düşünce yapısında mı ?
  • Kendine özgü yaratıcı fikirleri var mı ?
  • Sempatik ve eğlenceli mi ?
  • Dünyada uygulanan anaokulu eğitim metotlarından haberi var mı ? 
  • Yeniliklere açık mı ? 
  • Vizyonu geniş mi ?
  • Yeterince esnek mi ?
  • Çocuğunuzun yeteneklerini ortaya çıkartabilecek yeterli deneyime sahip mi ?
  • Eğitimde cezayı mı yoksa ödülü mü ön planda tutuyor ?
  • Liderlik özelliklerine sahip mi ve bu özelliklerini çocuklara aktarabiliyor mu ?
  • Tüm tutum ve davranışları ile çocuklar için iyi bir rol model mi ?

Tüm bu araştırmalarınızın sonucunda bir anaokulunu beğendiniz ve çocuğunuzu bu  anaokuluna göndermeye karar verdiniz. 

Son soru : ANAOKULU FİYATLARI SİZİN BÜTCENİZE UYGUN MU?

 Elbette çocuğunuz için her şeyin en iyisini istiyorsunuz ama aile bütçesini de önemli. O nedenle beğendiğimiz anaokulunun fiyatı bütçemize uygun değilse belki de bazı isteklerinizden vazgeçip daha uygun fiyatı olan bir ana okulu seçmelisiniz. 

ÇOCUĞUNUZA EN İYİSİNİ VEREMEDİĞİNİZ İÇİN ÜZÜLMEYİN.

 SİZ SİZİN VEREBİLECEĞİNİZİN EN İYİSİNİ VERİN. 

Ama SEVGİYE DAYALI EĞTİM ANLAYIŞI OLAN BİR OKULvazgeçilmeziniz olmalıdır.

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Görüntülü Muayene

doktoryilmazbay Yorum yok

DOKTORUNUZLA ARTIK GÖRÜNTÜLÜ RANDEVU SİSTEMİ İLE (ONLİNE) GÖRÜŞEBİLİRSİNİZ.

Sevgili anneler ve babalar; Covid-19 salgınının zirveye ulaştığı bu günlerde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artık bir çok anne baba çocuğu ile ilgili aşı uygulamaları dışındaki bir çok sorunu evinden çıkmadan doktorla görüşerek çözüme ulaştırmak istemektedirler. SAĞLIK EN BÜYÜK DEĞER. Bize ulaşmak isteyen herkesin kesintisiz sağlık hizmeti alabilmesi için GÖRÜNTÜLÜ SAĞLIK HİZMETİ (ONLİNE MUAYENE) uygulamasını devreye sokmuş bulunuyoruz. 30 dakika sürecek olan bu görüşmeleri whatsap, facebook-messenger, intagram, zoom, face time, bip üzerinden gerçekleştirebilrsiniz. 

Görüntülü Görüşme (Online) randevu için tel: 0539 222 6090

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı Hastalıkları Uzmanı

İzlem Kitapçığı (0-3 Yaş)

doktoryilmazbay Yorum yok

Doktorunuz tarafından ilk muayenede verilen izlem kitapçığını dilerseniz siz de bastırabilir ve çocuğunuzun gelişimini bu kitapçığa işleyerek takip edebilirsiniz.

İndirmek için tıklayınız
İndirmek için tıklayınız

ÇOCUKLUKTAN ERİŞKİNLİĞE GEÇİŞ (ERKEKLERDE)

doktoryilmazbay Yorum yok


(ERGENLİK)

(PUBERTE)

Ergenlik; kısaca çocukluktan erişkinliğe geçiştir. Çocukların fiziksel anlamda büyüdüğü, cinsiyete özgü bulguların gelişmeye başladığı ve tüm bunların sonunda üreme fonksiyonlarının kazanıldığı döneme ERGENLİK DÖNEMİ adı verilir. Ergenliğe geçiş yaşı her bireyde farklıdır. Genetik, ırk, beslenme, spor ve çevresel faktörler pubertenin başlamasını etkiler. Daha iyi beslenen ve genel sağlık koşulları daha iyi olan bireyler de puberte daha erken başlayabilir. Ergenliğin başlaması takvim yaşından çok kemik yaşı ile ilgilidir. Kızlarda kemik yaşı 10-11, erkeklerde 12-13 yaşlarına ulaştığında ergenlik belirtileri oluşmaya başlar. Kız çocukları erkek çocuklarına göre daha erken ergenliğe girerler. 

Ergenlik; çocuklukla yetişkinlik arasına anne ve baba tarafından inşa edilen bir asma köprüye benzer. Bu köprünün temelleri; anne ve babaların kendi anne ve  babalarından, çevrelerinden aldıkları bilgi, deneyim ve öğretilerin üzerine kendi deneyimlerini katmalarıyla atılır. Eğer köprü iyi inşa edilirse çocuklar bu köprüden rahat bir şekilde geçerek erişkinliğe adım atarlar

ERKEKLERDE ERGENLİK

Çocukluktan ergenliğe geçiş süreci olarak adlandırdığımız puberte 5 evreye ayrılır

Pubertede Erkeklerde Genital Organlarda Büyüme:

Evre 1: Doğumdan testis (yumurtalıklar) ve skrotum (yumurtalığın etrafındaki torba) büyümesine kadar geçen süredir.

Evre 2: Testis ve skrotumda büyüme başlamıştır, skrotum derisinin kıvamı değişir pembemsi bir renk alır. Peniste büyüme başlar.

Evre 3: Penis büyümesi enine ve boyuna artmıştır. Testis ve skrotumlarda büyüme devem eder.

Evre 4: Penisin hem enine hem de boyuna büyümesi belirgin olarak artmıştır. S krotum derisi kalınlaşmış ve koyulaşmıştır.Testisler daha da büyümüştür. 

Evre 5: Erişkin evresi. Testisler ve penis erişkin boyutlarına ulaşmıştır.

Dış genital organların gelişmesinin tamamlanması ilk belirtilerin görülmeye başlamasından sonra 2-5 yıl içerisinde, ortalama  3-4 yılda tamamlanır.

Pubis kıllanması (özel bölgede kıllanma):

Pubis kıllanması erkeklerde 5 evrede tanımlanır:

Evre 1: Doğumdan ilk kıllanmanın görülmesine kadar geçen evredir. Özel bölgede kıllanma yoktur.

Evre 2: Skrotum üzerinde tek tük  düz kıllar gözükmeye başlar. 

Evre 3: Kıllanma skrotum üzerine penis  etrafına yayılır. Kılların  rengi koyulaşmaya ve kıvrıklaşmaya başlar.

Evre 4: Koyu ve kıvrılmış kıllar; skrotum, penis kenarı ve pubis denilen  bölgeye daha fazla yayılır. Fakat tüm pubis üçgeni olarak adlandırılan bölgeyi doldurmamıştır.

Evre 5: Kıllar özel pubik üçgenin tamamını penisin bir kısmını ve skrotumu kaplamıştır. Daha sık, daha kalın, daha koyu ve daha kıvrıktır.

Koltuk altı kıllanması; pubertenin 3-4. evresinde zirve büyüme hızına ulaşıldığı dönemde olur.

Bıyık gelişimi; pubertenin 5 evresinde 13-15 yaş dolaylarında, üst dudağın kenarlarından başlar.

Sakal gelişimi; bıyık gelişimi başladıktan ortalama 1 yıl sonra yanaklarda başlar. Çenede sakal gelişimi pubertenin 5. evresinden 2-3 yıl sonra başlar.

Ses kalınlaşması; pubertenin 3-4. evresinde başlar.

Sperm gelişimi ve spermarş; pubertenin 2-3-4. evresinde başlayabilir. 

Akne (Ergenlik sivilceleri); pubertenin 2-3-4. evresinde görülmeye başlar.

Jinekomasti (Erkeklerde meme büyümesi); pubertenin 2-3-4. evresinde görülmeye başlar.

ADÖLASAN BÜYÜME SIÇRAMASI (ABS): Erkeklerde kızlardan ortalama 2-3 yıl sonra ortalama 13-14 yaş dolaylarında başlar, 2-3 yıl sürer. ABS’nin ortalarında ortalama 2 yıl süre ile Zirve Büyüme Hızı (ZBH) olur. Bu dönemde erkekler yılda 8-10 cm uzar. Pubertenin başlangıcından bitimine erkek çocuklar, ortalama 28-30 cm uzarlar.

ERKEK ERGENLERDE CİNSELLİK

Cinsellikle üreme farklı şeylerdir.

Üreme; çocuk yapma eylemidir.

Cinsellik; zevk almak, keyif almak, mutlu olmak için yapılan cinsel eylemlerin tümünü içerir. Cinsellik bir bireyin bedeniyle en fazla keyif alabileceği bir eylemdir. Cinsellik; biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir olaydır.

Pubertede erkeklerde Cinsellik 3’e ayrılır;

1- Bedensel Cinsellik: Doğası gereği erkeklerin kızlara, kızların da erkeklere karşı istek duymalarıdır.

2- Ruhsal Cinsellik: Kadın ve erkekler arasındaki duygusal yakınlaşmalardır.

3- Sosyal Cinsellik: Ergenlerin toplum cinselliğine bakışı ve toplumun da ergen cinselliğine bakışını içerir. Örneğin; flört, sözlülük, nişanlılık ve düğün evresinde oluşan tüm eylemleri içerir

Bu dönemde erkeklerde değişen hormonlara bağlı olarak nasıl ki boy uzaması, belirli bölgelerde tüylenmede artış, seste kalınlaşma gibi fiziksel değişimler yaşanıyorsa; penis ve testis boyutlarında da büyüme olur. Penis ve testislerdeki bu büyümenin belirli bir evresinde testislerde meni denilen erkek üreme sıvısı yapılır. Erkeklerde meni denilen bu sıvı belirli aralarla dışarı atılır ve yerine yeni sıvı yapılır. Doğal olarak bu sıvı cinsel birleşme yoluyla dışarı atılır. Erkek ergenler bu sıvıyı genelde geceleri görülen cinsel içerikli rüyalar sonucu  sabah ıslanması şeklinde ya da mastürbasyon yoluyla dışarı atarlar. Mastürbasyonun kötü bir şey olmadığını, günah olmadığını çocuğunuza anlatmalısınız. Cinsel olarak uyarıldığında  kendi evinde, kendi odasında ya da banyoda yanında kimse yokken mastürbasyon yapabileceği ergene; babası ya da bu konuları konuşabileceği yakın akraba, dost ve arkadaşlardan biri tarafından anlatılmalıdır.

Yakın akraba, dost, arkadaş çocuklarıyla cinsel dürtüsünü gidermemeleri gerektiği böyle bir davranışın karşı tarafa fiziksel ve ruhsal yönden zarar verebileceği ergene açık bir şekilde anlatılmalıdır. Yine 18 yaşından önce bir kadınla cinsel birlikteliğin ruhsal, sosyal ve kanuni açıdan sorunlu olabileceği, ilk birleşmelerde performans kaygısı nedeni ile başarısız olma olasılığının yüksek olduğu ergene iyice anlatılmalıdır. Evlilik hayalleriyle erken yaşlarda yapılan cinsel birlikteliklerin ilerde çok büyük sorunlara yol açabileceği ergenle detaylı bir şekilde konuşulmalıdır.

İstenmeyen gebelikler ve cinsel yolla bulaşan AİDS, Hepatit B, Sifiliz, Herpes gibi hastalıklar konusunda ergene detaylı bilgi verilmelidir. Bariyer korunma yöntemi olan prezervatif kullanmanın hem istenmeyen gebelikleri hem de cinsel yolla geçen hastalıkları önlediği ergene iyice anlatılmalıdır.

Oğlan çocuğu olan anne babalar, özellikle de babalar; çocukları 11-12-13 yaşlarına geldiğinde yani ergenliğin ilk belirtileri olan özel bölgede kıllanma, koltuk altında kıllanma, seste kalınlaşma başladığında; çocuğu ile oturup konuşmalı. Böyle bir konuşma yapmadan önce bu konuşmaya hazır olup olmadığınızı kontrol etmelisiniz. Eğer yeterince bilgi ve deneyiminiz yoksa profesyonel bir yardım almalısınız. 

Böyle bir konuşmada

  • Penis ve testislerde büyüme, özel bölgede kıllanma, koltuk altı kıllanması, sakal ve bıyık çıkması, meni oluşumu ve meninin dışarı atılması gibi konularda  gerekli bilgileri çocuğunuzun anlayabileceği bir şekilde ona anlatın.
  • Cinsellik üzerine yeterli bilgiyi kısa ve öz olarak çocuğunuza anlatın.
  • Cinsellik üzerine çocuğunuzun sorduğu soruları geçiştirmeyin, onlara yeterince cevap veremiyorsanız deneyimli birisinden yardım alın.
  • Erken cinsellik, cinsel yolla  bulaşan hastalıklar, kızlardaki olası hamilelik, hamilelikten korunma hakkında çocuğunuza yeterli bilgiyi verin.
  • Sürekli öğüt veren, ahlak dersi veren bir tutum içinde olmayın.
  • Cezalandırıcı ve tehdit edici cümleleri asla kullanmayın.
  • Aşırı cezalandırıcı ya da aşırı özgürlükçü tutumlar içinde olmayın.
  • GEREKLİ, YETERLİ VE DOĞRU  BİLGİYİ KISA CÜMLLERLE BASİT BİR ŞEKİLDE ANLATIN.

ERGENLİK DÖNEMİNE İLİŞKİN SORUNLAR

Erken Puberte ya da Puberte Gecikmesi: Genetik özelliklere bağlı olarak ergenlik belirtilerinin ortaya çıkma yaşı her bireyde farklıdır. Erkek çocuklarında pubertenin ilk belirtileri 10-15 yaş gibi geniş bir aralıkta görülmeye başlayabilir. Testisler ve peniste büyüme, genital bölgede kıllanma gibi belirtilerin 10 yaşından önce başlaması erken puberteyi düşündürebilir.15  yaşına geldiği halde hâlâ testisler ve peniste büyüme ve genital bölgede kıllanma belirtilerinin görülmemesi puberte de gecikmeyi düşündürmelidir. Böyle durumlarda mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

Beslenme Sorunları: Ergenlik döneminde büyüme ve gelişme hızı arttığı için yeterli ve dengeli beslenme çok  önemlidir. Büyüme hızındaki duruma göre çocuğunuzun beslenmesine özen göstermelisiniz. Yeterli protein, karbonhidrat ve iyi yağları almasını sağlamalısınız. Her gün süt ve süt ürünleri, et, tavuk, balık, kuru baklagil, 1- 2 adet yumurta, mevsimin taze sebze ve meyvesi, kuru yemiş gibi yiyecekleri özellikle bu dönemde çocuğunuzun yeterli almasını sağlamalısınız.

Bu dönemde ergenler dış görünüşlerine daha çok özen gösterdikleri için zayıflamak amacıyla bazen yeterli ve dengeli besin almayabilirler. Bazen de bu zayıflama isteği kız çocuklarında daha fazla olsa da son zamanlarda erkeklerde de görülen Anorexia Nevrosa denilen aşırı kilo kaybına kadar giden bir haslığa neden olabilir. Böyle bir durumda profesyonel bir yardım almanız gerekebilir. 

Bazı ergenler can sıkıntısı, kendine güvensizlik, arkadaş edinememe, arkadaşları ile anlaşamama gibi nedenlerle fazla miktarda ve düzensiz besin alırlar. Bu aşırı beslenme; kilo fazlalığına hatta bazen aşırı şişmanlığa (obezite) kadar giden tablolara neden olabilir. Çocuğunuza örnek olarak ona sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmalısınız.

Yine bu dönemde demir içeren gıdaların yeterli alınamaması nedeniyle demir eksikliği anemisi, hızlı büyümeye bağlı artan kalsiyum gereksiniminin karşılanmaması sonucu kemik zayıflığı bu dönemin en belirgin beslenme sorunları arasındadır. Çocuğunuzun özellikle bu dönemde demir ve kalsiyumdan daha zengin gıdaları almasını sağlamalısınız..

İskelet bozuklukları: Skolioz (omurga eğilmesi), Kifoz (kamburluk), diz ve dirsek eklemlerinde şişlik ve tüm eklemlerde görülen büyüme ağrıları bu dönemin en belirgin iskelet bozuklukları arasındadır. Uygun duruş, bel boyun eksersizleri, günlük jimnastik ve sporla bu yakınmaların önüne geçebilirsiniz. Tüm bunlara rağmen yakınmalar giderek artan bir şekilde ısrarla devam ediyorsa doktorunuzdan yardım almalısınız.

Ergenlik Sivilceler (Acne Vulgaris): Ergenlik hormonlarının etkisi ile yağ bezeleri ve kıl diplerinin iltihaplanması sonucu gelişir. Bazen zihinsel gerilimler, ergenlik bunalımları, sınav stresleri bu sivilceleri daha da arttırabilir. Bazı yiyecekler özellikle aşırı yağlı yiyecekler, hazır gıdalar ve çerezler de sivilcelerin artmasına neden olabilir. Bu sivilceler ergenleri  psikolojik olarak olumsuz  etkiler. Yeterli, dengeli ve sağlıklı gıdalarla beslenme, düzenli ve sakin bir yaşam, düzenli yüz temizliği, uygun kremler ergenlik sivilcelerin tedavisi için yeterlidir. Bütün bu önemleri aldığınız halde sivilceler halen devam ediyorsa doktorunuzdan yardım almalısınız.

Basit Guatr (Troid bezi büyümesi): Bu dönemdebüyüme hızlı olduğu için triod bezi de büyümeyi karşılamak için bazen biraz fazla çalışır. Bu fazla çalışma bazen troid bezinin basit şekilde büyümesine neden olabilir. Bazı basit troid testleri ile (FT 3, FT 4 , TSH gibi) troid bezinin çalışması araştırılır. Bu testler normal ise tedavi gerekmez. Troid bezindeki büyüme 2-3 yıl içinde kendiliğinden geriler. İyot eksikliği olasılığına karşı özellikle bu dönemde iyotlu tuz kullanılmalıdır.

Madde Kullanımı ve Bağımlılık: Özelikle erkek ergenlerde daha fazla gözlenen sigara, alkol, esrar ve buruna çekme yoluyla kullanılan maddelere bağlı bağımlılık bu dönemin en önemli sorunları arasındadır. Aile içi problemleri olan ergenlerde madde bağımlılığı daha çok gözlenir. Önce sosyal ortamlarda arkadaş etkisiyle alkol alımı şeklinde  başlayan bağımlılık giderek sigara, esrar ve diğer maddelere bağımlılık şekline dönüşebilir.

Çocuğun yakın izlemi, okul ve arkadaş çevresi izlemi madde bağımlılığı oluşmasını önlemede ve tedavide çok önemlidir. Bu dönemde öğretmenlere de çok büyük bir sorumluluk düşmektedir.

Psikolojik Sorunlar: Ergenlik çağına kadar anne babanın etkisi altında kalan çocuklar; ergenliğin başlaması ile birlikte kendilerini daha bağımsız hissederler. Bu erken bağımsızlık duygusu; ergenlerde bir çok ruhsal ve davranışsal bozukluğun ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu dönemin en büyük sorunlarından birisi kimlik kargaşasıdır. Evde anne babaya, okulda öğretmene itaatsizlik, arkadaşlarla geçinememe, uyum güçlükleri, okul başarısızlıkları, cinsel davranış bozuklukları bu dönemde ergenlerde en çok görülen psikolojik sorunlar arasındadır. Özellikle erkek çocuklarda daha fazla olsa da kız çocuklarında da giderek artan bir şekilde görülen; suç işlemeye eğilim, sigara, içki, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar, kaygı, korku gibi psikolojik sorunlar yine bu döneme özgü psikolojik bozukluklar arasındadır. 

Çocuğunuzla doğumdan itibaren ergenlik dönemine kadar duygusal ve sosyal yönden iyi ilişkiler içerisinde olursanız ve bu iyi ilişkiyi ergenlik döneminde de sürdürürseniz onun daha rahat bir ergenlik dönemi geçirmesini sağlayabilirsiniz.

Ergenlerde Depresyon: Ergenlik döneminde soyut düşünme ön plandadır. Ergen kendini, ailesini, çevresini ve dünyayı daha çok sorgulamaya başlar. Bağımsızlık duygusu artmıştır. Bağımsızlıklarını ilan etmek için kurallara uymak istemezler. Ani duygusal iniş ve çıkışları vardır. Çok kolay bir şekilde yanlış olarak çevresi tarafından önemsenmediği, anlaşılamadığı yargısına varabilirler.

Ergenlik döneminde çocukların ilgileri bedenlerine daha çok yönelmiştir. Bir çok ergende kendini beğenmeme, yüz, burun, göz gibi bazı organlarını beğenmeme gibi bulgular gözlenebilir. Aşırı sinirlilik, alınganlık, öfke, yıkıcı hareketler, saldırganlık, suçluluk duygusu, arkadaşları ile geçinememe, sevilmediklerini düşünme, her zaman zevk aldığı şeylerden zevk almama, karar vermede zorluk, aşırı kilo vermeye kadar giden bir iştahsızlık, uyku bozuklukları, konsantrasyon eksikliği, gelecek ile ilgili abartılmış karamsarlık, ümitsizlik, kendini olduğundan daha değersiz hissetme, alkol, sigara, madde kullanımı gibi bulgulardan bir ya da bir kaçı ergenlerin bir çoğunda görülebilir. Bu bulguların 15-20 günden daha uzun sürmesi durumunda ergenlik çağı depresyonundan şüphelenilmelidir.

Yukarıdaki bulgulardan bir ya da birkaçını az ya da çok çocuğunuz da gözlemliyorsanız;

ÖNCELİKLE ÇOCUĞUNUZA ÖZEL ZAMAN AYIRIN VE ONUNLA KONUŞUN.

  • Hemen endişelenmeyin çocuğunuzu anlamaya çalışın.
  • Çocuğunuzla birlikte onun da seveceği  aktiviteler yapın.
  • Evde ve yakın çevrede; stres yaratabilecek olayları azaltmaya çalışın.
  • Çocuğunuza değer verdiğinizi ve onu  koşulsuz sevdiğinizi her fırsatta ona hissettirin.
  • Çocuğunuzun duygularını dinleyin. Neler yaşadığını anlamaya çalışın.Olaylara onun penceresinden bakın. Empati yapın. Kendinizi onun yerine koyun.
  • Yalnızca olumsuz davranışlarını konuşmayın. Yaptığı olumlu davranışları da konuşun ve bu olumlu davranışlarından memnun olduğunuzu ona anlatın.
  • Kurallara baş kaldırmasının ergenlik sürecinin doğal bir parçası olduğunu onunla paylaşın. Oturup konuşarak kuralları birlikte bir daha gözden geçirin. Belki bazılarını esnetebilir hatta bazılarından da tamamen vazgeçebilirsiniz. Belki de çocuğunuz bazı kuralları kendi isteği ile benimseyebilir.
  • Yapmaktan keyif aldığı aktivitelere yönlendirin.

Tüm bu önemleri almanıza rağmen; özellikle moral bozukluğu, üzüntü, hayal kırıklığı, düşük benlik duygusu, günlük aktivitelerini yerine getirememe, derslere ve çevreye ilgisizlik gibi belirtilerin 30-40 günden sonra hâlâ devam etmesi durumunda ÇOCUĞUNUZDA ERGENLİK ÇAĞI DEPRESYONU GELİŞİYOR OLABİLİR. Profesyonel bir yardım almak gerekebilir. Bunu da değerlendirmelisiniz.

Çocuğunuz sizin çocuğunuz ancak sizin kopyanız değil. Sizden farklı bir kişilik geliştiriyor. Bunu çok doğal karşılayın ve onu anlamaya çalışın. Gerektiğinde gerektiği kadar onun yanında olun. Belki de bazı şeyleri deneyerek öğrenecektir, ona bu fırsatı da tanıyın.

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

ÇOCUKLUKTAN ERİŞKİNLİĞE GEÇİŞ (KIZLARDA)

doktoryilmazbay Yorum yok

(ERGENLİK)

(PUBERTE)

Ergenlik; kısaca çocukluktan erişkinliğe geçiştir. Çocukların fiziksel anlamda büyüdüğü, cinsiyete özgü bulguların gelişmeye başladığı ve tüm bunların sonunda üreme fonksiyonlarının kazanıldığı döneme ERGENLİK DÖNEMİ adı verilir. Ergenliğe geçiş yaşı her bireyde farklıdır. Genetik, ırk, beslenme, spor ve çevresel faktörler pubertenin başlamasını etkiler. Daha iyi beslenen ve genel sağlık koşulları daha iyi olan bireylerde puberte daha erken başlayabilir. Ergenliğin başlaması takvim yaşından çok kemik yaşı ile ilgilidir. Kızlarda kemik yaşı 10-11, erkeklerde 12-13 yaşlarına ulaştığında ergenlik belirtileri oluşmaya başlar. Kız çocukları erkek çocuklarına göre daha erken ergenliğe girerler. 

Ergenlik; çocuklukla yetişkinlik arasına anne ve baba tarafından inşa edilen bir asma köprüye benzer. Bu köprünün temelleri; anne ve babaların kendi anne ve babalarından, çevrelerinden aldıkları bilgi, deneyim ve öğretilerin üzerine kendi deneyimlerini katmalarıyla atılır. Eğer köprü iyi inşa edilirse çocuklar bu köprüden rahat bir şekilde geçerek erişkinliğe adım atarlar.

Kızlarda Pubertenin en önemli belirtilerinden olan meme gelişimi ve özel bölgede kıllanma  5 evrede tamamlanır.

Pubertede Meme Gelişimi:

Evre 1: Ergenlik öncesi dönemdir. Bebeklikten ergenliğin ilk belirtileri olan meme tomurcuklanmasının başlamasına kadar olan dönemdir. 

Evre 2: Kız çocuklarında genelde 9-10 yaşlarında meme tomurcuklanması ile başlar. Telaş olarak da adlandırılan bu evrede meme tomurcuğu belirmiş, meme tomurcuğu üzerinde meme ucu yükselmiş ve meme çapı artmaya başlamıştır. 

Evre 3: Meme biraz daha büyümüş, meme ucu biraz daha belirginleşmiş, meme ucunun etrafındaki areola denilen kahverengi bölge biraz daha koyulaşmış ve büyümüştür. Bu dönemde meme tomurcuklanmasına ek olarak genital bölgede tüylenmeler gözükmeye başlar. Bu evrede boy uzaması, iç organlarda büyüme, yumurtalıklarda, rahimde ve genital organlarda büyüme daha belirgindir.

Evre 4:  Meme büyümesi devam eder. Meme ucu ve memenin etrafındaki areola denilen bölge; memenin diğer kısmından belirgin olarak çıkıntı yapmıştır. Meme başı daha kızarmış ve daha kahverengi bir renge bürünmüştür. Memenin erişkin meme boyutuna ulaşması ilk tomurcuklanmanın başlamasından sonraki 3-5 yıl içerinde tamamlanır.

Bu dönem kızların en çok kilo alındığı dönemdir. Deri altı yağ dokusu ve kalça bölgesindeki yağ dokusu belirgin bir şekilde artmıştır. Tüm vücutta yağ dokusunun artmasına paralel olarak memedeki yağ dokusu da artmıştır ve meme daha da büyümüştür. Doğumla birlikte emziren annelerde meme büyümesi daha da artarak son şeklini alır.

Bu evrede genital bölgelerdeki kıllanma giderek artarak ters üçgen şeklini alır ve hafifçe bacak aralarına da yayılabilir. Bu evrede koltuk altı kıllanmaları da gelişmeye başlar. Koltuk altı kıllanmaları meme gelişiminden 1-2 yıl sonra ortalama 12-13 yaşlarında belirginleşmeye başlar.

Evre 5: Ergenliğin tamamlandığı boy uzamasının en hızlı olduğu dönemdir. Menarş olarak adlandırılan ilk kanama genelde bu dönemin sonunda görülür. 

Pubertede Pubis Kıllanması (Genital Bölgede Kıllanma):

Genital bölgede kıllanma; meme tomurcuklanmasından 6-12 ay sonra başlayabilir. Pubik kullanma 5 evrede tamamlanır.

 Evre 1: Doğumdan ilk kıllanmanın görülmesine kadar geçen evredir. Genital bölgede kıllanma yoktur.

Evre 2: Pubarş olarak da adlandırılan bu evrede vajen bölgesinde büyük dudakların kenarında düz kıllar gözükmeye başlar. 

Evre 3: Kıllanma vajenin üst kısmındaki pubis denilen bölgeye yayılır, rengi koyulaşmaya ve şekli kıvrıklaşmaya başlar.

Evre 4: Koyu ve kıvrılmış kıllar büyük dudaklara ve pubis denilen bölgeye daha fazla yayılır. Bu evrede kıllanma pubis üçgeni olarak adlandırılan bölgeyi henüz tam olarak doldurmamıştır.

Evre 5: Kıllar özel pubik üçgenin tamamını ve vajen bölgesinin etrafını kaplamıştır. Daha sık, daha kalın, daha koyu ve daha kıvrıktır.

Pubik kıllanma başladıktan sonra 2-5 yıl içinde ortalama  3-4 yılda tamamlanır.

Koltuk altı kıllanması pubik kıllanmadan 1 yıl kadar sonra başlar ve 2 -3 yıl içerisinde tamamlanır.

Pubertede her evre yaklaşık 6-8 aylık bir süreyi kapsar. Menarş denilen ilk regl (Adet kanaması); meme tomurcuklanmasının başlamasından sonraki  2-4 yıl içerinde görülebildiği gibi bazen de bu süre 6 yıla kadar uzayabilir. Genelde 10-11 yaşlarında başlayan puberte dönemi kızların %95’inde 13-14 yaş dolaylarında tamamlanır. 

ADÖLASAN BÜYÜME SIÇRAMASI (ABS): Kızlarda erkeklerden 2-3 yıl önce, ortalama 11-13 yaş dolaylarında başlar ve 2-3 yıl kadar sürer. ABS’nin ortalarında bir yerde Zirve Büyüme Hızı (ZBH) olarak adlandırılan ve 1-2 yıl kadar süren bir hızlı büyüme dönemi görülür. Bu dönemde kızlar yılda ortalama 6 – 8 cm uzayabilir. Pubertenin başlangıcından bitimine kadar kızlar ortalama 25 – 28 cm kadar uzayabilirler.

KIZ ÇOCUKLARINDA ERGENLİKTE CİNSELLİK

Cinsellikle üreme farklı şeylerdir.

Üreme; çocuk yapma eylemidir.

Cinsellik; zevk almak, keyif almak, mutlu olmak için yapılan cinsel eylemlerin tümünü içerir. Cinsellik bir bireyin bedeniyle en fazla keyif alabileceği bir eylemdir. Cinsellik; biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir olaydır.

Pubertede kızlarda cinsellik üçe ayrılır;

1- Bedensel Cinsellik: Doğası gereği erkeklerin kızlara, kızların da erkeklere karşı istek duymalarıdır.

2- Ruhsal Cinsellik: Kadın ve erkekler arasındaki duygusal yakınlaşmalardır.

3- Sosyal Cinsellik: Ergenlerin toplum cinselliğine bakışı ve toplumun da ergen cinselliğine bakışını içerir. Örneğin; flört, sözlülük, nişanlılık ve düğün evresinde oluşan tüm eylemleri içerir.  

Genelde bizim toplumumuzda kız çocukları cinsellik konusunda erkek çocuklarına göre  daha baskıcı bir yapı ile yetiştirilmektedir. Bu yanlış yetiştirilme şekli kız çocuklarının kendi bedenlerine karşı olumsuz duygular geliştirmesine neden olabilir. Bazı kız çocukları cinselliği suçluluk ve utanç duyulması gereken bir eylem olarak görebilirler. Bazen de cinsel arzularının  kendi hataları olduğuna yönelik olumsuz duygular geliştirebilirler.

Çocuğunuz  9 – 10 -11 yaşlarına geldiğinde yani ergenliğin ilk belirtisi olan göğüslerde  tomurcuklanma başladığında çocuğunuzla oturup konuşmalısınız. Böyle bir konuşma yapmadan önce bu konuşmaya hazır olup olmadığınızı bir kez daha kontrol etmelisiniz. Eğer yeterince bilgi ve deneyiminiz yoksa bu konuda profesyonel bir yardım da alabilirsiniz.

Böyle bir konuşmada ;

  • Meme büyümesi, özel bölgede kıllanma, koltuk altı kıllanması, adet kanaması konularında gerekli bilgileri çocuğunuzun anlayabileceği bir şekilde ona anlatın.
  • Cinsellik üzerine yeterli bilgiyi kısa ve öz olarak çocuğunuza verin.
  • Cinsellik üzerine çocuğunuzun sorduğu soruları geçiştirmeyin, onlara yeterince cevap veremiyorsanız deneyimli birisinden yardım alın.
  • Erken cinsellik, olası hamilelik, hamilelikten korunma, cinsel yolla  bulaşan hastalıklar hakkında çocuğunuza yeterli bilgi verin.
  • Sürekli öğüt, ahlak dersi veren bir tutum içinde olmayın..
  • Cezalandırıcı ve tehdit edici cümleleri asla kullanmayın.
  • Aşırı kısıtlayıcı ya da aşırı özgürlükçü tutumlar içinde olmayın.
  • GEREKLİ, YETERLİ VE DOĞRU  BİLGİYİ KISA CÜMLLERLE BASİT BİR ŞEKİLDE ANLATIN.

                     KIZLARDA ERGENLİK DÖNEMİNE İLİŞKİN SORUNLAR

Erken Puberte ya da Puberte Gecikmesi: Genetik özelliklere bağlı olarak ergenlik belirtilerinin ortaya çıkma yaşı her bireyde farklıdır. Kız çocuklarında pubertenin ilk belirtileri 8-13 yaş gibi geniş bir aralıkta görülmeye başlayabilir. Meme tomurcuklanması, genital bölgede kıllanma gibi belirtilerin 8 yaşından önce başlaması erken puberteyi düşündürebilir. 13 yaşına geldiği halde hâlâ memede tomurcuklanma ve genital bölgede kıllanma belirtilerinin görülmemesi pubertede gecikmeyi düşündürmelidir. Böyle durumlarda mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

Ergenlik Gecikmesi: Bazı çocuklarda ergenlik yaşıtlarına göre biraz geç başlayıp geç tamamlanabilir. Normalde kızlarda 9-10 yaşlarında başlayan ergenlik süreci 12-14 yaşlarında tamamlanırken bazı kızlarda 12-13 yaşlarında başlayıp 14-16 yaşlarında tamamlanabilir. 16 yaşına geldiği halde ergenlik hâlâ tamamlanmamışsa bu ergenlik gecikmesi olarak değerlendirilir. Mutlaka doktorunuza başvurmalısınız.

Beslenme Sorunları:

Ergenlik döneminde büyüme ve gelişme hızı arttığı için yeterli ve dengeli beslenme çok  önemlidir. Büyüme hızındaki duruma göre çocuğunuzun beslenmesine özen göstermelisiniz. Yeterli protein, karbonhidrat ve iyi yağları almasını sağlamalısınız. Her gün süt ve süt ürünleri, et, tavuk, balık, kuru baklagil, 1- 2 adet yumurta, mevsimin taze sebze ve meyveleri, kuru yemiş gibi yiyecekleri özellikle  bu dönemde çocuğunuzun yeterli almasını sağlamalısınız.

Bu dönemde kız çocukları dış görünüşlerine daha çok özen gösterdikleri için zayıflamak amacıyla bazen yeterli ve dengeli besin almayabilirler. Bazen de bu zayıflama isteği Anorexia Nevrosa denilen aşırı kilo kaybına kadar giden bir hastalığa neden olabilir. Böyle bir durumda profesyonel bir yardım almanız gerekebilir. 

Bazı ergenler can sıkıntısı, kendine güvensizlik, arkadaş edinememe, arkadaşları ile anlaşamama gibi nedenlerle fazla miktarda ve düzensiz besin alırlar. Bu aşırı beslenme; kilo fazlalığına hatta bazen aşırı şişmanlığa (obezite) kadar giden tablolara neden olabilir. Çocuğunuza örnek olarak ona sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmalısınız.

Menstrüasyona (adet kanaması) bağlı kanamalar nedeniyle demir eksikliği anemisi, hızlı büyümeye bağlı artan kalsiyum gereksiniminin karşılanmaması sonucu kemik zayıflığı bu dönemin en belirgin beslenme sorunları arasındadır. Çocuğunuzun özellikle bu dönemde demir ve kalsiyumdan daha zengin gıdaları almasını sağlamalısınız..

İskelet bozuklukları: Skolioz (omurga eğilmesi), Kifoz (kamburluk), diz ve dirsek eklemlerinde şişlik ve tüm eklemlerde görülen büyüme ağrıları bu dönemin en belirgin iskelet bozuklukları arasındadır. Uygun duruş, bel boyun eksersizleri, günlük jimnastik ve sporla bu yakınmaların önüne geçebilirsiniz. Tüm bunlara rağmen yakınmalar giderek artan bir şekilde ısrarla devam ediyorsa doktorunuzdan yardım almalısınız.

Ergenlik Sivilceleri (Acne Vulgaris): Ergenlik hormonlarının etkisi ile yağ bezeleri ve kıl diplerinin iltihaplanması sonucu gelişir. Bazen zihinsel gerilimler, ergenlik bunalımları, sınav stresleri bu sivilceleri daha da arttırabilir. Bazı yiyecekler özellikle aşırı yağlı yiyecekler, hazır gıdalar ve çerezler de sivilcelerin artmasına neden olabilir. Bu sivilceler ergenleri  psikolojik olarak olumsuz  etkiler. Yeterli, dengeli ve sağlıklı gıdalarla beslenme, düzenli ve sakin bir yaşam, düzenli yüz temizliği, uygun kremler ergenlik sivilcelerin tedavisi için yeterlidir. Bütün bu önlemleri aldığınız halde sivilceler halen devam ediyorsa doktorunuzdan yardım almalısınız.

Hirsutismus (Ergenlik Kıllanması): Bazı kız çocuklarında androjen hormonlarının fazla salgılanması, bazen de derideki kıl foliküllerinin normal salgılanan androjen hormonlarına karşı aşırı duyarlı olması sonucu kız çocuklarının derilerinde aşırı kıllanma olabilir. Özellikle kilo fazlalığı olan kızlarda daha belirgin olan bu kıllanmada tedavi gerekmez, zaman içinde kendiliğinden geriler. Fazla kıllanma; ergeni psikolojik olarak olumsuz etkiliyorsa kozmotolojik önlemler alınabilir.

Basit Guatr (Troid bezi büyümesi): Bu dönemdebüyüme hızlı olduğu için triod bezi de büyümeyi karşılamak için bazen biraz fazla çalışır. Bu fazla çalışma bazen troid bezinin basit şekilde büyümesine neden olabilir. Bazı basit troid testleri ile (FT 3, FT 4 , TSH gibi) troid bezinin çalışması araştırılır. Bu testler normal ise tedavi gerekmez. Troid bezindeki büyüme 2-3 yıl içinde kendiliğinden geriler. İyot eksikliği olasılığına karşı özellikle bu dönemde iyotlu tuz kullanılmalıdır.

Menstrüasyon Bozuklukları (Regl-Adet  Bozukluğu): İlk menstrüasyon kızlarda ortalama 12-13 yaşlarında görülür. İlk menstrüasyonun görülmesi bazen 9-10 yaşlarında olabildiği gibi bazen de 15-16 yaşlarında da olabilir.  Menstrüasyon ortalama 28 gün ara ile tekrarlar. Menstrüasyon; ilk zamanlarda 15-20 gün ara ile olabildiği gibi 30-40 gün ara ile hatta bazen 2-3 ay ara ile bile olabilir. Tam olgunlaşma oluncaya kadar ilk bir kaç yıl böyle düzensizliklerin olması normaldir.

Disfonksionel Kanama ( Mentrüasyon Kanaması-Adet Kanaması Düzensizliği): Menstrüasyon kanamasının 8 günden uzun sürmesi, günde 10’dan fazla pet kullanmak zorunluluğunda kalınması, 21 gününden önce kanamaların tekrarlaması ya da kansızlığa neden olacak kadar ağır kanama olması  disfonksionel kanama olarak adlandırılır. Bu durum uterusun (rahimin) tam olarak olgunlaşmaması sonucu olabilir. Disfonksiyonel kanama menarştan (ilk menstruasyon) sonra kızların %40-50’sinde ilk 1 yıl, %15-20’sinde ilk 2-3 yıl sürebilir. Bazı kızlarda düzene girme daha uzun yıllar da alabilir. 18 yaşından sonra düzensizlikler devam ederse doktorunuza başvurmalısınız.

Amenore: Uzun süreli ya da hiç adet görmeme anlamına gelir. Evden ayrılma, yatılı okula başlama, sevgiliden ayrılma, uzun süreli hastalıklar, aşırı şişmanlık, ileri zayıflık bazı kız çocuklarını olumsuz etkileyerek uzun süreli adet görmeme tablosu geliştirebilir. Adet görmeme 3-6 ayı geçerse doktorunuza başvurmalısınız.

Primer dismenore (Ağrılı adet görme): Prostoglandin hormonlarının aşırı salgılanması ya da normal salgılanan prostoglandin hormonlarına rahimin (uterusun) aşırı duyarlı olması sonucu oluşan kasık ağrılarıdır. İlk Mentrüasyon (Menarş) dan sonraki ilk 1-2 yıl içinde görülme oranı %60-70 dolaylarındadır. Nonsteroid anti inflamatuarlar olarak adlandırılan İbuprofen ve naproksen gibi  ilaçlar prostoglandin üretimini baskılayarak ağrıyı azaltabilirler. Sıcak uygulama ve ağrı azaltıcı tekniklerden de yararlanılabilir.

Yukardaki basit yöntemlerle geçmeyen ileri ağrılarda doğum kontrol hapları, deriye yapıştırılan bantlar ve vajinal halka gibi hormonal kontrasepsiyon yöntemleri de ağrıyı azaltmak için kullanılabilir. Bazı vakalarda hormonal rahim içi araçlar da denenebilir. Bu hormonlar rahimden üretilen prostoglandin düzeylerini azaltarak kasılmaları, kanamayı ve ağrıyı azalttığı gibi ayrıca ileride oluşma ihtimali olan myom ve endometrozis gelişim riskini de azaltabilirler.

Lökore (Vajinal akıntı): Üreme çağındaki her kadında az miktarda şeffaf, kaygan ve kokusuz bir vaginal akıntı vardır. Normalde var olan bu vajinal sıvıya fizyolojik vajinal akıntı denir. Hormonların etkisiyle rahim ağzındaki bezlerden ve vajinadaki bezlerden salgılanan bu sıvı vajinanayı kaygan hale getirerek cinsel ilişkinin daha rahat olmasını sağlar.

Fizyolojik (normal) vajinal akıntı; yumurtlama zamanında yani iki adet kanamasının tam ortasındaki günlerde artar. Hatta bazen iç çamaşırını lekeleyecek kadar vajina dışına sıvı çıkışı gözlenebilir. Bu akıntı, tam yumurtlama gününde yumurta akı kıvamında, çekince uzayan, sümüksü ve şeffaf bir görünüm alır. Bu şekildeki vajinal bir akıntı aslında yumurtlamanın habercisidir. Miktarı ne olursa olsun, fizyolojik vajinal akıntı renksiz ve kokusuzdur. Kaşıntıya ve rahatsızlığa neden olmaz.

Madde Kullanımı ve Bağımlılık: Özelikle erkek ergenlerde daha fazla gözükse de son zamanlarda kız ergenlerde de gözlenen sigara, alkol, esrar ve buruna çekme yoluyla kullanılan maddelere bağlı bağımlılık bu dönemin en önemli sorunları arasındadır. Aile içi problemleri olan ergenlerde madde bağımlılığı daha çok gözlenir. Önce sosyal ortamlarda arkadaş etkisiyle alkol alımı şeklinde başlayan bağımlılık giderek sigara, esrar ve diğer maddelere bağımlılık şekline dönüşebilir.

Çocuğun yakın izlemi, okul ve arkadaş çevresi izlemi madde bağımlılığı oluşmasını önlemede ve tedavide çok önemlidir. Bu dönemde öğretmenlere de çok büyük bir sorumluluk düşmektedir.

Psikolojik Sorunlar: Ergenlik çağına kadar anne babanın etkisi altında kalan çocuklar; ergenliğin başlaması ile birlikte kendilerini daha bağımsız hissederler. Bu erken bağımsızlık duygusu; ergenlerde bir çok ruhsal ve davranışsal bozukluğun ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu dönemin en büyük sorunlarından birisi kimlik kargaşasıdır. Evde anne babaya, okulda öğretmene itaatsizlik, arkadaşlarla geçinememe, uyum güçlükleri, okul başarısızlıkları, cinsel davranış bozuklukları bu dönemde ergenlerde en çok görülen psikolojik sorunlar arasındadır. Özellikle erkek çocuklarda daha fazla olsa da kız çocuklarında da giderek artan bir şekilde görülen; suç işlemeye eğilim, sigara, içki, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar, kaygı, korku gibi psikolojik sorunlar yine bu döneme özgü psikolojik bozukluklar arasındadır. 

Çocuğunuzla doğumdan itibaren ergenlik dönemine kadar duygusal ve sosyal yönden iyi ilişkiler içerisinde olursanız ve bu iyi ilişkiyi ergenlik döneminde de sürdürürseniz onun daha rahat bir ergenlik dönemi geçirmesini sağlayabilirsiniz.

Ergenlerde Depresyon: Ergenlik döneminde soyut düşünme ön plandadır. Ergen kendini, ailesini, çevresini ve dünyayı daha çok sorgulamaya başlar. Bağımsızlık duygusu artmıştır. Bağımsızlıklarını ilan etmek için kurallara uymak istemezler. Ani duygusal iniş ve çıkışları vardır. Çok kolay bir şekilde yanlış olarak çevresi tarafından önemsenmediği, anlaşılamadığı yargısına varabilirler.

Ergenlik döneminde çocukların ilgileri bedenlerine daha çok yönelmiştir. Bir çok ergende kendini beğenmeme,  yüz, burun, göz gibi bazı organlarını beğenmeme gibi bulgular gözlenebilir. Aşırı sinirlilik, alınganlık, öfke, yıkıcı hareketler, saldırganlık, suçluluk duygusu, arkadaşları ile geçinememe, sevilmediklerini düşünme, her zaman zevk aldığı şeylerden zevk almama, karar vermede zorluk, aşırı kilo vermeye kadar giden bir iştahsızlık, uyku bozuklukları, konsantrasyon eksikliği,  gelecek ile ilgili abartılmış karamsarlık, ümitsizlik, kendini olduğundan daha değersiz hissetme, alkol, sigara, madde kullanımı gibi bulgulardan bir ya da bir kaçı ergenlerin bir çoğunda görülebilir. Bu bulguların 15-20 günden daha uzun sürmesi durumunda ergenlik çağı depresyonundan şüphelenilmelidir.

Yukarıdaki bulgulardan bir ya da birkaçını az ya da çok çocuğunuzda gözlemliyorsanız

ÖNCELİKLE ÇOCUĞUNUZA ÖZEL ZAMAN AYIRIN VE ONUNLA KONUŞUN.

  • Hemen endişelenmeyin çocuğunuzu anlamaya çalışın.
  • Çocuğunuzla birlikte onun da seveceği aktiviteler yapın.
  • Evde ve yakın çevrede; stres yaratabilecek olayları azaltmaya çalışın.
  • Çocuğunuza değer verdiğinizi ve onu koşulsuz sevdiğinizi her fırsatta ona hissettirin.
  • Çocuğunuzun duygularını dinleyin. Neler yaşadığını anlamaya çalışın. Olaylara onun penceresinden bakın. Empati yapın. Kendinizi onun yerine koyun.
  • Yalnızca olumsuz davranışlarını konuşmayın. Yaptığı olumlu davranışları da konuşun ve bu olumlu davranışlarından memnun olduğunuzu ona anlatın.
  • Kurallara baş kaldırmasının ergenlik sürecinin doğal bir parçası olduğunu onunla paylaşın. Oturup konuşarak kuralları birlikte bir daha gözden geçirin. Belki bazılarını esnetebilir, hatta bazılarından da tamamen vazgeçebilirsiniz. Belki de çocuğunuz bazı kuralları kendi isteği ile benimseyebilir.
  • Yapmaktan keyif aldığı aktivitelere yönlendirin.

Tüm bu önemleri almanıza rağmen; özellikle moral bozukluğu, üzüntü, hayal kırıklığı, düşük benlik duygusu, günlük aktivitelerini yerine getirememe, derslere ve çevreye ilgisizlik gibi belirtilerin 30-40 günden sonra hâlâ devam etmesi durumunda ÇOCUĞUNUZDA ERGENLİK ÇAĞI DEPRESYONU GELİŞİYOR OLABİLİR. Profesyonel bir yardım almak gerekebilir. Bunu da değerlendirmelisiniz.

Çocuğunuz sizin çocuğunuz ancak sizin kopyanız değil. Sizden farklı bir kişilik geliştiriyor. Bunu çok doğal karşılayın ve onu anlamaya çalışın. Gerektiğinde gerektiği kadar onun yanında olun. Belki de bazı şeyleri deneyerek öğrenecektir, ona bu fırsatı da tanıyın.

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

VİTAMİNLER

doktoryilmazbay Yorum yok


Vitaminler suda çözünenler ve yağda çözünenler olmak üzere ikiye ayrılır.

SUDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER

Suda çözünen vitaminler; vücut için günlük kullanımlarından arta kalanlar  idrar yoluyla vücuttan atılır. Bu nedenle bu vitaminlerin her gün vücudun gereksinimi kadar aldığımız besinlerde bulunmaları gerekir. Eğer yeterli miktarda alınamıyorlarsa dışarıdan vitamin desteği şeklinde  tamamlanmaları gerekir.

C VİTAMİNİ: Suda eriyen bir vitamindir. Güçlü antioksidan etkisiyle vücut hücrelerini serbest radikallere karşı korur. Yara iyileşmesinde gerekli kolejenlerin üretiminde rol oynar. Ayrıca vücudumuzu hastalıklara karşı korur, bağışıklık sistemimizi güçlendirir. Demirin bağırsaklardan emilimini sağlar.

Eksikliğinde; iskorbüt denilen deride döküntülerle seyreden bir hastalık gelişir. Diş etlerinde şişme ve kanamalar gözlenir. İdrarda, mide barsak kanalında kanamalar görülür. Kansızlık gelişir. Kemik mineralini yitirir ve kemik büyümesi durur.

Kaynakları: Portakal mandalina, limon, greyfurt gibi turunçgillerde yüksek oranda C vitamini bulunur. Çilek, kuşburnu, domates, lahana, patates, ıspanak, marul, yeşil biber gibi sebzelerde C vitamini yönünden oldukça  zengindir. Vücutta depo edilmez o nedenle günde en az 3 kez taze olarak alınması gerekir.

B 1 VİTAMİNİ (Tiamin): Suda çözünen bir vitamindir. Günlük aldığımız gıdaların enerjiye dönüşmesine yardım eder. Vücuttaki tüm hücrelerin gelişimi ve büyümesi için gereklidir.

Eksikliğinde; kalp ve sinir sistemi hastalıkları gelişebilir. İştahsızlık, anksiyete, bazen de çocuklarda pişikler gözlenebilir.

Kaynakları: İşlenmemiş tahıllar, kuru baklagiller, tam tahıl ekmekleri, pirinç, et, balık, karaciğer, ceviz, fındık ve yumurta gibi besinlerdir.

B 2 VİTAMİNİ (Riboflavin): Suda eriyen bir vitamindir. Günlük aldığımız gıdaların enerjiye dönüşmesine yardım eder. Antioksidan etkiye sahiptir. Kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur. Serbest radikallerin vücuda verdikleri zararı azaltır. Yaşlanmayı yavaşlatır.

Eksikliğinde; çocuklarda büyüme ve gelişme durur. Ağızda yaralar, deride kaşıntılar, soyulmalar gözlenir. Görmede azalma, gözde yanma, kızarıklıklar olabilir. Sindirim problemleri ve kansızlık gelişebilir.

Kaynakları: Süt ve süt ürünleri, yumurta, kuru baklagiller en önemli B 2 vitamini kaynaklarıdır.

B 3 VİTAMİNİ(Niasin,Nikotinik asit): Suda eriyen bir vitamindir. Karbonhidrat, yağ ve proteinlerin enerjiye dönüşmesini sağlar.

Eksikliğinde; sinir sistemi, sindirim sistemi bozuklukları ve deride simetrik yaralarla seyreden pellegra denilen bir hastalık gelişir.

Kaynakları: Et, balık, kümes hayvanları, süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller ve yeşil yapraklı sebzelerdir.

B 5 VİTAMİNİ (pantotenik asit): Suda eriyen bir vitamindir. Karbonhidrat, yağ ve proteinlerin enerjiye dönüşmesini sağlar. Sinir sisteminin ve bazı hormonların çalışmasına yardımcı olur. Anti stres vitamin olarak da adlandırılır. Kırmızı kan hücrelerinin yenilenmesini sağlar.

Eksikliğinde; bulantı, kusma, karın ağrısı, vücutta kasılma ve titremeler, deride yaralanmalar ve saçlarda dökülmeler görülür.

Kaynakları: Tüm hayvansal ve bitkisel besinlerdir.

B 6 VİTAMİNİ (piridoksin): Suda eriyen bir vitamindir. Beyin, sinir sistemi ve kan hücrelerinin yenilenmesi için gereklidir. 

Eksikliğinde:dudak kenarlarında yaralar, saçlarda dökülme, halsizlik ve iştahsızlık gözlenir. 

Kaynakları: Et, balık, sakatatlar, tahıl ve kuru baklagillerdir.

B  7 VİTAMİNİ (Biotin, H Vitamini): Suda eriyen bir vitamindir. Yağ, şeker ve amino asit metabolizmasında rol oynar. Bazı enzimlerin çalışması için çok gereklidir.

Eksikliğinde; bebeklerde saç dökülmesi, deride alerjik reaksiyonlar gözlenir. Daha büyük çocuklar ve erişkinlerde ise deride kuruma ve pullanmalar, halsizlik ve iştahsızlık gelişir.

Kaynakları:Kırmızı et, yumurta, kuru yemiş ve tam tahıllardır.

B  9 VİTAMİNİ (Folik asit): suda eriyen bir vitamindir. Amino asit ve kan hücrelerinin yapımında görevlidir. Genetik materyalin sentezi içinde çok önemli bir vitamindir. Vücutta depo edilmez, alınan besinlerden bağırsaklarda mikro organizmalar tarafından sentez edilir. Vücutta görev yapabilmesi için C vitaminine gereksinimi vardır.

Eksikliğinde; özellikle gebelerdeki hücre bölünmesinde ve olgunlaşmasında rol oynadığı için doğacak  olan bebeklerde nöral tüp defekti olarak da adlandırılan omurilik ve merkezi sinir sisteminde bozuklukları gelişir. Bu nedenle hamilelere 500-600 mcg dozda folik asidin  düzenli olarak verilmesi gerekir.  

Kaynakları: Karaciğer, her türlü sakatatlar, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve tahıllardır.

B 12 VİTAMİNİ (kobalamin): Beyin, sinir ve kan hücrelerinin oluşumunda rol oynar. DNA oluşumuna yardımcı olur. Bağışıklık sistemini güçlendirir.

Eksikliğinde: halsizlik, bitkinlik, iştahsızlık, kilo kaybı, yorgunluk, kol ve bacaklarda uyuşukluk, duyu azalması, ruhsal bozukluk ve solunum  zorluğu görülebilir.

Kaynakları: Sadece hayvansal besinlerde bulunur. Et, süt, peynir, yumurta, balık, sakatatlar en önemli B 12 vitamini kaynaklarıdır.

YAĞDA ERİYEN VİTAMİNLER

Bu vitaminlerin günlük kullanımından arta kalanları vücutta birikir. O nedenle eksikliği gibi fazlalığı da vücutta bir takım olumsuzluklara neden olabilir.

A VİTAMİNİ: Yağda eriyen bir vitamindir. Göz, kalp, böbrek ve akciğer gibi organların sağlıklı çalışmasında çok önemli bir görevi vardır. Büyüme, embriyo gelişmesi, kan yapımı ve üreme sağlığı için gereklidir. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kemiklerin, dişlerin ve derideki  epitelin sağlıklı  gelişmesi için çok gereklidir.

Eksikliğinde; özellikle çocuklar da ve hamileler de göz kuruluğu, gece körlüğü, görme kaybı gelişir. Vücut enfeksiyonlara karşı direncini yitirir. İştah kaybı, tat ve koku duyuların da azalma görülür. Derinin normal salgı yapısı bozulur ve deri yüzeyin de çeşitli düzensizlikler görülür.

Fazlalığında; kafa içi basıncında artış, şiddetli baş ağrıları ve görme sorunları gelişir. Saç dökülmesi, kemik yapımının anormal artması, karaciğer büyümesi, ciltte koyulaşma ve pullanmalar görülebilir.

Kaynakları; Havuç, kabak, koyu yeşil yapraklı sebzeler, süt ve tahıl ürünleridir.

D VİTAMİNİ: Yağda eriyen bir vitamindir. Kemiklerin temel yapı taşı olan kalsiyumun bağırsaklardan emilip kemiklere yerleşmesini sağlar. Beyin tarafından yapılan iletileri sinirler vasıtasıyla organlara ulaştırır. Fosfor metabolizmasında da çok önemli bir görevi vardır.

Eksikliğinde; özellikle kemik, diş, tırnak oluşumunda bozulmalar oluşur. Çocuklarda sık enfeksiyona yakalanma, iştah bozuklukları büyüme ve gelişme geriliği, X bacak ya da O bacak denilen bacak deformiteleri görülebilir. Daha ileri yaşlarda özellikle kadınlarda menopozda; kemik kitlesinin kaybı sonucu kolay kırıklar görülebilir. D vitamini eksikliğinde  fosfat metabolizması da bozulduğu için tetani denilen kaslarda kasılmalar da görülebilir.

Fazlalığında; böbrek fonksiyonlarında bozulma ve böbreklerde taş oluşumu gözlenebilir. D vitamini fazlalığı kan kalsiyum düzeyinde artma ve buna bağlı olarak kaslarda kramplar ve kalpte ritim bozuklukları geliştirebilir.

Kaynakları; D vitamininin ana kaynağı güneştir. Güneşten D vitamini almak için; güneşin dik geldiği öğlen saatlerinde kol ve bacaklar açık 15-20-30 dakika koruyucusuz olarak direkt güneş altında kalmak gerekir. Cam arkasından alınan güneş vücutta D vitamini sentezi yapamaz. D vitamini daha az miktarlarda karaciğer, yumurta sarısı, peynir, somon balığı, ton balığı, mersin balığı, orkinos, hamsi, sardalye ve lüfer gibi yağlı balıklarda bulunur.

E VİTAMİNİ; Yağda eriyen bir vitamindir. Çok güçlü bir antioksidan etkisi vardır. Tüm vücut hücrelerini serbest radikallere karşı korumaya yardım eder.Bağışıklık sistemini güçlendirir. Antioksidan etkisi nedeni ile kanser, kalp damar hastalıkları gibi ciddi hastalıklara karşı vücudu korur.

Eksikliğinde;vücut direncinde kırılma,halsizlik ve vücutta ödem oluşur.

Kaynakları: Her türlü bitkisel yağlar, tahıl taneleri, yağlı tohumlar, ıspanak, brokoli gibi yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagiller en önemli E vitamini kaynaklarıdır.

K VİTAMİNİ: Yağda eriyen bir vitamindir. Karaciğerden kanın pıtılaşmasını sağlayan maddelerin sentezi için gereklidir. Kemiklerin gelişmesinde çok önemli bir görevi vardır.

Eksikliğinde; durdurulamayan kanamalar ve kemik gelişmesinde gerilik görülür.

Fazlalığında; kanda pıhtılaşma problemleri gözlenir.

Kaynakları: Bitkisel yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, et, yumurta, peynir, kuru baklagiller ve balık başlıca K vitamini kaynaklarıdır.

Dr. YILMAZ BAY

Çocuk sağlığı ve hastalıları uzmanı

OMEGA 3

doktoryilmazbay Yorum yok

Halk arasındaki adıyla balık yağı olarak da adlandırılan bu fonksiyonel besinler; bazı uzun zincirli doymamış yağ asitlerinin kısa adıdır. Vücudumuz tarafından üretilmezler. Mutlaka dışarıdan  besinlerle alınmaları gerekir. Omega 3 gereksinimi anne karnında başlar ve tüm yaşam boyunca artarak devam eder.

EPA, DHA ve ALA olarak adlandırılan başlıca 3 çeşit Omega 3 yağ asidi vardır.

DHA (Dokosa Heksaenoik Asit); Çocuklar için çok önemli bir Omega 3 yağ asididir ve beyin ağırlığının %8’ini oluşturur. Çocuklarda beyin ve sinir hücrelerinde bulunarak zihinsel fonksiyonların ve sinir sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Bebeklik döneminde beyin gelişmesine, okul çağında ise okuma, anlama ve öğrenme becerilerinin gelişmesine yardımcı olur. Göz sinirlerinin gelişmesine katkıda bulunarak daha iyi bir görme sağlar.

EPA (Eicosa Pentaenoic Asit); Erişkinlerde damar ve kalp sağlığı için çok önemli bir omege 3 yağ asididir. Kanın akışkanlığını sağlayarak damar içerisinde pıhtı oluşumuna engel olur. Erişkinlerde kalp krizleri ve beyin felçlerinin oluşmasını engeller.

DHA ve EPA daha çok hayvansal kaynaklı omega 3 yağ asitleridir. Başlıca kaynakları: Anne sütü, soğuk su balıkları; özellikle uskumru, ringa, tuna balığı, somon balığı, ton balığı, mersin balığı, orkinos, hamsi, sardalye ve lüfer gibi yağlı balıklardır. Balıklar EPA ve DAH’yı deniz diplerinde bulunan alglerden ve planktonlardan sentez ederler. Süt ve süt ürünleri, karaciğer, et, yumurta gibi hayvansal ürünlerde önemli EPA ve DHA kaynaklarıdır. 

ALA (Alfa Linoleik Asit); Bitkisel kaynaklı bir omega 3 yağ asididir. Ceviz, fındık, badem, fıstık gibi kuruyemişler, kuru baklagiller, keten tohumu yağı, kenevir tohumu yağı, chia tohumu yağı, kolza tohumu yağı, kanola yağı, kuş üzümü çekirdeği, bal kabağı çekirdeği, avokado, semiz otu ve koyu yeşil yapraklı sebzeler en önemli ALA kaynaklarıdır. Ancak bu gıdalar da bulunan omega 3 yağ asidleri (ALA) direkt olarak vücutta kullanılamazlar. 

 ALA (Alfa Linoleik Asit) karaciğerde SDA’ya  (Stearidonic Asit) çevrilir. SDA da yine karaciğerde vücutta kullanılan Omega 3 olan EPA (Eicosa Pentaenoic Asit) ve DHA’ya (Dokosa Heksaenoik Asit) çevrilir.

Çocuğunuz balık ve balık ürünleri  almıyorsa da üzülmeyin. Bitkisel kaynaklardan aldığı ALA da sonunda vücutta  EPA ve DHA  ya çevrilerek onun gelişmesi için gerekli olan omega 3 ağ asidi sağlanmış olur.

EPA ve DHA hamilelikten itibaren çocuğun gelişmesinde çok önemli bir rol oynar. Özellikle DHA anne karnındaki bebeğin beyin ve  sinir gelişimi için yaşamsal bir öneme sahiptir. Beyin zarının yüzde 15-20’sini, retinanın da yüzde 30-60’ını DHA oluşturur. Hamileliğin özellikle son 3 ayında anneden bebeğe büyük ölçüde Omega-3 yağ asitleri iletilir. 

YETERLİ OMEGA 3 ALIMI ÇOCUKLARDA

  • Bağışıklık Sistemini Güçlendirir.
  • Öğrenme, konsantrasyon ve problem çözme yeteneğini arttırır.
  • Dikkat eksikliği ve hiperaktivite gelişmesini engeller.
  • Bedensel ve zihinsel Gelişimi olumlu etkiler.
  • Obezite gelişimini engeller.
  • Alerji riskini azaltır.

VÜCUTTA YETERLİ OMEGA 3 YAĞ ASİDİ YOKSA

  • Bellek ve beyin fonksiyonlarında azalma
  • Görme fonksiyonlarında azalma
  • Kanda pıhtılaşma bozuklukları
  • Bağışıklık sisteminde zayıflık
  • Trigliserid ve kolesterol seviyesinde artma
  • Deri ve mukoza fonksiyonlarında bozukluk
  • Çocuklarda büyüme geriliği
  • Egzama
  • Alerjik reaksiyonlarda artma
  • Saç dökülmesi
  • Erkeklerde üreme fonksiyonlarında bozulma
  • Kan dolaşımının olumsuz etkilenmesi
  • Tansiyon yüksekliği
  • Yara iyileşmesinde yavaşlama 

Çocuğunuz yeterince omega-3 alırsa; zihni daha berrak, zekâsı daha güçlü, gözleri daha iyi gören, bedeni daha iyi gelişen bir çocuk olur. Daha başarılı, daha zeki, daha uyanık, çevreye uyumu çok daha yüksektir.

Dr. YILMAZ BAY

Çocuk sağlığı ve hastalıları uzmanı

MİNERALLER

doktoryilmazbay Yorum yok

Mineraller doğada yaygın olarak bulunurlar. Vücudumuzun % 4 gibi küçük bir kısmını oluştururlar ancak büyüme ve gelişmemizde çok öneli görevleri vardır. Kemik, diş, kas, kan ve tüm vücut dokularında bulunurlar.

DEMİR:

Kanda oksijeni taşımakla görevli hemoglobinin yapısında yer alan çok önemli bir mineraldir. Yaşam için olmazsa olmaz bir mineraldir. Demir eksikliğine bağlı kansızlık yani ANEMİ en çok görülen anemi cinsidir.

Eksikliğinde; halsizlik, bitkinlik, yorgunluk, baş dönmesi, kalpte çarpıntı görülür. İleri demir eksikliğinde küçük çocuklarda toprak yeme, kağıt yeme, paslı demirleri yalama gibi belirtiler gözlenir. Eğer zamanında tedavi edilmezse gelişme geriliği de görülebilir.

Kaynakları: Kırmızı et, deniz balığı, organik ya da gezinen tavuk eti, köy yumurtası, kuru baklagiller, karaciğer, kuru yemişler en önemli demir kaynaklarıdır. Yeşil yapraklı sebzeler, limon, portakal, mandalina gibi turunçgiller; demirin bağırsaktan emilimini artırdıkları için beslenmemizde çok önemli bir yere sahiptirler

KALSİYUM:

İnsan vücudunda en çok bulunan çok önemli mineraldir. Kalsiyumun %99’u kemiklerde ve dişlerde bulunur. %1’i ise kan ve diğer dokularda depolanır. Kasların çalışması, kanın pıhtılaşması, kemik, diş sağlığı ve sinir sisteminin düzenli çalışması için çok gerekli bir mineraldir.

Eksikliğinde; kemik erimesi, diş çürümesi, saç ve tırnaklarda kırılma, kas ve eklem ağrıları görülür. Küçük çocuklarda raşitizm denilen kemik zayıflığı buna bağlı geç oturma,geç yürüme, gelişme geriliği ve sık solunum yolu enfeksiyonları görülebilir.

Kaynakları: Süt, yoğurt, peynir, yumurta, tereyağı, balık, kuru baklagiller, fındık, ceviz, badem gibi kuru yemişler en önemli kalsiyum kaynaklarıdır.

FOSFOR:

Kalsiyumdan sonra vücutta en çok bulunan mineraldir. Vücuttaki fosforun % 90’ı kemik ve dişlerde,%10’uda vücudun diğer sıvılarında bulunur. Hücrelerdeki DNA ve RNA’nın temel taşıdır. Kemik ve dişlerin güçlenmesinde, kalp ve böbreğin iyileşmesinde, hormonal dengenin sağlanmasında çok önemli görevleri vardır. Vücut sıvılarının asit ortama dönüşmesini engeller. Hücre içi ve dışı sıvıların dengede tutulmasını sağlar.

Fosforun vücutta görevini yerine getirmesi için D vitamininin de vücutta yeterli düzeyde bulunması gerekmektedir.

Eksikliğinde; kemik ve dişlerde zayıflık, kalp ve sinir sisteminde bozukluk, kaslarda yorgunluk ve zayıflık görülür.

Kaynakları: Süt ve süt ürünleri, et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, işlenmemiş tahıl ürünleri, yağlı tohumlar ve deniz ürünleri en önemli fosfor kaynaklarıdır.

MAGNEZYUM:

Kemik gelişimi, kalp sağlığı, hücre yapısı, hormon dengesi, kalp ve iskelet sistemi için gerekli bir mineraldir. Cildin, saçların, tırnakların daha güçlü olmasını sağlar. Sinir sisteminin çalışmasında önemli görevleri vardır. Vücutta kalsiyum, C vitamini, sodyum gibi maddelerin etkin bir şekilde çalışmasına yardımcı olur. Sinir sisteminin çalışmasında çok etkin bir mineral olduğu için ANTİ STRES vitamini olarak da adlandırılır.

Eksikliğinde; kalp, beyin, böbrek fonksiyonlarında bozukluk görülür. Uyku problemleri, halsizlik, yorgunluk, kas kasılmaları en çok görülen eksiklik belirtileridir.

Kaynakları: Yumurta, et, koyu yeşil sebzeler, kuru baklagiller, yağlı tohumlar ve tam tahıl içeren yiyecekler en önemli magnezyum kaynaklarıdır. 

ÇİNKO:

Vücuttaki tüm organlarda ve kemiklerin  yapısında bulunur. Protein sentezinde, kalp ve beyin fonksiyonlarının yerine getirilmesinde, hücre metabolizmasında görevli temel bir mineraldir. Hücre onarımı, büyüme ve gelişme, bağışıklık sistemi ve üreme işlevleri için yaşamsal öneme sahiptir.

Eksikliğinde; çocuklarda büyüme ve gelişmede gerileme, yetişkinlerde üreme fonksiyonlarında azalma görülür. Saç dökülmeleri, halsizlik, bağışıklık sisteminde zayıflık, dikkat eksikliği belli başlı eksiklik belirtileridir.

Kaynakları: Kuru baklagiller, et, karaciğer, yumurta, fındık, ceviz, badem gibi kuruyemişlerdir. Susam, mantar, ıspanak, deniz ürünleri ve tam taneli tahıllar da önemli çinko kaynaklarıdır.

İYOT:

Vücutta toplam olarak 15-20 mg olan iyodun %70’i tiroit bezinde, %30’u ise  diğer dokular da bulunur. İyodun büyüme, gelişme, sinir sisteminin çalışması ve üreme işlevlerinin yerine getirilmesinde çok önemli görevleri vardır. Tiroit bezinin çalışması için iyoda  mutlak gereksinim vardır.

Eksikliğinde; toprakta ve suda yeterli İyot olmaması durumlarında (özellikle; Karadeniz, Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde) basit guatr dediğimiz hastalık görülür. Bu hastalıkta; tiroit bezinin fazla çalışmasına bağlı; boynun ön kısmında gırtlak bölgesinde hafiften çok ileri boyutlara kadar değişen şişlikler görülebilir. İyot yetersizliği olan kadınlarda düşük, erken doğum, ölü doğum, düşük doğum ağırlığı olan bebek doğurma ya da hamile kalamama gibi sorunlarda sık görülür. İyot eksikliği ileri derecede olan annelerden doğan bebeklerde ise kretenizm denilen büyüme ve gelişme geriliği görülebilir. Yine bu annelerin bebeklerinde sağırlık, dilsizlik, şaşılık, aşırı kilo artışı, zihinsel yetersizlik, zeka geriliği gibi belirtiler de görülebilir.

Kaynakları: Süt, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, deniz ürünleri, doğal içme suları, ıspanak, kabak gibi besinlerdir. Toprak ve suda iyodun az olduğu bölgelerde; tuza iyot eklenmesi eksikliği önlemede çok önemli bir yoldur.

FLOR:

Dişlerin ve kemiklerin yapısında bulunur. En önemli görevi diş çürüklerini önlenmesidir.

Eksikliğinde:diş çürükleri ve kemik erimesi olurken fazlalığında da diş çürümesi ve kemik erimesi gözlenir.

Kaynakları: Besinlerdeki flor yetiştiği toprağın flor içeriğine bağlıdır. Florun esas kaynağı sudur. Deniz ürünleri ve çayda da flor bulunur. İçme sularındaki flor miktarı 0,7-1,2 mg/L arasında ise flor yeterlidir denilebilir. 0,7 mg/L altında diş çürükleri daha sık gözlenir. 2 mg/L üzerinde ise dişlerde sarımsı kahverengi lekeler görülebilir. Bu belirtiye florozis denir.

ELEKTROLİTLER

SODYUM VE KLOR

Sofra tuzu olarak da adlandırılan sodyum ve klor hücre dışı sıvılarda  bulunurlar. Hücre dışında ki sıvı miktarını dengede tutarak hücrelerin normal çalışmasının sürmesini sağlarlar.

Eksikliğinde; halsizlik, çabuk yorulma, baş ağrısı, bulantı, kusma, sinirlilik, kaslarda kramplar, titreme gibi belirtiler gözlenir. Sodyum ve Klor eksikliği erişkinlerde aşırı terleme sonucunda görülürken çocuklarda  aşırı ishal ve kusma sonucu görülür.

Fazlalığı: Sodyum ve klorun aşırı tüketiminde hipertansiyon, kalp hastalıkları daha sık görülür, felç riski artar. Sodyum için günlük maksimum tüketim: 2,3 gr/gün yani 1 çay kaşığı kadar olmalıdır.

Kaynakları: En önemli kaynağı sofra tuzudur. Sodyumun %40’ı, Klorun %60’ı sofra tuzundan alınır. Ekmek, çerez, et, margarin, tereyağı, sofra yemekleri ve işlenmiş gıdalarda da önemli miktarda sodyum ve klor vardır. 

POTASYUM

Hücre içi sıvıda bulunur. Hücreye sıvı ve besin taşınmasında çok önemli bir görevi vardır. Hücre içi ve dışı sıvı dengesinin sağlanmasını kontrol eder.

Eksikliğinde; hipertansiyon, kalp damar hastalıkları ve felç gibi sinir sistemi hastalıkları gelişebilir. Hipertansiyon riski olan tuza duyarlı çocuklarda sodyum alımını kısıtlayıp, potasyum alımını arttırmak gerekir.

Kaynakları: Meyveler, koyu yeşil sebzeler, kök sebzeler, domates, kuru baklagiller, süt ve süt ürünleri, et ve kuru yemişler belli başlı potasyum kaynaklarıdır.

Dr. YILMAZ BAY

Çocuk sağlığı ve hastalıları uzmanı

BEBEKLERDE LAKTOZ İNTOLERANSI

doktoryilmazbay Yorum yok


LAKTOZ; Anne sütü ve diğer tüm memelilerin sütünde bulunan ve memeli yavrusunun  temel enerji kaynağı olan bir besindir. Tüm memeli sütleri içinde en yüksek laktoz oranı anne sütündedir. İnsanlardaki ileri beyin işlevleri işte bu yüksek laktoz oranı sayesindedir. 

Anne sütü ile alınan laktoz ince bağırsaklarda bulunan laktaz enzimi adı verilen bir enzimle parçalanarak glikoz ve galaktoz adlı iki basit şekere ayrılır ve vücut ancak bu şekerleri enerji kaynağı olarak kullanabilir. 

Laktaz enzimi eksik olduğunda; laktoz ince bağırsaklarda parçalanıp emilemez ve kalın bağırsaklara kadar değişikliğe uğramadan yoluna devam eder. Bu yolculuk sürecinde bağırsaklardan daha fazla su ve vücut için gerekli  bazı maddeleri de  emerek kalın bağırsağa ulaştırır. Laktoz  kalın bağırsaklarda bakteriler tarafından mayalanma işlemine uğrar. Sonuçta ortaya çıkan hidrojen gazı ve asit çocuklarda; gaz, şişkinlik, ishal, bol sulu köpüklü, kötü kokulu dışkılamaya neden olur.

Laktoz eksikliğinin iki çeşidi vardır 

1- Tam laktoz eksikliği

Laktaz enziminin doğuştan hiç olmaması ile karakterize olan bu hastalık çok az görülen genetik bir durumdur. Doğumdan hemen sonra acil özel bakım ve beslenme gerektirir. Daha çok yeni doğan yoğun bakım bölümünü ilgilendirir.

2-Kısmi laktoz eksikliği

Çocuklarda en çok görülen kısmi laktoz eksikliği Türk toplumunun %10-25 gibi büyük bir kısmında görülür. Bu eksiklik Türklerin insanlığa armağan ettiği en büyük buluş olan yoğurdun bulunmasının başlıca nedenidir.

LAKTOZ İNTOLARENSINDA BELİRTİLER

Anne sütü ile beslenen bebeklerde laktaz enzimi eksikliğinin derecesine göre anne sütü alınmasından 30-60-90-120 dakika gibi bir süre içerisinde gözlenen bu belirtiler 

  • Şiddetli kramp şeklinde karın ağrısı
  • Karında şişlik, gerginlik
  • Geğirme
  • Mide bulantısı, kusma
  • Gürültülü, sarı, bol sulu, bazen yeşil, bol köpüklü, kötü kokulu, gazlı gaita çıkarma
  • Gaita içinde sindirilmemiş süt topakları
  • Çocuğun bez bölgesinde geçmeyen pişikler 
  • İlerleyen olgularda bazen de iştahsızlık ve kilo kaybı görülebilir. 

TANI

Gaitada Reduktan madde araştırılması: Gaitada reduktan madde bakılır. Miktarı >0,5 mg/dL üzerinde ise test pozitif kabul edilir. Ancak anne sütü ile beslenen 4 ay altı çocuklarda dışkı asidiktir ve reduktan made + olabilir. O nedenle bu test küçük çocuklarda yanıltıcı olabilir.

Soluk testi: Çocuğa laktoz içeren bir gıda verildikten sonra nefeste hidrojen gazı ölçülür. Hidrojen gazındaki yüksekliğin derecesine göre laktoz intoleransı tanısı koyulabilir. Ancak 3-4 aylık oluncaya kadar çocuklarda hidrojen gazı yüksekliği gülebilir o nedenle bu test küçük çocuklarda yanıltıcı olabilir.

Bağırsak Biopsisi: Kesin tanı  biopsi denilen bağırsaklardan alınan parçanın mikroskobik incelenmesi ile konulur ancak girişimsel bir işlem olduğu için bu çocukluk yaş grubunda pek önerilmez.

Laktoz tolerans testi: Çocukta açlık kan şekeri ölçülür sonra çocuğa laktoz içeren bir sıvı içirilir. Daha sonra 30-60-90-120 dakikalarda kan şekeri ölçülür. Kan şekeri yükselmiyor ise laktoz intoleransı düşünülür. Ancak bu teste büyük çocuklarda  yapılabilir.

Çocuklarda laktoz intoleransı tanısı; daha çok klinik bulgular ile konulur. Çocuğun yakınması, ailenin gözlemi, gaitadaki değişiklikler, genital bölgedeki pişik gibi belirtilerin doktor tarafında gözlenmesi tanı için çok daha değerlidir. 

TEDAVİ

Laktoz intoleransı tanısı alan ve ANNE SÜTÜ ile beslenen bebeklerde: ANNE SÜTÜ ASLA KESİLMEMELİ VE ANNEYE LAKTOZU KISITLAYAN BİR DİYET VERİLMEMELİDİR.

(Laktoz intoleransı ile çok karışan inek sütü protein alerjisinde; anne sütü kesilmez ancak anneye süt ve süt ürünlerini içermeyen bir diyet programı önerilir.)

Laktaz enzimi eksikliğinin derecesine göre bir tedavi programı  ayarlanmalıdır.

  • Anne sütü ile beslenen 4-6 aya kadar olan bebeklerde her emzirmeden önce LAKTAZ enzimi içeren bir ürün doktorun önerileri doğrultusunda bebeğe 4-6 damla verilir. Bu enzim preparatı ısıya duyarlı olduğu için mutlaka buzdolabında saklanmalıdır.
  • Mama ile beslenen çocukta laktozsuz bir mama ile beslenmeye devam edilmelidir.
  • Anne sütü+Ek besin alan 6 ay üstü çocuklarda; anne sütü ile beslenmeye davam edilir. İnek sütü yerine laktoz yükü daha az olan yoğurt, kefir ya da laktozsuz süt verilebilir. Diğer ek besinler ayına uygun olarak başlanır.

İleri laktoz intoleransı olan daha büyük çocuklar ve erişkinler aşağıdaki yiyecekleri tüketirken de dikkatli olmalıdırlar:

Yoğurt, kefir, peynir gibi gıdalarda bulunan probiotik adı verilen bakteriler bu gıdalardaki laktozu büyük oranda glikoz ve galaktoz adlı 2 basit şekere ayırır. O nedenle bu gıdaların sindirimleri işlenmemiş süte göre daha kolaydır.

Laktoz intoleransı olan kişilerin dikkat etmesi gereken gıdalar:

  • Süt
  • Tereyağı
  • Margarin
  • Peynir
  • Peynir altı suyu
  • Süt tozu
  • Kaymak

Krema gibi gıdalar yüksek oranda laktoz içermektedirler. İleri laktoz eksikliği olanlar bu gıdaları tükememelidirler.

Daha az miktarda laktoz içeren gıdalar:

  • Her türlü işlenmiş pastane ürünleri, börekler, çörekler, tatlılar
  • İşlenmiş kahvaltılık tahıllar, kahvaltılık içecekler
  • Hazır patates püreleri ve cipsler
  • Hazır çorbalar
  • Tüm şekerleme ve işlenmiş çerezler
  • Tüm hazır bisküviler, kekler
  • Her türlü kremalar
  • Bazı ilaçlarda da koruyucu olarak laktoz bulunur.

Laktoz alerjisi olanlar dışarıdan aldıkları tüm ürünlerde; süt, laktoz, peynir altı suyu olup olmadığına bakıp ona göre tüketmelidirler.       

                                                                                                                                          Dr. YILMAZ BAY

            Çocuk sağlığı ve hastalıları uzmanı

ÇOCUKLARDA DÜŞME SONUCU OLUŞAN TRAVMALAR

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuklar hayatlarının bir devresinde; bir ya da bir çok kez düşme problemi ile karşılaşabilirler. Özellikle 3 ay – 3 yaş arası çocuklarda korunma ve denge mekanizmaları tam gelişmediği için düşme problemi daha çok görülür. Çocuklarda bu düşmeler sonucu oluşan travmalar genellikle ciddi bir sağlık problemine neden olmaz.

Yüksekten ya da koşarken, yürürken düşme sonucu olan çocukluk çağı travmaları genel de hafif travma grubun da yer alırlar. Çocuklarda travma sonrası en çok görülen; kol ve bacaklardaki çatlaklar, kırıklar yaş ağaç kırığı şeklinde oldukları için ve genelde kısa sürede kendi kendine kaynadıkları için önemli bir sağlık sorununa neden olmazlar. Kafa travmaları da; kemiklerin birleşme yüzeyleri çocuklarda tam kapanmadığı için travmalarda esneklik yeteneğinden dolayı ciddi bir probleme neden olmaz.

ÇOCUĞUNUZ DÜŞTÜ İSE

  • PANİK YAPMAYIN
  • Öncelikle çocuğunuzun üzerindeki tüm kıyafetlerini çıkartın.
  • Açık yara, kanama var mı?
  • Vücudun herhangi bir yerinde şişlik, kızarıklık, morluk var mı?
  • El, kol ve bacaklarda sıra dışı bir değişiklik var mı? 
  • El, kol, bacaklar ya da vücudun herhangi bir yerin de hareket sınırlılığı var mı? Sakince kontrol edin.

ÇOCUĞUNUZDAKİ BULGULARIN DURUMUNA GÖRE AŞAĞIDAKİ İŞLEMLERİ UYGULAYABİLİRSİNİZ.

  • Travmalardan sonra çocuğunuzu mümkün olduğunca sakin bir ortamda; aşırı hareketlerini kısıtlayarak bir süre  dinlendirmeye çalışın.
  • Vücutta kanayan bir yer varsa o bölgeyi steril gazlı bezle sarın ya da üzerine bastırarak tampon uygulayıp öncelikle kanamayı durdurun.
  • Eğer açık bir yara varsa o bölgeyi temiz bir su ile yıkayın.
  • Vücutta şişlik yada morluk varsa o bölgeye 10 dakika süre ile bir beze sarılmış buz uygulayın. Şişlik ve morluk olduğu sürece buz koyma işlemin 2-3 saat ara ile birkaç kez tekrarlayabilirsiniz.

DÜŞME SONUCU OLAN TRAVMALARDA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALISINIZ?

  • Bebeğinizin anlamsız uzun süren şiddetli ve tiz bir sesle ağlamaları varsa ve bir türlü sakinleşmiyorsa 
  • Uyanık olması gereken zaman dilimin de uykuya meyli varsa ve her zamankinden çok daha uzun süreli uyuyorsa
  • Bilinç bulanıklığı, bilinç kaybı ve anlamsız konuşmaları  varsa
  • Ağzından, burnundan, kulağından kan ya da sarı, beyaz, kirli renkte bir sıvı geliyorsa
  • Tekrarlayan fışkırır tarzda şiddetli kusmaları varsa (Çocuklar genelde düşme sonucu bir iki kez kusabilirler bu çok önemli değildir)
  • Göz bebeği boyutları eşit değilse
  • Bulanık görme, çift görme ya da görme kaybı varsa
  • Işığa ve sese duyarlıysa
  • Kol ve bacaklarda güçsüzlük varsa
  • Yürüyen çocuklarda yürüme bozukluğu, denge kaybı varsa
  • Daha büyük çocuklarda baş ağrısı ve baş dönmesi yakınmaları varsa
  • Etrafa karşı ilgisizse, emme ve yeme bozukluğu varsa
  • Gözlerde kayma, el kol ve bacaklarda kasılma titreme gibi havale bulguları varsa

En kısa sürede en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız.

Yukarıdaki bulgulardan herhangi biri yoksa genelde ciddi bir problem yoktur. Normal beslemesini ve uyku düzenini devam ettirin. Çocuğunuzu sakince 24-48 hatta 72 saat gözleyin.


Kazasız günler dileğiyle

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 


ATOPİK DERMATİT

doktoryilmazbay Yorum yok

(ALERJİK EGZAMA)

Atopik dermatit (AD); halk arasındaki deyimi ile alerjik egzama olarak da adlandırılır.Çocuklarda %2-10 oranında görülen AD tekrarlayan, süreğen kaşıntılı döküntülerle seyreden, en sık görülen deri hastalığıdır.

Atopik Dermatit (AD) görülmesinde genetik ve çevresel etkenler çok önemlidir. Atopik Dermatit tanısı konan çocukların %60-70 kadarının ailesinde alerji öyküsü vardır.

Atopik Dermatitte deriyi koruyan dış tabaka normal koruma görevini yerine getiremez. Deri elastikiyetini kaybetmiştir.Deriden su kaybı normalden fazla olur. Dış ortamdaki yabancı maddeler deriden kolayca içeri girer. Derideki sinir uçlarının  hassaslaşması sonucu gelişen kaşıntı deri sağlamlılığını daha da  bozar.

Atopik Dermatit oluşumunu kolaylaştıran nedenlerin başlıcaları; deriyi uyaran alerjenler, terleme, derinin kuruması, enfeksiyon, bazı döküntü yapan hastalıklar, deriyi uyaran  yün, naylon, akrilik, parfüm ve parfümlü ürünler, kozmetikler, sabunlar, temizlik maddeleri, alkol içeren ürünler, boyalar ve boyalı ürünlerdir.

Atopik Dermatit bulgularında üç evre vardır:

Akut dönem (İlk dönem): Deri devamlılığı bozulmuştur. Deride kızarıklık, şişlik, içi su dolu küçük kabarcıklar vardır. Deriden sızıntı şeklinde akıntılar ve deri üzerinde kabuklaşmalar görülür. Deri ıslak ve nemlidir. Kaşıntı belirgindir.

Subakut dönem (Orta önem): İlk dönemdeki bulgulara ek olarak deride pullanma, kalınlaşma ve dökülmeler gelişmiştir.

Kronik dönem (Geç dönem): Deri kalınlaşması, soyulma, soyularak dökülme belirgindir. Kaşıntı daha da çok artmıştır.

ATOPİK DERMATİT BULGULARI

Süt çocukluğu döneminde; en çok yüz, saçlı deri, kulak arkası, kol ve bacakların dış yüzeylerinde görülür.

Çocukluk döneminde (12-24 ay arası); boyun ve bileklerin iç yüzünde, popo bölgesinde, alt kısımlarında görülür.

Okul çocukluğu döneminde; dirsek ve diz bölgelerinde, yüzde, boyunda ve gövdenin üst kısmında daha sık görülür. Bazen sadece ellerde de görülebilir.

İleri yaşlarda deride kalınlaşma ve kaşıntı bulguları daha belirgindir.

ATOPİK DERMATİT TE KORUNMA

AD; uzun seyirli, duraklama ve alevlenmelerle seyreden süreğen bir hastalık olduğu için  öncelikle korunma önemlidir. Kaşıntıyı uyaran tüylü, yünlü, kürklü, elyaf ve sentetik kumaşlar yerine pamuklu kumaşlar tercih edilmelidir. Özellikle iç giysiler olmak üzere çamaşırlar, elbiseler, yatak, yorgan ve yastık kılıfları özel hassas deterjanlarla yıkanmalı, çok iyi durulanmalı, içerde kurutulmalı hatta mümkünse kurutma makinesi ile kurutulmalıdır.

Küçük çocuklarda kaşınma ve vücutta oluşabilecek çizikleri önlemek için  tırnaklar kısa kesilmeli, ellerine uygun eldiven ve ayaklarına çorap giydirilmeli. Özellikle küçük çocuklarda lezyonlu ve kaşıntılı bölgeler kapatılmalı.

Çocuğun fazla giydirilmesi, bulunduğu ortamın sıcaklığının fazla olması çocukta terlemeye neden olarak kaşıntıyı artırır, buna dikkat edilmelidir.

AD’de bazı olgularda diyet önemli olabilir (%20). İnek sütü, yumurta, yer fıstığı, buğday, kuru baklagiller, turunçgiller başta olmak üzere bazı meyveler ve kabuklu deniz ürünleri başta olmak üzere tüm deniz ürünleri Atopik Dermatit bulgularını arttırabilir. Buna dikkat edilmelidir.

ATOPİK DERMATİTTE TEDAVİ

AD’de önce kaşıntı kontrol altına alınmalıdır. Bunun için öncelikle antihistaminikler ve mümkünse sakinleştirici etkisi olan 1. kuşak antihistaminikler kullanılmalıdır. Ortam ısısı düşürülmeli, klima kullanılmalı, ince ve  pamuklu giysi giydirilerek terleme engellenmelidir.

Tedavide temel yaklaşım derinin nemlendirilmesidir. Hafif şiddetteki hastalarda gün içerisinde 2-3 kez sürülen nemlendiriciler yeterlidir. Nemlendiricileri sabah-akşam ve banyodan hemen sonra, deri kurumadan, nemli iken tüm vücuda sürülmelidir.

Çok şiddetli kaşıntı ve döküntüleri olan hastalarda her gün ya da gün aşırı banyo yaptırılmalı. Duş şeklinde değil küvette 15-20 dakika süren banyolar tercih edilmeli. Banyodan hemen sonra deri nemli iken ince bir tabaka halinde deriye nemlendirici uygulanmalıdır. 

Deride akıntılı kaşıntılı lezyonlar varsa doktor kontrolünde 3-5 günü geçmeyecek şekilde kısa süreli  kortizonlu ilaçlardan yaralanılabilir. 

KORTİZONLU İLAÇLAR ASLA DOKTOR KONTROLÜ DIŞINDA KULLANILMAMALIDIR. 

                                                                                                                                                                Dr. YILMAZ BAY

            Çocuk sağlığı ve hastalıları uzmanı

AKUT RİNOSİNÜZİT

doktoryilmazbay Yorum yok

         Sinüsler; burun, yüz ve alnın iki tarafında bulunan içi hava dolu keseciklerdir. Etmoid ve maksiller sinüsler doğumda gelişmiştir. Sfenoid sinüs 5 yaşında, frontal sinüs 6 yaşında gelişmeye başlar. Bunlardan en büyüğü olan ve çocuklarda en fazla hastalığa neden olan Maksiller sinüsler; burnun iki tarafında kapakçıkları ile burun boşluğuna açılırlar. Solunum havasını nemlendirir, ısıtır. Başın ağırlığını hafifletir. Ses rezenonsına yardımcı olurlar.

         Çocuklarda Akut Rinosinüzit deyince burun ve Maksiller sinüslerin birlikte enfekte olmalarını anlıyoruz. Burunu döşeyen epitel ile maksiller sinüs içindeki kesecikleri döşeyen epitel bir devamlılık içindedir. Çocuklarda Maksiller Sinüs tek başına iltihaplanmaz. Burundaki enfeksiyon yapan mikroplar zamanla ilerleyerek sinüslere geçer ve orada çoğalarak enfeksiyona neden olurlar o nedenle hastalığa Rinosinüzit adı verilir. 

         6. aydan itibaren çocuklarda Rinosinüzit görülebilir. Çocukluk yaş grubunda sinüslerin anatomisi yetişkinlerin yapısına benzemekle birlikte hacim olarak onlardan daha küçüktür. Bu küçüklük ve çocukların sık solunum yolu enfeksiyonu geçirmesi  Rinosinüzit oluşumunun en önde gelen nedenleri arasındadır.

Sinüzit; çocuklarda ciddi kafa içi komplikasyonlarına yol açması, tekrarlayan  sinobronşial enfeksiyonlarına neden olması, çocuklarda gelişim bozukluğu yapması riski nedeni ile çok önemlidir. Çocuğun yaşam kalitesini ve uyku düzenini bozar. Okul başarısını olumsuz etkiler. İştahını da olumsuz etkileyerek vücut direncinin kırılmasına ve gelişme geriliğine neden olabilir. 

                                     SİNÜZİTE NEDEN OLAN EN ÖNEMLİ FAKTÖRLER

  • Sık geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonları
  • Alerjik Rinit (Çocuklarda en sık görülen Otorinosinüzit nedenleri arasındadır. Sinüzitli çocukların %60-80’inde zeminde alerji saptanmıştır.)
  • Adenotonsiller hipertrofi (Geniz eti ve bademcik büyüklüğü; Burun boşluğunu ve sinüslerin ağzını daraltarak sinüzit oluşumuna neden olabilirler.)
  • Gastroözefagialreflü (GÖR; mide içeriğinin özellikle geceleri ağızdan geri gelerek solunum yollarının düzenini bozması sonucu sinüzite neden olan faktörler arasındadır.      
  • Bağışıklık yetmezliği   
  • Genetik kökenli burun eğrilikleri
  • Dudak ve damak yarıkları
  • Burun polipleri
  • Burun içinde yabancı cisim (Burunda hava yolunu tıkayarak tekrarlayan sinüzit oluşumuna zemin hazırlarlar.)
  • Saçların ıslak bırakılması
  • Rüzgarda kalma
  • Soğukta çalışan klimanın karşısında kalma
  • Soğuk havalarda özellikle başın ve boyun kaslarının korunmaması 

RİNOSİNÜZİTTE TANI

        Çocuklarda sinüzit tanısı iyi bir aile hikayesi alınması ve iyi bir klinik muayene ile koyulabilir. Çocuklarda akut Rinosinüzitte sinüs grafisi çekilmesine gerek yoktur. Yine çocuklarda sinüslerden kültür alınamaz ve sinüslerin endoskopik muayenesi yapılamaz.

Eğer çocukta öksürük 10 günü geçti ise ve giderek artıyorsa, öksürükle birlikte birden 39-40 dereceye çıkan ateş oldu ise, burundan aşağıya, genizden arkaya doğru koyu, yapışkan, kötü kokulu bir akıntı varsa, geceleri artan bir öksürük varsa sinüzitten şüphelenilmelidir. 

        Çok küçük çocuklarda huzursuzluk tek başına sinüzit belirtisi olabilir. Daha büyük çocuklarda büyüklere benzer şekilde baş ağrısı, yüz ağrısı, dişlerde ağrı, kulak ağrısı, kulakta basınç ve dolgunluk hissi, burun kanaması, ağızda koku ve tat alma bozukluğu, ses kısıklığı, mide bulantısı, derslerde başarısızlık, uyku bozukluğu, davranış bozukluğu görülebilir. Gece öksürüğü belirgindir. Sabahları şiddetli öksürük sonrası kusma karakteristiktir.

         Fizik muayenede; burun tıkanıklığı ya da koyu sarı-kötü kokulu bir burun akıntısı, genizden arkaya doğru bir akıntı sinüziti düşündüren bulgular arasındadır.

Alerjik problemi olan çocuklarda burun ve genizde tıkanıklık, göz altında morarma gözlenebilir. 

RİNOSİNÜZİTTE TEDAVİ

        Akut Rinosinüzit hiç tedavi edilmese bile %40-60 oranında kendiliğinden iyileşen bir hastalıktır. Hangi hastanın doğal iyileşme sürecine bırakılacağı, hangi hastada ilaç tedavisi uygulanacağına doktorunuz karar verecektir. 

        Akut Rinosinüzitte Tedavide; 10-15 gün süre ile antibiyotik kullanmak gerekir. Amoksisilin, Amoksisilin-Klavulanik asit içeren bir antibiyotik başlangıç tedavisinde önerilebilir. Tekrar eden Rinosinüzit olgularında Sefalosporin grubu bir ilaçla tedaviye başlanmalıdır. Ağızdan yeterli ilaç almayan çocuklarda enjeksiyon şeklinde sefalosporinlerle kullanılabilir. 

        Akut Rinosinüzit tedavisinde burun damlalarıyla burnun açılması çok önemlidir. Tedavinin başlangıcında ilk 3-5 gün süre ile her 3-4 saatte bir serum fizyolojik içeren burun damlaları, buruna damlatılarak solunum yolu açılmalıdır. 2 yaş üstü çocuklarda 2-3 gün süre ile dekonjestan içeren burun damlaları kullanılabilir.

        Akut Rinosinüzit tedavisinde; zeminde alerji varsa antihistaminikler kullanılabilir. Yine dekonjestanlar, mukolitikler, buhar tedavisi hastanın durumuna göre doktorunuzun önerileri doğrultusunda kullanılabilir. Bu ilaçların rutin kullanımda yeri yoktur.

RİNOSİNÜZİTTE KORUNMA        

Korunmanın birinci şartı; çocuğun bulunduğu ortamda asla sigara içilmemelidir.

  • Çocuklar en az 6 ay tek başına anne sütü almalıdır.
  • 6 aydan sonra anne sütüne ek olarak uygun ek gıda başlanmalı ancak  emzirme 2-3 yaşına kadar sürdürülmelidir.
  • Çocuklar yatarak emzirilmemeli ve yatarak beslenmemelidir. Mümkün olduğunca dik emzirilmeli ve beslenmelidir.
  • Yalancı meme alan çocuklarda uykuya daldığında yalancı meme ağzından çıkartılmalıdır
  • Çocukların yeterli ve dengeli beslenmesine özen gösterilmelidir.
  • Çocuğun bulunduğu çevre koşulları düzeltilmeli, üst solunum yolu enfeksiyonunu azaltacak önlemler alınmalıdır.
  • Çocuğun bulunduğu çevrede temizlik koşullarına özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar mümkün olduğu kadar kalabalık yerlerden uzak tutulmalıdır.
  • Çocuklar mevsim şartlarına uygun giydirilmeli, özellikle soğuk aylarda çocukların giyimine daha çok özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar mümkün olduğu kadar sıcak aylarda soğutmada çalışan klimadan uzak tutulmalıdır.
  • Çocukların sağlık kontrolleri ve aşıları zamanında yaptırılmalıdır.

DR.YILMAAZ BAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

ORTA KULAK ENFEKSİYONU (AKUT OTİTİS MEDİA=AOM)

doktoryilmazbay Yorum yok

        Akut Otitis Media (AOM); dış kulak yolu ile iç kulak yolu arasında kalan orta kulak boşluğunu döşeyen mukoza adı verilen döşeyici örtünün iltihaplanmasına Akut Otitis Media (AOM) denir. Dış kulakla orta kulak arasında bulunan orta kulak zarı orta kulak içindeki Örs, Çekiç ve Üzengi kemikleri ile iç kulağa bağlanır. Orta kulak boşluğu östaki borusu adı verilen bir tüple burun ve genize açılır. Orta kulağın havalanması ve temizlenmesi bu tüp ile sağlanır. Normalde orta kulak hava ile doludur. Basit üst solunum yolu enfeksiyonu yapan mikroplar burnu kulağa bağlayan bu Östaki tüpü aracılığı ile burundan orta kulağa geçerek orada enfeksiyona neden olurlar. Orta kulağa geçen mikroplar mukoza denilen iç zarda üreyerek iç örtüyü şişirirler. Bu şişme sonucu östaki borusu tıkanır. Östaki borusu tıkanınca kulağın havalanması bozulur ve kulakta iltihaplı sıvı birikmeye başlar. Östaki borusu tıkandığı için biriken bu sıvı, burun ve genize akamaz. Biriken bu sıvı birikme derecesine göre çocukta; kulak ağrısı, ateş, huysuzluk-huzursuzluk, hatta ilerleyen olgularda dış kulaktan sıvı gelmesi (Perfore Otitis Media) gibi çeşitli belirtilerle karşımıza çıkan orta kulak iltihabı bulgularına neden olmaktadır.    

        Östaki borusu normalde kapalıdır. Yutkunma sırasında burun ve genizde artan basınçla açılır. Burun-boğaz enfeksiyonlarında öksürme, hapşırma, emme, yutkunma, yüksek basınçla sümkürme gibi hareketler östaki borusunun ağzını açarak burun ve genizdeki mikropların orta kulağa geçişini sağlar. Orta kulağa geçen bu mikroplar orta kulakta çoğalarak enfeksiyona neden olurlar.

AKUT OTİTİS MEDİA’NIN NEDENLERİ

         AOM; Çocukların en sık görülen bakteriyel enfeksiyonudur. Özellikle 6 ay-2 yaş arası çocuklarda görülme sıklığı en fazladır. Çocukların %80’i 3 yaşına kadar en az 1 kez AOM geçirirler.

        AOM’nin çocuklarda sık görülmesinin birinci nedeni; çocuklar erişkinlere göre daha sık burun-boğaz enfeksiyonları geçirmektedirler. Geçirilen bu enfeksiyonlarda kolayca Östaki borusu vasıtasıyla kulağa geçerek orada enfeksiyona neden olmaktadırlar.

        AOM’nin ikinci nedeni ise; burundan kulağa giden Östaki tüpü erişkinlere göre daha kısa, daha yumuşak ve daha geniştir. Bu özellikler burun-boğaz enfeksiyonlarının kolayca orta kulağa geçişine neden olmaktadırlar.

        AOM’nin çocuklarda daha sık görülmesinin diğer nedenlerini ise şöyle sıralayabiliriz:

  • Doğum ağırlığının küçük olması
  • Anne sütünün yeterince alınmaması
  • Çocuğun bulunduğu ortamda sigara içilmesi
  • Çocuğun biberonla beslenmesi
  • Çocuğun yatarak emzirilmesi ya da beslenmesi
  • Ev ortamında hijyen kurallarına uyulmaması
  • Evde kardeş sayısının çokluğu
  • Anne-baba ve kardeşlerde AOM geçirme öyküsü gibi genetik yatkınlığın olması
  • Erken çocukluk yaşının sonbahar-kış ya da ilkbahar aylarına gelmesi
  • Bağışıklık sisteminin yetersizliği
  • Çocuğun yeterli ve dengeli beslenememesi
  • Mevsim şartlarına uygun giyinmemek
  • Dudak-damak anomalileri
  • Doğuştan gelen çeşitli hastalıklar
  • Çocukta kronik bir hastalığın olması

        AOM’ye neden olan mikropların %20 si virüslerdir. Bunlar; Respiratuar Sinsisyal Virüs, Adeno Virüs, Rino Virüs, İnfluenza A ve B virüsü gibi virüslerdir. AOM’ye neden olan mikroların %80 i bakterilerdir. Bunlar S.Pneumonia, Haemophilus influenza, Morexalla catarrhalis gibi bakterilerdir.  

        Orta kulak  enfeksiyonu bulaşıcı değildir ancak orta kulak enfeksiyonuna neden olan üst solunum yolu enfeksiyonu bulaşıcıdır. Bulaşan üst solunum yolu enfeksiyonu her çocukta AOM’ye neden olmaz. Her çocuğun mikroba cevabı farklı seyreder. Viral üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocukların %30-40’ında AOM gelişir.

AKUT OTİTİS MEDİA’DA KLİNİK BELİRTİLER

        AOM; basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası ortaya çıkabilir. Özellikle 2 yaş üstü çocuklarda 2-3 gün süren üşüme, titreme, ateş (hastaların %30-35’inde görülür) burun tıkanıklığı, burun akıntısı, nezle, boğaz ağrısı, baş ağrısı, öksürük, hırıltı, bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, halsizlik, iştahsızlık gibi belirtilerden sonra çocuğu uykudan uyandıracak şiddette bir kulak ağrısıyla kendini belli edebilir. 2 Yaş altı çocuklar kulak ağrısını çok net anlatamayabilirler. Bazen huzursuzluk tek başına kulak iltihabı belirtisi olabilir. 2 yaş altı çocuklarda kulak çekiştirme, huysuzluk, uykusuzluk, iştahsızlık da kulak iltihabının en önemli belirtisi olabilir. 2 Yaş üstü çocukların da yaklaşık %20’si kulak ağrısı olmadan da AOM  geçirebilirler. Bazen televizyonun yüksek sesle dinlenmesi ya da yüksek sesle konuşma da kulak iltihabı belirtisi olabilir.

        Orta kulaktaki sıvı kulak zarını dışarı doğru iterek gerginleştirir. Bu gerginleşen kulak zarı çocuklarda kulak ağrısının başlıca nedenidir. Bazen orta kulaktaki enfeksiyon ilerleyerek kulak zarını aşırı gerer, bu gerilme sonucu ağrı çocuklarda en yüksek düzeyde hissedilir ve çocuk çok huzursuzdur. Bazen bu aşırı gerilme sonucu kulak zarı delinir, orta kulaktaki iltihap sıvısı  dış kulak yolundan dışarı akabilir.Buna Perfore Otitis Media denir. Kulak zarı delinince zardaki gerginlik bittiği için kulaktaki ağrı azalır, çocuktaki huzursuzluk biter ancak kulakta iltihap devam etmektedir. Mutlaka doktor kontrolünde tedavi edilmelidir.

AKUT OTİTİS MEDİA’DA TEDAVİ

        AOM’de tedavinin amacı; öncelikle yakınmaların giderilmesi, kulaktaki enfeksiyonun tedavi edilmesi, komplikasyonların ve kalıcı işitme kaybının önlenmesidir.

        Ağrı ve ateş için; ibuprofen ya da parasetamol cinsi aneljezik ve antipretikler kullanılabilir. Kulak ağrısı şiddetli ise; kulak zarına dış kulaktan damlatılan lokal aneljezikler kullanılabilir. Kulak zarı delinmediği sürece çocuklarda antibiyotikli kulak damlaları kullanılmaz. Zeminde alerjik bir tablo varsa antihistaminikler kullanılabilir. Üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları şiddetli ise; 2-3 günü geçmeme koşulu ile buruna dekonjestanlı burun damlaları damlatılabilir.

         Kulak iltihabında burun ve genizlerin açılması çok önemlidir. Onun için çocuklarda burun-boğaz enfeksiyonlarında serum fizyolojik dediğimiz tuzlu sulu burun damlalarını her 3-4 saatte bir 4-5 damla bir burun deliğine, 4-5 damla diğer burun deliğine olmak üzere 4-5 gün süre ile çocuğunuzun burnuna damlatabilirsiniz. Doktora gidinceye kadar ibuprofen ya da paracetemol cinsi bir ağrı kesici verebilirsiniz. Ağrı olan kulağa lokal aneljezikli kulak damlası, sıcak havlu, termofor koyabilirsiniz. Çocuğunuzu ağrı olan tarafa yatırmanız da ağrıyı hafifletebilir.

         Kulak zarı delinmişse ya da kulağa tüp takılmışsa; dış kulaktan orta kulağa sıvı kaçmaması için özellikle banyo öncesinde en az 1 ay vazelinli bir pamukla dış kulak yolu kapatılmalıdır. Çocuk havuza ya da denize girecekse; vazelinli pamuk dışında ayrıca başına uygun, kulağı kapayan bir bone de  kullanmalısınız.

AOM’DE ANTİBİYOTİK TEDAVİSİ

        2 yaş altı çocuklarda viral başlangıçlı da olsa hastalığa genelde bakteriler de eklenmiştir. Hastalık daha ağır seyreder ve daha çok yan etkilere neden olabilir. Kulak zarında delinme ve kalıcı işitme kaybı olma oranı daha yüksektir. O nedenle AOM’de 2 yaş altı çocuklarda mutlaka doktor kontrolünde antibiyotik tedavisi gereklidir. Hastalığın durumuna göre doktorunuz 7-10 gün süre ile uygun dozda uygun antibiyotikleri size önerecektir. Önerilen ilaçları; önerilen dozda ve önerilen zaman aralığında kullanmalısınız. Antibiyotik bitiminde çocuğunuzu mutlaka doktorunuza tekrar kontrole götürmelisiniz.

        2 yaş üstü çocuklarda çocuğun klinik durumuna, yakınmaların şiddetine, ateşin durumuna, aile-doktor işbirliğinin durumuna göre doktorunuz antibiyotik tedavisi vermeden de burun açıcılar, aneljezik ve antipretiklerle çocuğunuzu izleyebilir. Gerektiğinde tedaviye antibiyotik de ekleyebilir.

        Çocuğunuzun yakınmaları 48-72 saat içerisinde geçmezse mutlaka doktorunuzu yeniden  ziyaret etmelisiniz. Antibiyotik tedavisinin bitiminde de çocuğunuzun kulağını kontrol ettirerek hastalığın tam olarak geçtiğinden emin olmalısınız. Bazen antibiyotik tedavisinin bitiminde doktorunuz size koruyucu tedavi de verebilir.

TEKRARLAYAN OTİTİS MEDİA

        6 ay içerisinde 3 ve daha fazla kulak iltihabı geçirilmesine Tekrarlayan Otitis Media denir. Böyle durumlarda koruyucu tedavi gerekebilir. Koruyucu tedavide yoğun antibiyotik tedavisi bitirildikten sonra 3-6 ay süre ile düşük dozda antibiyotik tedavisi kullanılabilir. Zeminde alerji varsa alerji tedavisi yapılabilir. Kulak zarına tüp takılabilir. Geniz eti (adenoid) büyük ise alınabilir. Hangi tedavilerin uygulanacağına kontroller sonunda doktorunuz karar verecektir.

OTİTİS MEDİA’DAN KORUNMA

  • Çocuklar en az 6 ay tek başına anne sütü almalıdır.
  • 6 aydan sonra anne sütüne ek olarak ek gıda başlanmalı ama emzirme 2-3 yaşına kadar sürdürülmelidir.
  • Çocuklar yatarak emzirilmemeli ve yatarak beslenmemelidir. Mümkün olduğunca dik emzirilmeli ve beslenmelidir.
  • Yalancı meme alan çocuklarda uykuya daldığında yalancı meme ağzından çıkartılmalıdır. Çünkü uyurken yapılan emme hareketleri Östaki borusunun ağzını açarak burun ve genizdeki besin artıkları ve enfeksiyon yapan mikropların orta kulağa geçmesini kolaylaştırmakta  bu da enfeksiyona zemin hazırlamaktadır.
  • Nezle, grip gibi enfeksiyonlarda çocuklar şiddetli sümkürmemelidir. Çünkü bu şiddetli sümkürme hareketi östaki borusunun ağzını açarak burun ve genizdeki mikropların orta kulağa geçmesini kolaylaştırmaktadır.
  • Çocukların yeterli ve dengeli beslenmesine özen gösterilmelidir.
  • Çocuğunda yanında hatta bulunduğu evde kesinlikle sigara içilmemelidir.
  • Çocuğun bulunduğu çevre koşulları düzeltilmeli, üst solunum yolu enfeksiyonunu azaltacak önlemler alınmalıdır.
  • Çocuğun bulunduğu çevrede temizlik koşullarına özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar mümkün olduğu kadar kalabalık yerlerden uzak tutulmalıdır.
  • Çocuklar mevsim şartlarına uygun giydirilmeli, özellikle soğuk aylarda çocukların giyimine daha çok özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar mümkün olduğu kadar sıcak aylarda soğutmada çalışan klimadan uzak tutulmalıdır.
  • Çocukların sağlık kontrolleri ve aşıları zamanında yaptırılmalıdır. 

DR.YILMAZ BAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

KİLO PROBLEMİ OLAN ÇOCUKLAR

doktoryilmazbay Yorum yok

Çağımızda insan sağlığını en çok tehdit eden fazla kilolar yalnızca büyükleri değil artık çocukları da etkilemektedir. Alınan enerjinin harcanan enerjiden daha çok olması sonucu vücutta aşırı yağ depolanması şeklinde kendini gösteren fazla kilolar; çocuğun hareketlerini engelleyerek yaşam kalitesini bozmaktadır. Yine fazla kilolar kalp damar hastalıklarına, hipertansiyona, yağ ve şeker metabolizmasını bozarak damar tıkanıklığı ve şeker hastalığı gibi yaşamı olumsuz etkileyen birçok önemli hastalıklara da başlangıç oluşturmaktadır. Bunlardan daha da önemlisi fazla kilo; çocuğun psikolojisini bozarak onun dış çevreden soyutlanmasına, aile ilişkilerinin bozulmasına ve okul başarısının düşmesine neden olmaktadır. Daha fazlasını oku

İDRAR YOLU ENFEKSİYONU (İYE)

doktoryilmazbay Yorum yok

        İdrar Yolu Enfeksiyonu; böbreklerden idrarın son çıkış noktasına (Üretra girişi) kadar olan bölümdeki idrar yollarının bakteri, virüs ya da mantar denilen mikroplarla olan enfeksiyonlarına idrar yolu enfeksiyonu (İYE) denir.

        Çocukluk çağında solunum yolu enfeksiyonlarından sonra 2.sırada İYE yer alır. Yeni doğan dönemi ve 0-3 yaş arası bebeklik döneminde bağışıklık sistemi gelişmediği için İYE görülme sıklığı çok daha fazladır. 0-1 yaş arasında İYE gelişme sıklığı %3-8 iken, 1-5 yaş arası bu oran %2-3 e düşmektedir. Yaşamın ilk yıllarında erkeklerde İYE gelişme sıklığı kızlara oranla daha yüksektir. Birinci yıldan sonra ise  kızlarda İYE görülme sıklığı erkeklere oranla daha fazladır. 1-5 yaş arası kızlarda İYE görülme sıklığı %3-7 iken erkeklerde bu oran %1-2 dolaylarındadır. İYE’nin kızlarda daha sık görülmesinin birinci nedeni; idrarın çıkış deliğinden, idrarın toplandığı idrar kesesine kadar olan mesafenin erkeklere göre daha kısa olmasıdır. İkinci nedeni ise; kızlarda gaita çıkışının olduğu yer olan anüsle, idrar çıkış ağzı olan üretranın birbirine yakın olmasıdır.

        İdrar yollarında idrar akımının yavaşlamasına neden olabilecek her türlü sorun idrar yolu enfeksiyonu gelişimi açısından risk oluşturur. Taş, kanal içerisinde tıkanıklıklar, işeme bozuklukları, idrarın; idrar kesesinden idrar yollarına geri kaçması (vezikoüreteral reflü), idrar akımında yavaşlama ve duraklama İYE’nin en önemli nedenleri arasındadır. İdrarını uzun süre erteleyen ya da işemeyi tam bitirmeyip mesanesinde sürekli idrar kalan (rezidüel idrar) çocuklarda mikroplar idrar yollarına daha kolay yerleşir ve çoğalırlar. Tipik olarak 3-7 yaşları arasında görülen işeme bozuklukları sık idrar yolu enfeksiyonunun en önemli nedenleri arasındadır.

         İYE’de tekrarlama sıklığı ilk enfeksiyondan sonraki bir yıl içinde  %12-30 iken ilk beş yıl içinde bu oran %40-50 dolaylarına yükselmektedir. O nedenle çocukluk çağındaki İYE tekrarlama riski açısından çok yakından izlenmelidir. Çocuklarda zamanında belirlenip uygun tedavi, tetkik ve izlem yapılmayan idrar yolu enfeksiyonları; büyüme-gelişme geriliği, hipertansiyon ve ilerleyici böbrek hasarına yol açarak sonuçta kronik böbrek yetmezliği tablolarına neden olabilir. İleri yaşlardaki diyaliz gereksinimi ve böbrek nakil gereksiniminin en büyük nedeni zamanında saptanıp tedavisi yapılmayan ve iyi izlenmeyen İYE’lerdir. O nedenle tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olan tüm çocuklarda erken tanı konulması, eşlik eden yapısal bozukluklar varsa saptanması, idrar yolu enfeksiyonu açısından riskli çocukların yakından izlenmesi çok çok önemlidir.

        Çocuklarda İYE’nin en sık nedeni bağırsak bakterileridir. Bunlardan en önemlisi Ecoli (%60-90), sonra sırasıyla Klepsiella, Enterokoklar, Proteus ve Pseudamanas’tır. 

        Yeni doğan döneminden sonra İYE aşağıdan yukarıya doğru bulaşır. Kızlarda Vajen bölgesine, erkeklerde penis ağzına yapışan mikroplar burada çoğalarak idrar yollarına, idrar kesesine hatta böbreklere kadar çıkarak iYE’ye neden olurlar. İYE’de özellikle yeni doğanda olmak üzere %3 kan yoluyla da bulaşma da görülebilir.

ÇOCUKLARDA İYE BELİRTİLERİ

0-3 yaş arası nedeni belirlenemeyen ateşlerin en büyük nedeni İYE dir.

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA SEBEBİ AÇIKLANAMAYAN HER TÜRLÜ ATAEŞTE İYE DÜŞÜNÜLMELİ VE BU AÇIDAN UYGUN TETKİLER YAPILARAK ÇOCUK DEĞERLENDİRİLMELİDİR.

        Ateş, kusma, huzursuzluk, uyarıya aşırı tepki, halsizlik, uyuklama, kilo alamama, büyüme geriliği, beslenme yetersizliği, karın ağrısı, ishal, kusma, bazen de kabızlık, idrarın kötü kokması, idrarda kanama, idrar yaparken ağlama, erkek çocukta idrarın fışkırmaması, kesik kesik idrar yapma, yeni doğan döneminde reflekslerde ve aktivitede azalma, uzayan sarılık, bebeğin kilo alamaması durumunda İYE düşündürmelidir.

        Daha önce işeme sorunu olmayan bir çocukta ortaya çıkan sıkışma, gündüz ya da gece altını ıslatmada da İYE  düşünülmelidir.

İYE’de tutulan bölgeye göre değişik klinik belirtiler gözlenebilir.

Böbrekten idrar kesesine kadar olan idrar yolları, idrar torbası ve idrar torbasından idrarın son çıkış deliği olan üretraya kadar olan bölüm “Alt İYE” olarak adlandırılır. Alt İYE’de 2 yaş üstü çocuklarda idrar yaparken acıma, sızlama, yanma, sık sık idrara çıkma, idrar kaçırma, acil idrar yapma, kötü kokulu idrar ,bulanık idrar yapma bize İYE’yi düşündürmelidir.

Üst İYE; böbrek tutulumu demektir. Ateş, kusma, karın ağrısı, yan ağrısı, bel boşluğunda ağrı, kilo alamama, büyüme geriliği bize “Üst İYE”yi düşündürmelidir.

2 ay-2 yaş arasındaki çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu hiç belirti vermeden de seyredebilir.

İYE’DE TANI

        Tanı klinik bulgularla birlikte idrar analizleriyle koyulur. Kesin tanı koymak için idrarın mikroskopla değerlendirilmesi yanında mutlaka idrar kültürü yapılması gereklidir. Tam idrar analizinde mikroskopta her sahada 10 ‘dan fazla lökosit ve mikropların görünmesi idrar yolu enfeksiyonunu düşündürür ancak kesin tanı için idrar kültürü şarttır. İdrar kültürü; enfeksiyona yol açan mikropların özel bir besi yerinde üretilmesidir. İdrarda üreyen mikroba etkili olacak antibiyotik antibiogram denilen bir test ile belirlenir. Bu testte idrar kültüründe üreyen mikroplarla antibiyotikler karşılaştırılır ve üreyen mikroba en etkili antibiyotik belirlenir.Ancak doğru teknik ile ve steril koşullarda alınmamış bir idrar kültürü yanıltıcı olabilir. İdrar kültürü için genellikle plastik torba kullanılır. Ancak kuşkulu durumlarda sonda ile ya da karının alt bölümünde iğne ile idrar torbasından idrar alarak (suprapubik aspirasyon) idrar kültürü yapılmalıdır.

0-2 Yaş arası çocuklarda  kültür için idrar; plastik idrar torbası ile alınır.

İdrar torbası ile idrar alınması;

  • İdrar Kültürü mutlaka kültür yapılacak laboratuarda alınmalı. Dışarıda alınıp laboratuara getirilen idrardan idrar kültürü yapılmamalı
  • İdrar kültürü alacak kişi ellerini sabunlu su ile yıkamalı ve havada doğal kurumaya bırakmalı
  • Bebek sırt üstü yatarken genital bölge, anal bölge, deri kıvrımları sabunlu su ile yıkanmalı ve havada doğal kurumaya bırakılmalı,
  • Kız çocuklarında deri kıvrımları gerilerek idrar çıkış ağzı ve  vajen görünür hale getirilir. İdrar torbası takılırken; önce  idrar torbasının dar kısmı vajen ve makat arasındaki bölgeye yapıştırılır. Daha sonra da torbanın diğer kısımları arkadan öne  doğru idrarın çıkış deliğini içine alacak şekilde  yerleştirilir.
  • Erkek çocuklarda idrar torbası  önden arkaya doğru çocuğun penisi idrar  torbasının içinde olacak şekilde yerleştirilir.
  • Torba takıldıktan sonra bebek dik pozisyonda tutulmalı
  • 30 dakikada idrar alınamaz ise idrar torbası değiştirilmelidir. 

2 yaş üstü idrar kontrolü sağlanmış çocuklarda kültür için idrar; orta akım idrar alınarak yapılır.

Orta akım idrar alınması:

  • Doğru uygulandığında güvenirliliği çok yüksektir. 
  • Bebek sırt üstü yatarken genital bölge, anal bölge, deri kıvrımları sabunlu su ile yıkanmalı ve havada doğal kurumaya bırakılmalı
  • Alınacak idrarın genital bölgede deriye veya herhangi bir yere değmemesine özen gösterilmeli
  • Kız çocuklarında vajen yaprakları aralanarak ve gerilerek; erkek çocukta sünnet derisi geri çekilerek; çocuklar işemeye başlar ve kesintisiz işerken, ilk idrar dışarıya akıtılır daha sonra işemenin ortasında idrar direkt olarak steril toplama kabına alınır. İşeme bitmeden toplama kabı geri çekilir.

        İdrar kültürü yapma olanağı yok ise klinik bulguların yanında idrar daldırma çubuğu ile bakıldığında Lökosit + Nitrit ve idrar mikroskobisinde bakteri üri ve piyüri  var ise İYE tanısı konup tedaviye başlanabilir.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINDA TEDAVİ

         Tedavinin amacı; idrar yollarındaki enfeksiyonu yok etmek, idrar yolu enfeksiyonuna neden olabilecek anatomik ya da işlevsel bozuklukları belirleyip düzeltmek, idrar yolu enfeksiyonunun tekrarlamalarını önlemek ve böbrek işlevini korumaktır. Tedavi; idrar kültürü sonucuna göre uygun antibiyotik tedavisi ile hastalar hızlı ve tam olarak iyileşir. Antibiyotik seçimi ve uygulama yöntemi; hastanın yaş grubu, yaşanan bölgedeki antibiyotik direnci ve hastanın klinik bulgularına bağlı olarak değişebilir. İdrar kültürü sonucunun kesinleşmesi birkaç gün sürebilir. O nedenle  idrar yolu enfeksiyonu düşünülen riskli hastalarda; özellikle de 5 yaşından küçük çocuklarda anatomik bozukluk, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu öyküsü var ise kültürün kesinleşmesini beklemeden  acilen tedaviye başlanmalıdır. Geciken tedavi böbrek hasarı gelişmesi riskini artırır.

İYE tedavisinde; alt İYE’de 5-7 gün süre ile uygun antibiyotik tedavisi verilmelidir.

Üst İYE tedavisinde ise 10-14 gün süre ile  uygun antibiyotik tedavisi verilmelidir.

         Tedavi başlanan hastalarda genellikle 48-72 saat içinde iyileşme gözlenir. 72 saatten sonra klinik bulgularda ve idrar mikroskobisinde düzelme gözlenmediyse dirençli mikropların neden olduğu İYE ya da idrar yollarında tıkanma zemininde gelişen bir enfeksiyon olabileceği düşünülerek tedavi değişikliğine gidilmelidir. Tedavi tamamlandıktan 2-3 gün sonra idrarın mikroskobik incelemesi, 7-10 gün sonra da idrar kültürü yapılarak İYE’nin tamamen geçtiği kontrol edilmelidir.

        Tekrarlayan İYE de çocuğun klinik durumuna, tekrarlamaların sıklığına, kaçak durumuna ve anatomik anormalliklerin durumuna göre 6 ay-1 yıl koruyucu antibiyotik tedavisi kullanılması gerekebilir.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINDAN KORUNMA

Korunma için: 

  • Çocukların bol sıvı alması sağlanmalı
  • Sık sık idrara çıkması için gerekli uyarılar yapılmalı. Çocukların 4-5 saat ara ile günde 6-8 kez idrara çıkması sağlanmalı
  • Çiş yaparken çocuğun; ıkınarak idrar torbasını tam olarak boşaltması sağlanmalı. İdrar kesesinde idrar kalmamalı
  • Anal ve genital bölge temizliğinin çok iyi yapılmasına özen gösterilmeli
  • Özellikle kız çocuklarında alt temizliği önden arkaya doğru yapılmalı. Silme bezi vajen bölgesinde tek bir kez kullanılmalı, tekrar silmek gerekiyorsa yeni bir bezle önden arkaya doğru silme işlemi yapılmalı
  • Çocuklara naylon ve dar giysiler giydirilmemeli
  • Durgun suda köpüklü banyo yaptırılmamalı
  • Genital bölgeye parfüm ve deodorant kullanılmamalı
  • Bağırsak parazitleri varsa tedavi edilmeli
  • Kabız kalmamaya dikkat edilmeli. Su ve sulu gıdaları bol miktarda tüketmeli, protein, karbonhidrat ve yağ oranı dengeli, sebze ve meyve ağırlıklı bir beslenme düzeni sağlanmalı
  • Hijyen kurallarına uyulmalı. Özellikle yeni doğan bebeklerde sık alt bezi değiştirilmeli, idrar yollarının dışkıyla uzun süre teması engellenmeli
  • Yeni doğan sünneti engellenmeli, bilinenin aksine penis başını örten sünnet derisi penisi dış olumsuzluklardan ve idrar yolu enfeksiyonundan korumaktadır.
  • İshal ve pişik idrar yolu enfeksiyonu sıklığını arttırabilir. Bunun için gerekli önlemler alınmalıdır.

ÇOK DİLLİ OLMAK

doktoryilmazbay Yorum yok

        Dil; bir bireyin sosyal bir varlık olarak duygu,düşünce ve isteklerini ses ve anlatım yoluyla başkalarına aktarması ve başkalarının aktardıklarını anlaması için kullandığı ses ve anlam yönünden ortak öğelerin kullanılmasıdır.

        Nasıl ki fiziksel egzersizler vücudumuzdaki kas ve kemik yapısını geliştiriyorsa ana dili dışında öğrenilen diller de beyne egzersiz yaptırarak kişinin beyin gelişmesini olumlu yönde etkilemektedir. Çok dilli olmak; çocuklarda kavram oluşturma, sınıflandırma, yaratıcılık, akıl yürütme, görsel-mekansal beceriler ve problem çözme yeteneğinde olumlu gelişmelere neden olmaktadır. Ayrıca çok dilli olmak; kişiye kendi yetiştiği toplum dışında, öğrendiği dili konuşan toplumların gelenek, görenek, kültür ve yaşam tarzları konusunda farklı pratikleri tanıma imkanı sağlamaktadır. Kişi farklılıkları daha kolay kabullenmekte ve onlara daha hoşgörülü yaklaşmaktadır. Çok dilli olmak; birçok dildeki kaynaklara erişimi kolaylaştırmakta, bu da kişiye meslek edinimi, kariyer seçimi, bilgi, görgü, entelektüellik açısından avantajlar sağlamaktadır.

        Her toplum duygu, düşünce ve isteklerini anlatmak için farklı öğeler kullanır. O nedenle “bir dil-bir insan, iki dil-iki insan” denir.

        Dil gelişimi duyma ile başlar. Hamileliğin 6.ayından itibaren çocuk anne karnında annesinin seslerini duymaya başlar ve duyma ile birlikte dil gelişimi de başlamıştır. İnsan beyninin sol tarafında “ana dili bölgesi” olarak adlandırılan bir bölge vardır. 8-9 yaşlarına kadar ana dili ve ana dili dışında farklı  öğrenilen diller işlenip bu bölgeye kaydedilir ve kolay kolay unutulmaz. 9 yaşından sonra öğrenilen diller beynin sağ tarafında farklı bölgelere kaydedilir ve kullanılamaz ise kolayca unutulur.

        Doğumdan 1 yaşına kadar, çocuklar tüm seslere karşı çok daha hassastır ve sesleri ayırt etme yetisi çok yüksektir. 1 yaşından sonra konuşmaya başladığında konuşma ile paralel olarak ana dili dışındaki sesleri ayırt etme yetisi giderek azalır. Bu nedenle 1 yaşından önce çocukları birden fazla dille erkenden tanıştırmak onlara dil yönünden yapabileceğimiz en büyük iyiliktir.

Çok dilli olmak 2 şekilde olur :

1-Dil edinmek: Dilin bulunulan ortamdan doğal olarak alınması ve konuşulmasıdır.

  • Hamileliğin 6.ayından itibaren çocuk çevreden duyduklarını ana dili öğrenme bölgesine kaydeder, zamanı gelince de konuşmaya başlar.
  • Çocukların algılama yetenekleri çok yüksektir. Aynı anda 4 dili birlikte edinebilirler.

ÖRNEKLERSEK; 

  • Anne Türk, baba Türk ve çevrede Türkçe konuşuluyorsa ana dili Türkçedir.
  • Anne Türk, baba Amerikalı; Anne çocuğu ile sürekli Türkçe, baba çocuğu ile sürekli İngilizce konuşmalıdır. Çocuk her iki dili de ana dili gibi doğal olarak edinir. Kiminle hangi dilde konuşacağını karıştırmadan bilir ve konuşur. Çocuğun 2 ana dili vardır. Türkçe ve İngilizce.
  • Baba Türk, anne Alman, bakıcı Rus ise; herkes çocukla kendi ana dilini konuşmalıdır. Çocuk her 3 dili de aynı anda ana dili gibi edinir ve konuşur.
  • Anne Türk, baba Fransız, bakıcı İspanyol ise ve çocuğun  gittiği kreş ya da anaokulunda İngilizce konuşuluyorsa; çocuk her 4 dili de ana dili gibi aynı anda edinir ve konuşur.

2-Dil öğrenmek: Aynı anda öğrenme denilen bir sistemle çocuklar ana dili dışında 2.,3., 4. dilleri de öğrenebilirler. Burada dikkat edilmesi gereken nokta öğrenilecek dilin; o dili ana dili olarak bilen birisinden, bakıcıdan, öğretmenden, televizyon, bilgisayar, CD, DVD gibi çeşitli iletişim araçlarından aktif olarak öğrenilmesidir.

  • Dil öğreniminde ilk kural; dilin mutlaka ana dili olarak konuşan birisinden öğrenilmesidir. Anne-baba yarım yamalak konuştukları ikinci dillerini çocuklarına öğretmeye kalkmamalıdır. Ancak dil öğrenmesi için gerekli ortamı ve alt yapıyı sağlama konusunda çocuklarına katkıda bulunabilirler.
  • İkinci bir dil öğrenilecekse buna 5 yaşından önce başlanmalıdır. Mümkünse yeni doğan döneminden itibaren çocukla öğrenilecek olan dille iletişim kurulmalıdır.
  • Henüz konuşamayan bir bebeğin çok dilli olmasını istiyorsak; yanında öğrenilmesi istenilen dili konuşarak, şarkı söyleyerek, ninni söyleyerek çeşitli eğlenceli yollarla o dil ile çocuğun tanışmasını sağlayabiliriz.
  • Kelimeleri söyleyen çocuğun çok dilli olmasını istiyorsak; eğlenceli şarkı, türkü, ninni ve tekerlemelerin yanında her gün bir kelime öğreterek, öğrenmesini istediğimiz dil ile onu tanıştırabiliriz.
  • Çocuğun yaşına ve gelişim evresine göre kelimelerden cümlelere geçilebiliriz.
  • Çocuk konuşmaya başladıysa; dış uyaranlardan, gürültüden uzak, rahat bir ortamda televizyon, bilgisayar, tabletten öğrenmesini istediğiniz dilden bir program açıp, bunu izlemesini  sağlayabiliriz. Seslerin, kelimelerin, cümlelerin yavaş yavaş beynine işlediğini göreceksiniz.
  • Çocuğumuzun yaşına uygun yabancı dil eğitim setlerinden yararlanabiliriz.
  • Arabada, yolda, evde nerede olursanız olun, yabancı dil eğitim setini açın setteki kelimeleri sık sık tekrar etmesini sağlayın.
  • Kelimeleri öğrenirken içinde bulunulan durumdan yararlanın. Örneğin; arabayı gördüğünde arabanın Türkçesi yanında öğretmek istediğiniz dildeki ismiyle de çocuğun temas etmesini sağlayın ve bunu tekrarlayın. Kaşıkla yemek yedirirken kaşığı, top oynarken topu, yağmur yağarken yağmurun öğretmek istediğiniz dildeki halini çocuğunuzun duymasını sağlayın.
  • Öğrenmesini istediğiniz dille ilgili şarkılar, şiirler, tekerlemeler duymasını sağlayın.
  • Olanak varsa ana dili öğretmek istediğiniz dil olan bir bakıcıdan da yararlanabilirsiniz.
  • Çocuğunuz ana dilinde her yeni kelime öğrendiğinde onun öğrenmesini istediğiniz dildeki şeklini de öğrenmesini sağlayın. Bunun için internet, CD, DVD gibi iletişim araçlarından yararlanabilirsiniz.
  • Dili; öğretim tecrübesi olan birisinden öğrenmesini sağlayın.
  • Öğrenmenin olmazsa olmaz kuralı; sürekli konuşma ve tekrarların yapılmasıdır. Bunu asla unutmayın.
  • Dil öğrenimi sıkıcı bir ders çalışma modunda olmamalıdır.

Oyunlarla, şarkılarla, tekerlemelerle, resimlerle dil öğrenimini zevkli hale getirin. Örneğin; oyuncağını odanın bir köşesine koyun.Onun yabancı dildeki halini çocuğunuza söyleyip size getirmesini isteyin. Ondan da bu oyuncağın adını söylemesini isteyin.

  • Dil öğreniminde sosyal çevre çok önemlidir. Öğretmek istediğiniz dili konuşan arkadaşlarıyla birlikte sosyal çevre içerisinde olmasını sağlayın.
  • Dil, konuşularak öğrenilir. Konuşurken yanlışlıklar olabilir, doğal karşılayın.
  • Küçük öykü kitapları dil gelişiminde çok önemlidir. Çeşitli kısa öykü kitaplarından yararlanabilirsiniz.
  • Günlük kısa programlarla dil öğrenilmeye başlanılmalı, gelişim durumuna göre süre ayarlanmalıdır.
  • Beklentiler makul olmalıdır. Dil öğrenimi uzun bir süreçtir. Önce anlar, belleğe kaydeder. Sonra da onları harmanlayarak konuşmaya başlar. Aceleci davranmayın.

Çok dilli olurken anlamada ve konuşmada bir miktar gecikmeler olabilir, doğal karşılayın.

     DİL ÖĞRENİMİNİN OLMAZSA OLMAZ 3 KURALI; 

SABIR…

SABIR…

SABIR…

Başarı dileklerimle..

DR.YILMAZ BAY

AKUT BRONŞİOLİT

doktoryilmazbay Yorum yok

Akut Bronşiolitis; çocuklarda, özellikle 2 yaş altında, alt solunum yollarının en sık görülen hastalığıdır. Akut Bronşiolitis her mevsimde görülmekle birlikte sonbaharın son ayları, kış ve ilkbaharın ilk aylarında görülme sıklığı en fazladır. Çocuklarda Akut Bronşiolit, etkeni çoğunlukla virüs denilen mikroplardır. Bunlar içerisinde Respiratuvar Sinsisyal Virüs(RSV) bronşiol düzeyinde hastalık yapar ve hastaların %50’sinde hastalık nedenidir. Sonra sırasıyla Rhino virus, İnfluenza, Parainfluenza, Adenovirus, diğer birçok virus ve mikoplazma bronşiolite neden olan mikroplardır. RSV’de kuluçka dönemi 7-10 Gün arasındadır. Çocuklarda hastalık erişkinlerden daha ağır seyreder. Bunun nedeni; çocuklarda üst ve alt solunum yolları daha dardır. Hava yolu; hava keseciğine göre daha fazladır. Solunum yolları daha gevşek, salgı bezlerinin sayısı daha fazla, metabolizmaları daha hızlı ve oksijen tüketimleri de daha çoktur. Virüsler bronşiol epitelinde, sekresyon artışı yapar ayrıca virüslerle vücut savunma hücrelerinin karşılaşması bronşiol düzeyinde ölü doku oluşturur. Bu sekresyon artışı ve ölü doku bronşiolleri tıkar. Bu tıkanma alveol düzeyinde gaz değişimini de olumsuz etkileyerek oksijenlenmeyi azaltır. Kliniği de bu tıkanma ve oksijen azlığı oluşturur. Yaş küçüldükçe hastalık daha ağır seyreder. Erkek çocuklar kız çocuklarına göre daha sık hastalığa yakalanabilirler. Daha fazlasını oku

6. HASTALIK

doktoryilmazbay Yorum yok

(EKZANTEM SUBITUM-ROSEOLA INFANTUM)

        6.Hastalık (Tıpta ekzentama subitum ya da roseola infantum olarak  adlandırılır). Herpes virüs denilen bir cins mikrobun yaptığı döküntülü bir hastalıktır. 6 ay-3 yaş arası çocuklarda görülmekle birlikte özellikle 6 ay-1 yaş dolaylarında en çok görülür. Kış aylarında daha çok görülür.6.hastalık; mikrobu aldıktan 1-2 hafta sonra, ortalama  9-10 gün sonra ortaya çıkar. Çocuklarda birden 39-40-41 C’ye kadar yükselen bir ateşle başlar. Çocuk huysuz-huzursuz ve iştahsızdır. Bazen burunda hafif bir nezle, boğazda hafif bir kızarıklık görülebilir. Ateş başladıktan sonraki ilk 3-4 gün başkaca hiçbir bulgu yoktur. O nedenle tıpta “gizli bebek hastalığı” olarak da adlandırılır. 3.-4.günün sonunda ateş birden düşerken tüm vücutta özellikle karından başlayarak, kollara ve boyuna yayılan birbirleriyle bitişik toplu iğne başı gibi kırmızı lekelerle kendini belli eder. Yüzde ve bacaklarda döküntü daha hafiftir. 24-48 saat içerisinde döküntüler tüm vücudu kaplar. 3-4 gün içinde ise kendiliğinden geriler. Döküntülerin özelliği kaşıntısız ve ağrısız olmasıdır. Pullanarak dökülme ender olarak görülür. Bazı hastalarda boyun lenf bezlerinde büyüme, göz çevresinde hafif bir şişlik görülebilir.

 

TEDAVİ :

  • Hastalık virüslerin yaptığı bir hastalık olduğu için tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur.
  • Ateş yüksekliğine karşı gerekli önlemler alınmalı, doktorunuzun önerdiği paracetemol, ibuprofen cinsi ateş düşürücüleri kullanabilirsiniz. 
  • Çocuğunuzun bol sıvı almasını sağlamalısınız.
  • Ortamın sıcaklığını düşürünüz.
  • Ilık su ile ovalamadan duş aldırabilirsiniz.
  • Hasta çocukların diğer çocuklarla olan teması engellemelisiniz. 
  • Aşırı giyindirmekten kaçınılmalısınız.

SU ÇİÇEĞİ (VARICELLA)

doktoryilmazbay Yorum yok

        Su çiçeği; Varicella zoster denilen bir cins virüsün yaptığı, tüm vücutta içi su dolu küçük kabarcıklarla seyreden döküntülü bir hastalıktır. Bilinen en bulaşıcı hastalıktır. Hastanın geçtiği koridordan 2-3 saat içerisinde geçen kişi su çiçeğine yakalanabilir. Virüs havada 2-3 saat canlı kalabilir. Hasta kişinin öksürük ve hapşırması ile havaya yayılan virüs sağlıklı kişinin o havayı soluması ile bulaşabileceği gibi hasta kişi ile her türlü yakın temas, hasta kişinin vücuttaki döküntüleriyle temas ve hasta çocuğun kullandığı eşyalarla temas  sonucu hastalık bulaşabilir. Daha fazlasını oku

AĞIZ EL AYAK HASTALIĞI

doktoryilmazbay Yorum yok

Daha çok 10 yaş altı çocuklarda görülür. Yüksek ateşle birlikte boğazda, dilde, yanak içinde, damakta aft şeklinde kırmızı döküntüler vardır. Bu döküntüler avuç içi, ayak tabanı, bazen de bacaklarda, kalçalarda, genital bölgelerde özellikle çocuğun bez bölgesinde içi su dolu su çiçeğine benzer ama su çiçeğinden daha küçük kırmızı döküntüler şeklinde seyredebilir. Hastalığın nedeni virüs denilen (Coxackie virüs ve bazı entero virüsler) bir cins mikroplardır. Mikrobun hastalık yapma derecesi ve hastanın direnç durumuna göre bazı çocuklarda hastalık çok ağır seyrederken; bazılarında daha hafif belirtilerle seyredebilir. Bazı çocuklarda ateş 40-41 C gibi çok yüksek ve ön planda iken bazı çocuklarda döküntüler ön planda olabilir. Hastalık bazen yalnızca ağızda döküntülerle seyrederken, bazen de avuç içi, ayak altı ya da vücudun çeşitli bölgelerinde hatta tüm vücutta aralıksız ağır döküntüler şeklinde de seyredebilir. İçi su dolu lezyonlar iyileşme döneminde önce kabuklaşmaya sonra da soyulmaya neden olabilir.  Daha fazlasını oku

Kitap Seçimi

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuğunuzla birlikte kitap okuma alışkanlığı kazanmak için hiçbir zaman erken ya da geç değildir. Doğduğu günden itibaren ona kitap okumaya başlayabilirsiniz. İlk yılları kaçırdıysanız da önemli değil; hemen, şu anda bu alışkanlığı birlikte, keyifle oluşturabilirsiniz.

Kitaplar sayesinde çocuğunuz çok şey öğrenecektir ama en güzeli birlikte güzel bir anı paylaşmak, farklı maceralara yelken açmak ve bu şekilde daha da yakınlaşmak olacaktır. Bunun dışında;

  • Kitaplar çocuğunuzun farklı canlıları, farklı hayatları, farklı yerleri tanımasına yardımcı olur, ufkunu genişletir.
  • Kitaplar çocuğunuzun merakını uyandırır, hayal gücünü genişletir.
  • Kitaplar sayesinde çocuğunuzun kelime haznesi genişler, dil kullanma becerisi artar.
  • Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kitaplar yalnızca dil becerisi değil entelektüel gelişimi ve matematik becerisini de artırır.
  • Kitaplar çocuğunuzda yazı farkındalığı oluşturur ve vakti geldiğinde zorlanmadan okumaya başlar.
  • Kitap okumayı aile rutininizin bir parçası haline getirirseniz, çocuğunuz kitap okumanın bir ödev ya da görev olarak değil sevilecek eğlenceli bir aktivite olarak görecektir.

Daha fazlasını oku

İNEK SÜTÜ PROTEİN ALERJİSİ (İSPA)

doktoryilmazbay Yorum yok

İnek sütü; çocuk beslenmesinde anne sütünden sonra en önemli ve en çok kullanılan tamamlayıcı besindir.

İnek sütü protein alerjisi (İSPA) ; tekrarlayan inek sütü alımı sonucu inek sütü proteinlerine karşı vücutta Mast Hücresi olarak ta adlandırılan bazı hücrelerin salgıladığı maddelerin oluşturduğu bir alerji tablosudur.Bu tablo dudak kenarlarında,yüzde,vücutta hafif bir kızarıklık ve kaşıntı şeklinde görülebildiği gibi tüm vücutta belirgin kızarıklık,kabarma,solunum zorluğu,bulantı,kusma,kanlı,sümüklü ishal,bayılma ve havale geçirme gibi ileri alerjik reaksiyonlar şeklinde de görülebilir.Hatta tedavide geç kalındığında  ender de olsa ölüme kadar giden ağır alerjik reaksiyonlara bile  neden olabilir.        

İnek sütü; çocukluk çağında besin alerjileri içerisinde yumurtadan sonra en sık alerjiye neden olan besindir.1 yaşın altında besin alerjisi olan çocuklar arasında ilk sırayı %69,9 ile yumurta alır.Onu %66,3 ile inek sütü,%16,5 ile fındık,%6,8 ile yer fıstığı,%6,4 ile buğday,%5,6 ile mercimek,%4,8 ile ceviz,%4,4 ile dana eti izler. İSPA;1 yaş altındaki tüm çocuklarda %1,8-7,5 gibi değişik oranlarda görülür.1 Yaşından sonra görülme oranı giderek azalır.2-3 yaşından sonra görülme oranı son derece düşüktür. Tedavi için anne, baba, aile, çevre ve hekimin yakın işbirliği gereklidir.

İSPA’da alerjinin şiddetini;

  • İnek sütü alımı ile alerjik reaksiyonun ortaya çıkması arasında geçen süre
  • Ailede inek sütü alerji öyküsünün varlığı
  • Çocuğun inek sütünü hangi şekilde ve  hangi formda aldığı:
    • Anne sütü ile
    • Direkt inek sütü içerek
    • Fırınlanmış ürünlerle (180 derecenin üzerinde ısı etkisinde kalmış)
    • Fermente ürünlerle (Yoğurt, peynir, kefir gibi…)
    • İlaçlarla
    • İnhalasyon yoluyla olabilir
    • Fırınlanmış ya da fermente edilmiş sütlerin alerjik etkisi diğer formlara göre daha düşüktür
  • İnek sütünü aldıktan ne kadar sonra ve ne sıklıkta alerjik reaksiyon geliştiği
  • İnek sütü alımı sonrasında vücutta ortaya çıkan bulguların neler olduğu
  • İnek sütü alımı sonrası hangi organlarda bulguların gözüktüğü belirler.

İnek sütü alerjisinde erken belirtiler; inek sütü alımından 1-2 dakika ile 2 saat arasında ortaya çıkan belirtiler erken belirtiler olarak adlandırılır.

  • Deride; dudak kenarlarında kızarıklık, kaşıntı, şişlik, kurdeşen plakları (%70-75 oranında)
  • Gözde; kaşıntı,kızarıklık,sulanma,göz çevresinde şişlik
  • Ağızda; boğaz ağrısı,ağızda kaşıntı,dil ve dudaklarda şişlik
  • Üst solunum yollarında; burun akıntısı, burunda kaşıntı, burun tıkanıklığı, hapşırma, ses kısıklığı, kuru öksürük (%18 oranında)
  • Alt solunum yollarında; nefes darlığı, solunum zorluğu, hışıltılı solunum, göğüste çekilme
  • Mide barsak kanalında; bulantı, kusma, ishal, kanlı gaita, reflü, kolik şeklinde karın ağrısı(%15-30 oranında),
  • Kalp damar sisteminde; tansiyon düşüklüğü, kalp hızının artması, baş dönmesi, bayılma gibi belirtiler görülebilir.

İnek sütü alerjisinde geç belirtiler; inek sütü alımından 2 saatten sonra ki günler hatta haftalar sonra ortaya çıkan belirtiler geç belirtiler olarak adlandırılır.

  • Nedeni belli olmayan sık kusma
  • Gastro Özafagial Reflü (GÖR)
  • Huysuzluk, huzursuzluk
  • Sindirim zorluğu
  • Tedaviye cevap vermeyen kabızlık
  • İshal
  • Mukuslu, kanlı gaita
  • Kilo almada duraklama
  • Boy kısalığı
  • Egzama 

.

İSPA’DA ANAFİLAKSİ; Anaflaksi; tedavi edilmediği takdirde yaşamı tehdit eden hatta ölüme kadar gidebilen çok ağır alerjik reaksiyonların adıdır. İSPA’da görülme oranı çok düşüktür. İnek sütü alımı sonrası DAKİKALAR HATTA SANİYELER İÇİNDE ORTAYA ÇIKAN alerjik bir tablodur.  

Anafilaksi tablosunda inek sütü alımı sonrası saniyeler, dakikalar içerisinde;

  • Deride; kızarıklık, kabarma, şişlik
  • Solunum sisteminde; burunda akıntı, nefes darlığı, solunum zorluğu, hırıltı, hışıltı,
  • Kalp damar sisteminde; hipotansiyon, baş dönmesi, bayılma
  • Mide barsak sisteminde; bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı
  • Genel sistemde; baş ağrısı, göğüs ağrısı, havale ve bayılma tablosu görülebilir.

ANAFLAXİ TABLOSU; ÇOK ACİL TEDAVİ GEREKTİREN BİR TABLODUR.

TEDAVİNİN İLK İLACI ADRENALİN 1/1000 LİK SOLUSYONUNDAN 0,01M/KG DOZUNDA UYLUĞUN ÜST-ÖN-DIŞ BÖLGESİNE KAS İÇİNE UYGULANMALIDIR.ÇOCUKLARDA MAXİMUM DOZ 0,3 MG,ERİŞKİNLERDE 0,5 MG KADARDIR. KORTİZON VE ANTİHİSTAMİNİK TEDAVİSİ SONRA GEREKİRSE TEDAVİYE EKLENİR.

Ülkemizde kullanıma hazır PENEFRİN adlı ticari bir ilaç (0,15 mg/03 ml) bulunmaktadır. Alerji problemi olan herkesin bu ilacı mutlaka yanında hazır bulundurmaları gerekir. 

Şükür ki bu tablo çok ender olarak görülür.

 

İNEK SÜTÜ PROTEİN ALERJİSİNDE (İSPA) TANI

        İSPA’da tanı; ayrıntılı bir öykü, iyi bir fizik muayene, kan testleri, deri testleri, inek sütünün kesilmesi (Eliminasyon testi), inek sütü kesildikten bir süre sonra yeniden başlanması (Provakasyon testi ya da yükleme testi) ile konulur. Sadece kan testi ya da deri testi tek başına bir anlam ifade etmez. Klinik önemlidir. TESTLER NEGATİF OLSA DA ÇOCUĞUN KLİNİĞİ İSPA’YI  DÜŞÜNDÜRÜYORSA ÇOCUK İSPA KABU EDİLİPONA GÖRE İZLEME ALINIR

         İSPA’dan şüphelenildiğinde tanısal test için öncelikle “İnek Sütü Spesifik IgE” tetkiki yapılmalıdır. Süt Spesifik IgE >0,35 kU/L’nin üzerindeki değerler pozitif kabul edilir. Bu test ilaçlardan etkilenmez. Deri hastalığında yapılabilir. Beceri gerektirmez. Kalite kontrolü her zaman tamdır. O nedenle ilk başvurulacak güvenli tanı yöntemidir.

        İkinci başvuracağınız tanısal test yöntemi Epidermal Deri testidir. Bu testte 3 mm’nin üzerindeki değerler pozitif kabul edilir. 5 mm ve üzeri şişlik belirgin pozitifliği gösterir. Bu test ilaçlardan etkilenir. Deri hastalığında yapılmaz. Beceri gerektirir. Yapan kişiye göre sonuçlar değişebilir. Tek başına bir anlamı yoktur. Tanı klinik ve diğer testlerle doğrulanmalıdır.

        Yama testi (Patch): IgE ilişkili olmayan geç tip atopik dermatit, GİS alerjileri, geç İSPA alerji belirtileri şüphesinde, yumurta, soya, pirinç alerjileri gibi reaksiyonlarının tanısında kullanılır. 48-72 saatte değerlendirilir. Duyarlılığı %20-80 gibi değişik oranlarda olabilir. Epidermal deri testi ile beraber yapılırsa tanı şansı artar.

        Eğer klinik İSPA’yı düşündürüyorsa; bu testler negatif olsa da çocuk İSPA kabul edilip, diyete alınmalı, bir süre sonra kesin tanı için Provakasyon testi denilen besin yükleme testi yapılmalıdır.

        Besin yükleme testleri 3 şekilde yapılır.

        Açık besin yükleme; Doktor ve hasta yüklenen maddeyi bilir.

        Tek kör besin yükleme; Doktor ne yüklendiği bilir, hasta maddeyi bilmez.

        Çift kör plesebo kontrollü besin yükleme; Hasta da doktor da yüklenen maddeyi bilmez. Kesin tanı bu yükleme testleriyle birisiyle koyulur. Arada kalınan şüpheli olgularda kesin tanı için Çift kör plesebo kontrollü besin yükleme testi yapılmalıdır.

İSPA TANISI ALAN HASTADA TEDAVİ

        Bebek yalnız anne sütü alıyorsa; anne sütü ile beslenmeye devam edilir.Annenin aldığı besinlerden süt ve süt ürünleri çıkartılır.Anneye 1 gr/gün kalsiyum desteği başlanır. Dana eti rutin olarak kesilmemelidir. Çoklu besin alerjisi düşünülüyorsa annenin besinlerinden dana eti, yumurta, deniz ürünleri, fındık, fıstık gibi kuruyemişler, susam (simit, poğaça, börek gibi pastane ürünlerinde bulunur) da çıkartılır

İNEK SÜTÜ YERİNE KULLANILABİLECEK GIDALAR: Soya sütü, soya yoğurdu, soya peyniri, badem sütü, pirinç sütü, Hindistan cevizi sütü, yulaf sütü, kinoa sütü, fındık sütü ve kenevir sütü. Bu ürünlerin hepsini büyük maketlerde bulabilirsiniz.

Tereyağı yerine; zeytin yağı, ay çiçeği yağı, fındık yağı, mısır özü yağı, pamuk yağı, kanola yağı, Hindistan cevizi yağı

ANNE EĞER HAZIR GIDA YA DA İŞLENMİŞ BİR ÜRÜN KULLANACAKSAK MUTLAKA ETİKETİNİ  OKUMALI HATTA BUNU ALIŞKANLIK HALİNE GETİRMELİ.DAH ÖNCE BİLDİĞİNİZ BİR ÜRÜN BLE OLSA İÇERİĞİ YENİ DEĞİŞTİRİLMİŞ OLABİLİR.KULLANMADAN ÖNCE TEKRAR İÇİNDEKİLER KONTROL EDİLMELİDİR.

MUTFAK EŞYALARI ÜZERİNE SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ TEMAS ETMEMESİNE ÖZEN GÖSTERİLMELİ.

YEMEK EV DIŞINDA BİR YERDE YENİLECEKSE O ORTAMDAKİ YEMEKLE İLGİLENEN KİŞİYE SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ ALMAMANIZ GEREKTİĞİ NET BİR ŞEKİLDE SÖYLENMELİDİR.

İnek sütü içeren ya da içerme olasılığı olan ürünler:

SÜT ÇEŞİTLERİ; İnek sütü, keçi sütü, manda sütü ve diğer hayvanların  sütleri. Tam yağlı süt, yarım yağlı ve yağsız süt, süt tozu, laktozsuz süt.

SÜT ÜRÜNLERİ: Yoğurt, yoğurt çeşitleri, ayran, tüm peynir çeşitleri (beyaz peynir, kaşar peynir, labne, lor peyniri, süzme peynir, tulum peyniri, krema ve ekşi krema), peynir altı suyu, kesilmiş süt (çökelek), kefir, kremalar, kaymaklar, kahve  kreması, milkshake

İÇECEKLER: Boza, kefir, ayran, sahlep

YAĞLAR, SOSLAR, MAYONEZLER :Tereyağ, margarinler,tüm  hayvansal yağ , mayonez, mayonezli salatalar, soslar, beşamel sos

EKMEKLER: Krakerler, her türlü hazır bisküviler,  gofretler, kekler, hazır pastane ve market ürünleri, poğaça, tostlar, simit, erişte (süt içeren), bazı pirinç unları, bazı galetalar, şehriye karışımları, krema, muffin, pizza ekmekleri, hamburger ekmekleri, tost ekmekleri

ÇORBALAR: Her türlü kremalı çorbalar, yoğurtlu çorbalar, tarhana çorbası, sütlü çorbalar, tüm süt ve süt ürünleri içeren hazır çorbalar.

ETLER: Süt ve süt ürünleri ile işlenmiş dana eti, sosis ve salam türleri,  hamburgerler,  tereyağında kızartılmış etler, hazır köfte harcı ile yapılmış  köfteler, sütle terbiye edilen etler, her  türlü konserve balık.

TATLILAR: Sütten yapılan muhallebi, dondurma, krema, ekşi krema, puding, pastalar, çikolata, krem karamel, helva, çikolata, waffle, kekler,kurabiyeler, profiterol, sütlaç, kazandibi, keşkül, supangle, güllaç, krem şanti, şerbetli sütlü tatlılar, bileşiminde süt, margarin ve tereyağı bulunan tatlı ve şeker türleri, nugat ürleri, her türlü tatlandırıcılar.

MEYVELER: Süt, terayağı ve krema ile servis edilen meyvalar

SEBZELER: Krema veya tereyağı ile hazırlanmış sebzeler, soslu sebzeler, salata sosu

TİCARİ GIDALAR: İçeriğinde kazein, kazeinat, kazein hidrolizat, whey protein (peyniraltı suyu), peyniraltı suyu protein hidrolizatı, süt protein hidrolizatı, laktalbumin, laktalbumin fosfat, laktoglobulin, laktoz, galaktoz, laktulaz, laktitol monohidrat, laktoferrin, diasetil, rekaldent, rennet kazein, tagatoz içeren ticari gıdalar.

HAZIR ATIŞTIRMALIKLAR: Pizzalar, gözlemeler, patetes kızartması, çerezler, yüksek proteinli gıdalar

Anne sütü + Formül mama ile besleniyorsa; bebeğin yalnızca anne sütü aldığı dönemde yakınmaları yoksa annenin diyete alınmasına gerek yoktur. Anne sütü alırken de bulguları varsa; anne yukarıdaki gibi diyete alınarak anne sütü vermeye devam edilir. İnek sütü içerikli formül mama ve süt proteini içeren mamalar kesilir. Çocuktaki alerji tablosunun ağırlığına göre çocuk ileri derecede hidrolize hipoalerjen bir mama ya da aminoasit formülü içeren bir mama ile beslenmeye başlanır.

Yalnızca  formül mama ile besleniyorsa; Bebek ileri derecede hidrolize hipoalerjen bir mama ile  beslenmeye başlanır. Bu mamayı tolere edemeyen bebeklerde aminoasit formülü içeren bir mama ile beslenmeye geçilir.

İSPA’lı çocukların %90-95’i ileri derecede hidrolize hipoalerjen bir mamayı tolere edebilirler. Hipoalerjenik formül mama ile aminoasit formülü içeren bir mama arasında tolerans açısından belirgin bir fark yoktur. İSPA’da Gastrointestinal bulgular, deri bulguları ve komplike olmayan organ bulguları olan hastalarda ileri derecede hidrolize hipoalerjen bir formül mama ile beslenmeye başlanır. Anafilaksi tablosu ile başvuran, kilo almada duraklama ve boy uzamasında yavaşlama olan hastalarda aminoasit formülü içeren bir mama ile beslenmeye başlanmalıdır.

Oral İmmünoterapi (Aşı tedavisi); 3 yaşın üzerindeki çocuklarda kullanılır. 5 yaşın üzerinde daha iyi sonuçlar alınır. İSPA’lı çocuklar çoğunlukla 1 yaşın altında olduğu için İSPA tedavisinde yeri yoktur.

İlaç tedavisi; deri lezyonu olan çocuklarda kaşıntı ve kızarıklığı gidermek için ağızdan antihistaminikler,deriye sürülen kaşıntı giderici kremler kısa süreli kullanılabilir. 

ANAFLAXİ TABLOSUNDA ADRENALİN 1/1000 LİK SOLUSYONUNDAN 0,01M/KG DOZUNDA ACİL OLARAK KAS İÇİNE UYGULANMALIDIR

İnek sütüne alerji varsa keçi, koyun, manda, eşek sütüne de alerji vardır.

Keçi sütü; İSPA’lı çocuklarda yüksek çapraz reaksiyon, besin değerinin düşük olması ve enfeksiyonu arttırma riski nedeniyle verilmemelidir.

Kırmızı et rutin olarak kesilmemelidir.

Tamamlayıcı beslenmeye başlanması geciktirilmemeli. 4-6 ayda sağlıklı çocuklarda olduğu gibi ek besinlere başlanmalıdır.

Tedavi en az 6 ay (ideal olarak 9-12 aya kadar) sürdürülmeli. Bu sürenin sonunda açık besin yükleme testi ile İSPA’nın düzelip düzelmediği değerlendirilmelidir.

İSPA’DAN KORUNMA

  • Her koşulda 6 aylık oluncaya kadar tüm çocuklara anne sütü verilmeli. İSPA lı çocukların çok büyük bir kısmı yalnızca anne sütü aldıklarında herhangi belirti göstermezler. YAKINMASI VE BULGUSU olmayan çocuklarda anneyi diyete almaya gerek yoktur.
  • Anne sütü yetersizse, ailede anne, baba ve kardeşlerden birinde alerji öyküsü varsa; ANNE SÜTÜNE EK BİR MAMA KULLANILACAKSA  standart  inek sütü içeren bir mama yerine İSPA’dan korunmak için Kısmi Hidrolize bir mama kullanılmalıdır.
  • Hamilelikte veya emzirme döneminde diyet yapılması ya da tamamlayıcı beslenmeye geç geçilmesi İSPA gelişimini etkilemez.Rutin diyet yapılmamalıdır.
  • Prebiyotik ve probiyotikler İSPA gelişmesini engellemez.

BEBEĞİN KUCAKTA TAŞINMASI – BEBEK GİYME (BABYWEARING)

doktoryilmazbay Yorum yok

Bebeğin kucakta taşınması (Bebek giyme) İngilizce deyimi ile Babywearing; bebeğin, annenin ya da babanın göğsünün ön kısmında, kucağında esnemeyen özel bir dokuma kumaşa sarılı olarak taşınmasıdır. Anadolu’da, Afrika’da tarih boyunca çok uzun yıllardır uygulanan ve halen uygulanmakta olan bu geleneksel bebek taşıma yöntemi Batı’da yeni yeni anlaşılıp uygulanmaya başlamıştır. Evde iş yaparken, tarlada çalışırken, avlanırken, hayatın zor koşullarında insanlar; yaşamlarını kolaylaştırmak, bebeklerini daha iyi korumak, onun ihtiyaçlarını anında gözleyip, sinyallerini daha rahat okumak için çocuklarını kucaklarında kendilerine en yakın mesafede taşıma kültürünü geliştirmişlerdir. Daha fazlasını oku

BEBEK MASAJI

doktoryilmazbay Yorum yok

Masaj; anne, baba ve çocuk arasındaki iletişimin sanata dönüşmüş halidir. Çocuğunuzun derisi dışarıdan gelen uyarıları, mesajları algılayan, sınırsız dünyaya açılan en büyük kapıdır. Bebeğinizin doğumdan itibaren en gelişmiş duygusu dokunma duygusudur. İşte bebeğinizde dokunma duygusunu geliştirmenin en iyi yolu da ona masaj yapmanızdır. Bebekler her şeyi dokunarak keşfederler. Anladıkları tek sevgi dili dokunmaktır. Bebeğinizi daha iyi tanımanız ve onunla sevgi dolu, güzel bir ilişki kurmanız için ona masaj yapmalısınız. Masaj en doğal haliyle bebeğinize dokunmanızdır. Annelerin ellerinde ve meme uçlarında; adına mutluluk hormonu denilen Oksitosin hormonu vardır. Bu hormon anne ve çocuğun birbirlerine en yakın olduğu, tensel temasın olduğu; emzirme esnasında annenin meme uçlarından ve masaj yapma esnasında annenin ellerinden çocuğa geçer. Çocuğun rahatlamasını ve kendini iyi hissetmesini sağlar. Daha fazlasını oku

ÇOCUK YETİŞTİRME İLKELERİ

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuk yetiştirmek bir sanattır. Hem de dünyanın en zor, en yorucu ve en güzel sanatıdır. Genel doğrular yanında her topluma, her aileye, her bireye özgü doğrular farklı olabilir. Aynı ailedeki iki çocuktan birine uygulanan yöntem öbür çocukta başarısız kalabilir. Nasıl ki denize girmeden yüzme öğrenilmez, bunun gibi aile ve çocuk uzlaşı içinde birlikte olmayı yaşayarak öğrenecektir. Çocuk yetiştirme sanatının ana ilkeleri SEVGİ, SABIR, ANLAYIŞ ve HOŞGÖRÜdür. Çocuğunuzun olumlu davranışlarını destekleyin, olumsuz davranışları düzeltmeye çalışın. Gereğinden çok kollamayın, yeteneklerini aşacak kadar zorlamayın. Onu tanımaya ve anlamaya çalışın. Sizin çocuğunuz ancak sizden farklı bir kişiliği olduğunu da asla unutmayın. Üstelik sizin bildiğiniz her zaman doğru olmayabilir.

Çocuk yetiştirirken birçok ailenin  içine düştüğü yanlış davranışların başında; cezayı önde tutan sıkı tutum, her şeye boş veren gevşek tutum, ne zaman, nerede, ne uygulayacağı belli olmayan tutarsız tutumlar gelmektedir. Bunlardan sakınınız. Yine istediğinizi yaptırmak için kendinize acındırmayın ya da hatalarında küsmeyin. Gün boyu en yüksek perdeden avaz-avaz bağırmayın. Çocuğunuza beddua etmeyin, aşağılamayın, suçluluk duygusu aşılamaya çalışmayın, başkalarının yanında onu küçük düşürmeyin.

Dayağın; tüm insan ilişkilerinde olduğu gibi çocuk yetiştirmede de asla yeri yoktur. Dayak cennetten değil, Ayşe hanımın ya da Mehmet beyin elinden çıkmıştır. Dayak; atanı utandıran, dövüleni küçülten, izleyenleri de en azından üzen yanlış bir davranıştır. Bir anlık öfkeyle verilen genellikle amacını aşan, kaybettirdikleri kazandırdıklarından çok daha fazla olan, etkisi kısa süren bir yıldırma yöntemidir.  Sonunda dayak atan suçlu; dayak yiyen mazlum durumuna düşer. Genelde çocuklar suçlu olduğu için değil, anne ve babalar o gün günlerinde olmadıkları ya da sinirli oldukları için dayak yemişlerdir. Dayak atan anne ve babalar şöyle geriye dönüp bir baksalar ne kadar haksız ve gereksiz olarak çocuklarına dayak attıklarını göreceklerdir. Eğer çocuk dayakla düzelseydi ilk dayakla zaten düzelirdi. Dayağın çocuk eğitiminde asla yeri yoktur, kesinlikle denemeyiniz.

Çocuğumuzu yetiştirirken nasıl davranalım?“ sorusuna gelince; öncelikle kendi davranışlarınızla ona örnek olun. Önce kendinizi yetiştirin. Eşinizle çocuğunuzu yetiştirme konusunda ortak bir tutum belirleyin ve büyüklerin bu tutumu bozmasına asla izin vermeyin. Ceza vermeden önce mutlaka çocuğunuzu dinleyin. Yaptığını detaylı olarak anlatmasını isteyin. Olayı anlatırken çocuğunuz kendi yanlışlarını daha iyi görecektir. Siz de değişik bir bakış açısı ve onun gözüyle olayı değerlendirecek, acele ve yanlış karar vermeden önce düşünme fırsatı bulacaksınız.

Öncelikle suç işlemeden suça engel olmaya çalışmalısınız. Yapılmaması gereken davranışlar kesin bir dil ve kararlılıkla çocuğa belirtilmeli ve bundan kesinlikle ödün verilmemelidir. Çocuk ağlıyor, bağırıyor diye verilen ufak ödünlerin daha büyük ödünleri de beraberinde getireceği bilinmelidir.

Ona doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü; kırmadan bağırmadan öğretmelisiniz.Anlamayacağını düşünmeyin. Doğru ve yanlışı nedenleri ile birlikte anlatın. Hayır’ı çok sık kullanmayın kullandığınızda da her zaman her yerde geçerli olduğunu çocuğunuza anlatın. Bir şeyi yapmamasını isterken alternatif olarak şunu yapman daha iyi olur şeklinde bir davranış sistemi içerisinde olun. Onu tehdit ederek bir şey yapmasını istemeyin.

Çocuk yetiştirmede öncelikle BİLİNÇLİ ÖDÜLLENDİRME YÖNTEMİNİ KULLANMALISINIZ.İlk tercihiniz manevi ödüllendirme olmalıdır. Örneğin;tebrik etme,sarılma,öpme,alkışlama gibi duygu ve davranışları öne çıkartan ödüllendirme yöntemleri olabilir. Aktiviteli ödüllendirmeyi de kullanabilirsiniz.Örneğin; birlikte oyun oynama,parka gitme,kitap okuma,daha büyük çocuklarda birlikte film izleme gibi etkinlikler  yapılabilirsiniz.En son ve en az başvuracağınız ödüllendirme ;maddi ödüllendirme yöntemi olmalıdır.Örneğin;yeni bir oyuncak alma,yeni bir giysi alma,çikolata,şekerleme,döner,pizza, burger gibi sıra dışı yiyecekler verme de seyrek olarak kullanılabilir.

Daha büyük çocuklarda bazen ufak CEZALAR VERMENİZ gerekebilir. Öncelikle mümkünse yaptığını düzeltmesini isteyin. Örneğin cezalar; bazen suçuna karşılık sevdiği bir şeyden yoksun bırakma, bir süre sokağa çıkmasını yasaklama, televizyon, bilgisayar, cep telefonu, tablet gibi görsel iletişim araçlarına erişimini engelleme, bir süre sinemaya, tiyatroya, konsere gitmesini engelleme şeklinde olabilir. Bazen odasında kalmasını da isteyebilirsiniz ancak oda karanlık olmamalı ve kapısı da açık olmalıdır. Bazen de arkadaşına, anneanneye, babaanneye ya da yakın eş, dost ve akrabalara gitmesini çok katı olmamak koşuluyla bir süre yasaklayabiliriz.

Çocuğunuz olumsuz bir davranış sergilediğinde EĞİTİMDE MOLA YÖNTEMİ denen bir yöntemini de uygulayabilirsiniz. Bu yöntemi çocuğunuza 2 yaşından sonra uygulayabilirsiniz. Yöntemin özü; çocuğunuzla olan yakın ilişkinize bir süre mesafe koymak ve çocuğunuzun yaptığı her türlü etkinliğin bir süre durdurulmasıdır. Örneğin çocuğunuz; başkalarına vurma, tekme atma, ısırma, tükürme, çimdirme, saç çekme, küfretme, oyuncaklarını fırlatma, kırma ya da öfke nöbetleri gibi yanlış davranışları ısrarla sürdürüyor ise yaptığının yanlış olduğunu biraz yüksek tondan kararlı bir şekilde ona anlatın. Bu işlemi bir daha tekrarladığında onunla bir süre iletişimi keseceğinizi ve onu her zamanki ortamından ayırıp mola yerine götüreceğinizi söyleyin ve uygunsuz davranışlarını tekrarladığında bunu mutlaka uygulayın. Size bir takım şirinlikler yapıp yanınıza gelmek, kucağınıza oturmak, öpmek, sarılmak isteyebilir. Buna asla izin vermeyin. Anlamayacağını düşünmeyin, çocuğunuz söylediklerinizi ve davranışlarınızı kararlı bir şekilde uygularsanız sizi anlayacaktır. Mola yerinde kalma süresi çocuğunuzun kaç yaşındaysa o kadar dakika olmalıdır. Örneğin 2 yaşında 2 dakika, 3 yaşında 3 dakika gibi. Mola süresi bittiğinde çocuğunuzla iletişiminizi kaldığınız yerden sürdürebilirsiniz.

Özünde sevgi olan her yöntem denenebilir. Kendi doğrularınızı eşiniz ve çocuğunuzla birlikte kendiniz belirlemelisiniz. Onunla konuşun. Sevgi, sabır anlayış ve hoşgörüyü elden bırakmayınız.

Annem ve babam biraz daha hoşgörülü olabilseydi dediğiniz günleri unutmayın.

BOL SABIRLAR

Dr. Yılmaz Bay

Çocuk Sağlığı Uzmanı

Sağlıklı ve mutlu bir yaşam dileğiyle

KİLO KONTROL PROGRAMI

doktoryilmazbay Yorum yok

Çağımızda insan sağlığını olumsuz etkileyen nedenlerin en başında fazla kilolar gelmektedir. Alınan enerjinin harcanan enerjiden daha çok olması sonucu; vücutta aşırı yağ depolanması şeklinde kendini gösteren fazla kilolar kişinin hareketini engelleyerek yaşam kalitesini bozmaktadır. Fazla kilolar kalp, damar hastalıklarına, tansiyon yüksekliğine, damar tıkanıklığına, şeker hastalığına neden olmaları dışında ayrıca kişinin ruhsal durumunu da etkileyerek çevre ve aile ilişkilerini bozmaktadır. Daha fazlasını oku

İSHALDE BESLENME

doktoryilmazbay Yorum yok

İshal; çocuğunuzun her zamankinden daha sık ve daha sulu dışkı çıkarmasıdır. Kusma ise mide içeriğinin ağızdan geri gelmesidir. İshal; 5 yaş altı çocuklarda solunum yolu enfeksiyonlarından sonra en çok görülen çocukluk çağı hastalığıdır.

Çocuğunuzun ishali ve kusması varsa korkmayınız. KUSMA MİDENİN; İSHAL BAĞIRSAKLARIN YIKANDIĞININ, TEMİZLENDİĞİNİN GÖSTERGESİDİR. SİNDİRİM KANALINA GİREN ZARARLI MADDELER, MİKROPLAR KUSMA VE İSHAL YOLUYLA VÜCUTTAN UZAKLAŞTIRILIYOR DEMEKTİR.

Çocukluk çağı ishallerinin %80-90 gibi çok büyük kısmı virüs denilen mikroplarla olur. Bu çeşit ishaller çoğu kez yiyeceklerin ayarlanması ile tedavi edilebilir. Genelde herhangi bir ilaç kullanılması gerekmez.

ÇOCUĞUNUZUN KUSMASI ve İSHALİ VARSA PANİĞE KAPILMADAN AŞAĞIDAKİ ÖNERİLERİ UYGULAYABİLİRSİNİZ:

  • İshalde kaybedilen ana madde su ve tuzdur. O nedenle tedavideki temel amaç bu kaybedilen su ve tuzun yerine koyulmasıdır. Yapılacak ilk şey su ve sulu besinlerin bol miktarda verilmesidir. ”İshalde Su Verilmez“ şeklindeki halk inanışı doğru değildir.
  • Çocuğunuz anne sütü alıyorsa, sütünüzü kesinlikle kesmeyiniz. Sütünüzü daha sık aralıklarla veriniz. Çocuğunuz mama alıyorsa; mamasını değiştirmeyin, sık aralıklarla beslemeye devam edin.İshal mamasına geçmenize gerek yoktur. Eğer çocuğunuz inek sütü alıyorsa; inek sütünü 24 saat yarı su, yarı süt şeklinde sulandırınız. Sonraki 24 saat 2 ölçü süt, 1 ölçü su koyunuz.Daha sonra 3. gün inek sütünü sulandırmadan verebilirsiniz.
  • Her yaştaki çocukta ishal ve kusmada kaybedilen ana madde su ve tuz olduğu için;kaybedilen bu maddeleri içeren özel olarak hazırlanmış şeker tuz karışımı ishal paketlerini 1 lt. kaynamış, ılıtılmış su ile sulandırıp çocuğunuza verebilirsiniz.
  • Bu ishal paketlerini tüm sağlık kuruluşlarından ücretsiz olarak temin edebileceğiniz gibi eczanelerden de alabilirsiniz. Eğer her ikisine de ulaşamıyorsanız evde kendiniz bu İshal sıvısını hazırlayabilirsiniz.

İshal Sıvısı: 1 lt kaynatılmış ılıtılmış su içerisine 2 yemek kaşığı toz şeker, 1 çay kaşığı tuz,1 çay kaşığı karbonat ekleyip iyice karıştırıp çocuğunuza sunabilirsiniz. İshal başlangıcında bu karışımdan her kaka yaptıktan sonra 1/2-1 çay bardağı kadar çocuğunuza sunabilirsiniz. Eğer su kaybı fazla ise tüm gıdaları reddeden ve her şeyi kusan çocuk bu karışımı çok iyi alır. Bu karışım bebek için hiç bir gıda almasa da başlangıçta ishal ve kusma ile vücutta kaybedilen yaşamsal önemi olan maddelerin yerine koyulması için yeterlidir. Eğer bu karışımı çocuğunuz almıyorsa çocuğunuzu içmesi için zorlamayın, demek ki su kaybı fazla değildir bu karışıma ihtiyacı yoktur. Hazırladıktan sonra bu karışımı 24 saat içinde bitirmelisiniz. Eğer bitmez ise kalanını döküp yenisini hazırlayınız.

İshalle birlikte genellikle kusma da vardır. Bu nedenle su ve sulu besinleri kusmadan 10-15 dakika sonra sık sık ve azar azar çocuğunuza sunmalısınız. Çocuğunuz bu yiyecekleri almıyor ise zorlamayınız.

İSHALDE HANGİ GIDALAR VERİLMELİDİR?

İSHALDE VERİLECEK SULU BESİNLER: Temizliğinden emin olduğunuz ya da kaynatılmış ılıtılmış su, az şekerli açık çay, nane-limon, ıhlamur, limonata, az tuzlu ayran.

MEYVELER: Şeftali suyu, elma suyu, elma püresi, muz.

SEBZELER: Haşlanmış pirinç, az yağlı pirinç pilavı, haşlanmış patates, patates püresi, tahıl yemekleri, havuç püresi, kabukları çıkartılmış baklagilleri iyice pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

PROTEİN KAYNAĞI OLAN BESİNLER: Az tuzlu yoğurt, peynir, yağsız et, köfte, tavuk eti, ekmek ishalde rahatlıkla kullanabileceğiniz besinlerdir.

İSHALDE ŞU YİYECEKLER VERİLMEMELİDİR:

  • Gazozlar ve kolalı içecekler
  • Hazır meyve sular ve tüm asitli içecekler
  • Yağlı gıdalar, kızartmalar
  • Acılı, ekşili, baharatlı yiyecekler
  • Çikolatalar, gofretler, boyalı şekerler
  • Üzüm, kavun, karpuz, erik, kayısı, incir, kiraz gibi yiyecekler ishali artırırlar.

İSHALDEN KORUNMAK İÇİN:

  • Yemeğe oturmadan önce ve yemekten sonra mutlaka ellerinizi sabunla yıkamalısınız ve çocuğunuzun da ellerini yıkamasını sağlamalısınız.
  • Tuvaletten çıktıktan sonra ellerinizi iyice yıkamalısınız ve çocuğunuza da bu alışkanlığı kazandırmalısınız.
  • Açıkta satılan gıdaları tüketmemelisiniz.
  • Bebeğinizi beslemeden önce mutlaka ellerinizi yıkamalısınız.
  • Çocuğunuzun altını temizledikten sonra mutlaka ellerinizi yıkamalısınız.
  • Bebeğinize çeşme suyu içiriyorsanız mutlaka 10 dakika kaynatmalısınız. Temizliğinden emin olduğunuz kapalı su kullanıyorsanız 6. aydan sonra kaynatmadan çocuğunuza sunabilirsiniz.
  • Çocuğunuza kullandığınız emzik, biberon, bardak, kaşık, çatal, tabak gibi eşyaların her gün bir tencere içerisinde en az 10 dakika kaynatmalısınız.
  • Bebeğinize yedirdiğiniz sebze ve meyveleri temiz bir suyla iyice yıkamalısınız.
  • Çocuğunuza sunduğunuz et, tavuk, balık gibi ürünleri iyice pişirerek ona sunmalısınız. Asla çiğ et, tavuk, balık gibi yiyecekleri vermeyiniz.
  • Bebeğiniz için hazırladığınız gıdaları oda sıcaklığında 2-3 saatten fazla bekletmeyiniz. En iyisi hazırladıktan sonra en kısa sürede çocuğunuza veriniz.
  • Yiyecekleri uzun zaman saklamak istiyorsanız ağzı kapalı olarak buzdolabına koymalısınız
  • Çöplerinizi kapalı kutularda toplamalısınız.
  • Aldığınız paketli ürünlerin üretim ve son kullanma tarihlerine dikkat etmelisiniz.

İSHAL VE KUSMADA NE ZAMAN DOKTARA BAŞVURMALISINIZ?

  • Çocuğunuz 6 ayın altında ise
  • Çocuğunuzu ilk defa ishal oluyorsa
  • Günlük dışkı sayısı 10’u aştı ise
  • Kusma aralıksız sürüyorsa
  • Bebeğiniz ağızdan hiç bir şey almıyor, bitkin yatıyorsa
  • Gözleri içeri çökmüş karın derisi buruşmuş, kafasındaki bıngıldak denilen çukurluk içeri çökmüşse
  • Ağır ishali olmasına rağmen ağızdan şeker, tuz karışımı solüsyonu almıyor ise
  • Ateş 24-48 saatten sonra hala devam ediyorsa
  • Dışkısı kanlı ve sümüklü ise en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız.

İSHALDE TEDAVİ

Çocuk ishallerinin %80-90 gibi çok büyük bir kısmını oluşturan viral ishaller de Probiyotik denilen içinde vücut için faydalı bakterilerin bulunduğu ilaçlar kullanılabilir. Bazı bakteriler ve parazitler de ishale neden olabilir bu gibi durumlarda doktorunuzun önerileri doğrultusunda antibiyotik ve anti parazit ilaçlar da kullanılabilir. Hangi durumda ne gibi ilaçlar kullanılacağına doktorunuz karar verecektir.

SÖZÜN ÖZÜ: Çocuğunuza doktorunuzun önerisi dışında; gelişi güzel ishal kesici ilaçlar, bağırsak hareketlerini durdurucu ilaçlar ve antibiyotikler kullanmayınız. Çünkü bu ilaçlar gereksiz yere kullanıldıklarında çocuğunuzun hastalığının uzamasına bazen de ağırlaşmasına neden olabilirler.

Dr. YILMAZ BAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

SPORUN ÇOCUKLARA YARARLARI

doktoryilmazbay Yorum yok

Öncelikle sporun insan yaşantısındaki önemi doğumdan itibaren tartışılmaz bir gerçektir. Sporun çocukluk yaşlarında sağlığa, ruhsal, bedensel ve moral gelişimine olumlu katkıları çok daha fazladır. Spor yapan çocuklarda sağlıklı bir vücut gelişimi dışında karşılıklı yardımlaşma, paylaşma, arkadaşlık duygularının gelişmesi ve güçlenmesine de olumlu katkıları vardır. Bazı aileler çocuklarının normal aktivitelerini bile yaramazlık sayıp evde uslu uslu oturmasını televizyon, bilgisayar ya da akıllı telefonlarla onların avunmasını istemekte bu da çocukları hareketsizliğe itmektedir.Bazı aileler ise çocuğunun hem iyi bir futbolcu,tenisçi ve yüzücü olmasını hem iyi bir piyanist,gitarist, kemancı olmasını ve derslerin de de harikalar yaratmasını istemekte. Bu da çocuğa aşırı bir stres yüklemektedir.Spor doğumdan itibaren hayatın bir parçası gibi görülmeli. Çocuk derslerinin yanında; derslerini aksatmadan mutlaka spora zaman ayırmalı ve bunu bir yaşam biçimi olarak ömür boyu sürdürmelidir. Daha fazlasını oku

ÇOCUKLARDA SPOR YARALANMALARI

doktoryilmazbay Yorum yok

Spor yaparken oluşan her türlü yaralanmaya spor yaralanması diyoruz. Ciddi spor yaralanmaları okul çocuklarının %33 ünde görülür. Yapılan bir araştırmada spor yaralanmasıyla hastaneye gelen çocukların %23 ünde futbol,%17 sinde basketbol,%14 ünde voleybol sporu yaparken yaralanma olduğu saptanmıştır. Bu yaralanmaların %50 si akut,%50 si kronik yani süregelen yakınmalarla hastaneye başvurmuşlardır.  Spor yaralanmalarının en büyük nedeni doktor kontrolü olmadan bilinçsizce, ısınmadan yapılan spor sonucu olmaktadır. Daha fazlasını oku

EK BESİNLERE NASIL BAŞLANMALI?

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuğunuzda beyin gelişiminin % 90’nı ilk 1 yaş içerisinde tamamlanır.  Bu nedenle bebeğinizin ilk yaştaki beslenmesi çok önemlidir. Sağlıklı bir gelişme için boy ve kilo artımı tek başına yeterli değildir. Zihinsel gelişim çok daha önemlidir. Boy ve kilo gelişimi normal olduğu halde; zihinsel gelişimde gerilik olabilir. Bu da gizli açlık olarak adlandırılan bir çeşit hastalıktır. Bu nedenle çocuğunuza sunduğunuz gıdaların miktar olarak yeterli olması yanında sağlıklı gelişimi için protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineralleri de dengeli olarak içermesi yaşamsal bir öneme sahiptir. Onun için doktorunuzun beslenme önerilerine titizlikle uyunuz. Sütünüz bebeğiniz için en uygun besindir.  Sütünüzün değeri kesinlikle azalmış değildir ancak bebeğiniz büyüdüğü için sütünüzün miktarı büyümüş olan bebeğinizin sağlıklı gelişmesi için bazen yeterli olmayabilir. Bu nedenle sütünüze ek olarak belirli zamanlarda belirli gıdaların başlanması gerekir. Daha fazlasını oku

12-24 Ay (1-2 Yaş) Arası Çocuklar İçin Beslenme Önerileri

doktoryilmazbay Yorum yok

ÇOCUĞUNUZA YEMEK YEMESİ İÇİN ISRAR ETMEYİNİZ!

UNUTMAYINIZ Kİ AÇLIK EN İYİ İŞTAH İLACIDIR. 

 

ÇOCUĞUNUZA SEBZELERİ VE MEYVELERİ NASIL SEVDİREBİLİRSİNİZ?

       Çocukları kendi haline bırakırsanız genellikle patates kızartması, köfte, makarna ve pilav dışında başka bir şey yemek istemezler. Reddettikleri gıdaların başında öncelikle sebzeler ve daha sonra da meyveler gelir.Meyve ve sebzeler zengin protein ve enerji kaynakları değildirler. Ancak vücut için çok gerekli olan mineral ve vitaminler açısından son derece zengindirler. O nedenle çocuğunuzun mutlaka alması gereken besin öğeleridir. Yine bağırsak hareketlerini düzenleyen, kabızlığa engel olan lif yönünden de oldukça zengindirler.

Daha fazlasını oku

9-12 Aylık Bebekler İçin Örnek Beslenme

doktoryilmazbay Yorum yok

KAHVALTI

Anne Sütü ya da 120-150 cc devam sütü + 1 dilim tam tahıl ekmeği ya da 4-5 adet bisküvi + 1 adet katı pişirilmiş yumurta sarısı+ 1 çorba kaşığı miktarında önceden suya koyulmuş tuzu alınmış beyaz peynir + 1 fındık büyüklüğünde tereyağı + 1 tatlı kaşığı ev yapımı pekmez- reçel ya da marmelat. Daha fazlasını oku

7-9 Aylık Bebekler İçin Örnek Beslenme

doktoryilmazbay Yorum yok

       KAHVALTI(Saat:08.00):Anne Sütü yoksa 150-180 cc Devam sütü.Üzerine kahvaltı için 30 cc anne sütü, devam sütü ya da kahvaltı maması+ 1 Yumurta sarısı(10 dakika kaynatılmış olmalı)+Beyaz peynir (1 çorba kaşığı miktarında verilebilir. 24 saat önceden suya koyulmuş tuzu alınmış beyaz peynir olmalıdır)+Ev yapımı pekmez, reçel ya da marmelat (1-2 Tatlı kaşığı miktarında taze üzüm pekmezi, kayısı reçeli, elma marmeladı, şeftali marmeladı olabilir.) + Bebe bisküvisi (6-8 adet)ya da bebe ekmeği (1 dilim) ya da tam tahıl ekmeği (1 dilim)

Daha fazlasını oku

6-7 Aylık Bebekler İçin Örnek Beslenme

doktoryilmazbay Yorum yok

      KAHVALTI (Saat:08.00): Anne Sütü, eğer sütünüz yoksa 120-150 cc Devam sütü ya da Kahvaltı maması+Yumurta sarısı (10 dakika kaynatılmış yumurtanın sarısından 1 fındık büyüklüğü miktarında başlayıp gün aşırı 1 fındık büyüklüğü miktarında giderek arttırılarak 15-20 gün içinde 1 yumurta sarısına kadar çıkartılabilir)+Beyaz peynir(24 saat önceden suya koyulmuş tuzu alınmış beyaz peynir 1 çay kaşığı miktarında başlayıp giderek arttırılarak 15-20 gün içinde 1 yemek kaşığı miktarına kadar çıkarılacak)+Pekmez (Taze üzüm pekmezinden ½ çay kaşığı miktarında başlayıp gün aşırı ½ çay kaşığı miktarında giderek arttırılarak 15-20 gün içinde 1-2 Tatlı kaşığı miktarına kadar çıkartılabilir)+Ev Yapımı Bebe bisküvisi ya da Bebe ekmeği (1/2 bisküvi miktarında başlayıp giderek arttırılarak 15-20 gün içinde 4-5 bisküviye kadar çıkartılabilir.) Daha fazlasını oku

0-6 Ay Arası Bebekler İçin Beslenme Önerisi

doktoryilmazbay Yorum yok

0-6 AY ARASI

BEBEĞİNİZİN TEK BESİNİ

ANNE SÜTÜDÜR!

ANNE SÜTÜ VE EMZİRME

“İneğin sütü buzağısı, annenin sütü bebeği içindir.”

Sayın anneler;
Dünyanın en zor ve en kutsal mesleği olan annelik mesleğini seçtiğiniz için sizi kutlarım. Bu oldukça zor ve o oranda da kutsal mesleği en iyi şekilde başarmanız için sizlere yardımcı olabilecek bazı bilgilere kısaca değinmek istiyorum. Daha fazlasını oku

Yumurtalı Tatlar

doktoryilmazbay Yorum yok

Artık çocuğunuza sarısı ve beyazı dahil tam yumurta verebilirsiniz. Katı yumurta dışında kayısı kıvamında kısmi rafadan yumurta da verebilirsiniz.Yağda yumurta,sahanda yumurta,omlet,çılbır gibi yumurta çeşitlerini de verebilirsiniz. İki değişik yumurtalı tat.

 

Domatesli Yumurta

Menemen olarak da bilinen bu geleneksel yemeğimiz domates ve yumurtanın tereyağında mükemmel bir karışımıdır. 1 adet domatesi küçük küpler halinde doğrayın. Tereyağı ile 5 dakika kısık ateşte pişirin. Önceden çırptığınız bir adet yumurtayı karışımın üzerine döküp karıştırarak 3 dakika daha pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

    

Fırında Peynirli Yumurta

1 yumurtayı çırpın, üzerine 2 çorba kaşığı rendelenmiş peynir,1 çorba kaşığı tereyağı ekleyin.1 su bardağı kaynamış sütü bu karışımın üzerine ekleyin. Önceden 200 derece de ısıtılmış fırında 10 dakika pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Yumurta Nasıl Verilir?

doktoryilmazbay Yorum yok

Yumurta proteininin vücut için yararlılığı oldukça yüksektir. Artık çocuğunuza başlama zamanı geldi. Mümkün olduğunca taze, organik ya da doğal yemle beslenen gezinen tavuk yumurtasını 10 dakika  kaynattıktan sonra sarısından nohut büyüklüğünde bir miktar başlayarak çocuğunuza sunabilirsiniz.  Eğer alerji belirtileri görülmüyorsa gün aşırı bir nohut büyüklüğü miktarında artırarak 15-20 gün içinde 1 yumurta sarısına kadar çıkabilirsiniz. Beyazına 12. aydan sonra başlayınız.

Çiğ yumurta ya da rafadan yumurta kesinlikle vermeyiniz. Bağırsaklardan demir emilimini bozarak kansızlığa neden olabilir.

  1. aydan sonra yumurtayı kayısı kıvamında verebilirsiniz. Yine 9. aydan sonra yumurtayı yağda yumurta, omlet  ya da melemen şeklinde verebilirsiniz.

Çocuğunuza her gün bir yumurta,  bazı günler iki yumurta da verebilirsiniz.  Bıldırcın yumurtasından her gün 2 adet verebilirsiniz. Marketlerde satılan bıldırcın yumurtalarının doğal bıldırcın yumurtası olmadığını, kafeslerde tavuk yemi ile beslenen bıldırcınlardan elde edildiğini unutmayınız. Gezinen tavuk yumurtası yada organik yumurta bıldırcın yumurtasından daha değerlidir. Yumurtayı devam maması süt, peynir, reçel pekmez ve bisküvi gibi gıdalarla karıştırarak kahvaltı maması içinde de verebilirsiniz.

 

Yoğurt Nasıl Hazırlanır?

doktoryilmazbay Yorum yok

Yoğurt içinde zararlı mikrop barındırmaması, aksine faydalı mikropları barındırması,  bozulmadan uzun süre korunabilmesi ve anne sütünden sonra sindirimi en kolay besin olması nedeniyle ülkemizde bebek beslenmesine erkenden konulması gereken oldukça önemli bir besindir.

Hazırlanışı: 1 su bardağı (180 cc kadar ) suyu kaynatıp elinizin dayanabileceği sıcaklığa gelinceye kadar soğutunuz (42-43 C). İçine 6 ölçek devam maması koyup; iyice karıştırınız. Hazırladığınız bu karışımdan 2-3 tatlı kaşığı bir miktar bir kap içine alınız.Üzerine 1 tatlı kaşığı yoğurt ilave ederek iyice karıştırınız. Hazırladığınız bu karışımı yoğurt yapacağınız ; süte  kabın kenarından  yavaşça ilave ediniz. Kımıldatmadan üzerini örtünüz. 4-5 saat bekledikten sonra üzerini  açınız. Sonra buzdolabında 5-6 saat dinlendiriniz .Artık yoğurdunuz   çocuğunuza sunulmaya hazır.

Eğer sütünüz fazla ise ve rahat bir şekilde sağabiliyorsanız mama yerine anne sütünü kullanarak da yukarıdaki tarife göre  yoğurt yapabilirsiniz. Devam maması ile ya da anne sütü ile hazırladığınız yoğurtlar inek sütü ile hazırlanan yoğurtlar gibi katı olmayacaktır. Yoğurdun katı olması da gerekmez.Yoğurt  tadı oluşmuşsa yeterlidir. Çocuğunuza rahatlıkla verebilirsiniz.

Devam maması ile yoğurt yapmaya ekonomik durumunuz uygun değilse yoğurdu 1 su bardağı süt ile de yapabilirsiniz.

Evde yoğurt hazırlayamazsanız, katkı maddesi içermeyen, üzerinde katkısız doğal yoğurt yazan hazır yoğurtlardan ya da bebekler için özel olarak hazırlanmış yoğurtlardan bebeğinize verebilirsiniz.

Evde hazırladığınız ya da hazır olarak aldığınız yoğurtları 3 gün süre ile bebeğinize verebilirsiniz. Daha sonra kullanmayınız. Besin değeri azalır.

Afiyet Olsun!

Yağlar

doktoryilmazbay Yorum yok

       Çocuklar enerjilerinin büyük bir kısmını yağlardan temin ettikleri için yağ oranı yüksek bir beslenmeye gereksinimleri vardır. Yağ asitleri beyin gelişimi için çok önemlidir. Meyve ve sebzelerin bağırsaklardan emilimi de yağlarla olur. Ayrıca yağlar A,D,E ve K vitaminleri gibi yağda eriyen vitaminlerden de zengindir. Zeytinyağı, ayçiçeği yağı, fındık yağı gibi sıvı yağları yemeklerine karıştırabilirsiniz. Tereyağını yemekler dışında ekmek üzerine sürerek de çocuğunuza sunabilirsiniz hatta bu tereyağlı ekmeğin üzerine bal, reçel, marmelât gibi tatlıları koyarak yağlı ekmeğin hem alımını kolaylaştırıp hem de enerji değerin arttırabilirsiniz. Aldığı yağların 1/3’ü tereyağı,kuyruk yağı,iç yağ gibi doymuş katı yağlardan, 1/3’ü zeytinyağı gibi yarı doymuş yağlardan, kalan 1/3’ü de ayçiçeği, mısırözü, fındık, pamuk, soya yağı gibi doymamış yağlardan olmalıdır.

 

Tavuk (Patatesli)

doktoryilmazbay Yorum yok

       Bir su bardağı kaynayan suya bir orta boy patates ufak parçalara bölünerek koyular. Tavuğun göğüs kısmındaki etlerden ince ince doğranarak içine 2-3 yemek kaşığı kadar eklenir. Ayrıca içerisine ince doğranmış yarım soğan karıştırılabilir. Hafif ateşte yarım saat pişirdikten sonra ineceğine yakın içine 1 çorba kaşığı zeytinyağı ekleyip karıştırın. İndikten sonra iyice ezerek çocuğunuza verebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Tost-Sandviç

doktoryilmazbay Yorum yok

Evde kendiniz besin değeri yüksek sandviçler hazırlayabilirsiniz. Sandviçleri günlük kullandığımız ekmekle hazırlayabileceğiniz gibi simit, pide, lavaş ekmeği ve tost ekmeği ile de hazırlayabilirsiniz. Bu çeşit ekmekleri ikiye bölüp içine beyaz peynir, kaşar peyniri, dil peyniri, domates, salatalık, marul, çekirdekleri çıkartılmış zeytin, yumurta koyarak sebzeli sandviçler hazırlayabileceğiniz gibi piliç eti, hindi eti koyarak etli sandviçler, sardalya, hamsi, ton balığı, somon balığı gibi balıklarla balıklı sandviçler de hazırlayabilirsiniz.

Tavuk Eti

doktoryilmazbay Yorum yok

Genç ve mümkünse gezinen tavuk haşlanır. Tavuğun ön kısmındaki beyaz etlerini çatalla ya da elinizi iyice yıkadıktan sonra elinizle ezerek çocuğunuza verilebilirsiniz. Ufak parçalara bölünerek sebze çorbasına, tarhana çorbasına, mercimek çorbasına karıştırarak verebileceğiniz gibi tek başına da verebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Tatlılar

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuğunuz için en iyi tatlı meyve ve kendi yaptığınız meyveli yoğurttur. Piyasada bulunan meyveli yoğurtların şekeri fazla meyvesi yok denecek kadar azdır. HAZIR MEYVELİ YOĞURTLARI ASLA ÇOCUĞUNUZA VERMEYİNİZ!

Bir bardak yoğurdun içerisine 1 adet taze elma, armut, şeftali, portakal ya da muzu rendeleyerek koyup iyice karıştırıp çocuğunuza sunabilirsiniz.

       Sütlü tatlılarda bebekler için bu aylarda uygun seçeneklerdir. Muhallebi, sütlaç, keşkül gibi geleneksel sütlü tatlıların üzerine elma, armut, şeftali, portakal, erik, kayısı, kiraz, üzüm, kavun ekleyerek çocuğunuza sunabilirsiniz.                                                                                                                                        

Afiyet Olsun!

Tam Süt

doktoryilmazbay Yorum yok

İsterseniz çocuğunuza anne sütü vermeyi 2 yaşına kadar hatta çocuğunuz emmeye devam ediyor ve iyi gelişiyorsa 3 yaşına kadar sürdürebilirsiniz.

Çocuğunuz 1 yaşına geldikten sonra anne sütü almıyorsa öncelikle bazı mama firmalarının ürettiği devam mamalarını kullanmalısınız. Sizi emmiyor ve devam mamalarından da bıktıysa artık ona günlük süt adıyla marketlerde satılan pastörize sütlerden verebilirisiniz. Pastörize süte ulaşamıyorsanız;D vitamini, Calcium ve Demir ile zenginleştirilmiş marketlerde büyüme sütü, devam sütü ya da ilk adım sütü adı altında satılan sütleri de çocuğunuza verebilirsiniz. Sütün içerdiği vitaminler; yağlarında olduğu için çocuğunuza yağsız süt kullanmayınız. 1 yaşın üzerindeki bir çocuğun Yarım yağlı ya da tam yağlı süt ya da süt ürünlerinden (süt,muhallebi, yoğurt, ayran şeklinde) 400-500 cc dolaylarında tüketmesi yeterlidir.

 

Soslar

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocuklar genelde sebze ve meyve yerine makarna, pilav, patates ve köfte gibi yiyecekleri tercih ederler ama dengeli bir beslenmede sebze ve meyveler mutlaka bulunmalıdır. İşte sebze, meyve, balık ya da sevmediği herhangi bir gıdayı sos paltosu altına gizleyerek çocuğunuza sunabilirsiniz.

 

BAŞAMEL SOSU (Tereyağlı sütlü sos) 

       3–4 çorba kaşığı kadar tereyağını bir tencere içerisinde kısık ateşte ağır ağır eritin. Bu yağın üzerine 2-3 çorba kaşığı kadar un ekleyin. Topak olmayacak şekilde karıştırın. Bu karışımın üzerine 2 bardak sütü yavaş yavaş dökerek 10-15 dakika süre ile karıştırmaya devam edin. Koyu bir kıvama ulaştığında sosunuz hazır demektir. Yiyeceklerine karıştırarak çocuğunuza sunabilirsiniz.

Çocuğunuzun isteğine göre bu sosa peynir ekleyebilirsiniz. Çocuğunuzun almadığı her türlü yiyeceği bu sosla karıştırarak ona sunabilirsiniz.

Kullanmadığınız miktarları buzdolabı poşetleri içinde derin dondurucu da bekletip gereksinim duyduğunuzda 1-2 ay süre ile yeniden kullanabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

 

 

Soğan-Sarımsak

doktoryilmazbay Yorum yok

Bu çeşit gıdaları çocuklar genelde çiğ olarak sevmezler. Yemeklerde özellikle çorbalarda aşırıya kaçmadan rahatlıkla kullanabilirsiniz. Özellikle sarımsağı çok küçük parçalar halinde vermelisiniz. Pişmiş olarak alıştıktan sonra soğan ve sarımsak maydanozla su içinde ezilerek salatalara karıştırılarak da verilebilir.

Afiyet Olsun!

Sebzeli Fırın Makarna

doktoryilmazbay Yorum yok

1 orta boy havuç, 1 su bardağı bezelye ve 2 diş sarımsağı bir kapta karıştırarak 15 dakika pişirin.Ayrı bir kapta 1 paket makarnayı 10 dakika haşlayın.Daha sonra iki karışımı bir fırın kabına koyup 180 derecelik ateşte 20 dakika pişirin.Fırından indikten sonra üzerine peynir rendesi koyup çocuğunuza verebilirsiniz.

 

Sebze Çorbası (Yoğurtlu)

doktoryilmazbay Yorum yok

Bir çay bardağı kadar yoğurt bir kaba koyulur. Üzerine yarım çay bardağı su ilave edilir. Evde bulunan sebzelerden (havuç, patates, domates, kabak,marul, pazı, ıspanak, kereviz,  taze fasulye semiz  otu gibi) bir ya da bir kaçı ilave edildikten sonra  içine bir yemek kaşığı pirinç,buğday,mısır,yulaf unu ya da irmik ten biri ilave edilir. Hafif ateşte 20 dakika pişirdikten sonra ineceğine yakın içine 1 çorba kaşığı zeytinyağı eklenip karıştırılır. İndikten sonra çatalla iyice ezerek çocuğunuza verebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Sebze Çorbası (Mercimekli)

doktoryilmazbay Yorum yok

Bir su bardağı kaynayan suya, iki yemek kaşığı mercimek, bir orta boy havuç, bir orta boy patates rendeleyerek koyun. Hafif ateşte yarım saat pişirdikten sonra ineceğine yakın içine 1 çorba kaşığı zeytinyağı ekleyip karıştırın. İndikten sonra iyice ezerek çocuğunuza verebilirsiniz.

 

Sebze Çorbası Nasıl Hazırlanır?

doktoryilmazbay Yorum yok

1 su bardağı kaynayan suya; mevsimine göre olgun ve taze  sebzelerden bir orta boy havuç, patates ya da kabak tan (mevsimine göre bal kabağı da olabilir);en az ikisi koyulur.1 yemek kaşığı pirinç ya da irmik ilave edilerek lapa kıvamına gelinceye kadar kaynatılır. Ateşten alınacağına yakın içerisine 1 yemek kaşığı  bitkisel sıvı yağ; örneğin zeytinyağı eklenir. Lapa kıvamındaki bu karışım daha sonra süzgeçten süzülür. Süzgecin altındaki sıvı kısmından 1-2 tatlı kaşığı miktarından başlayarak ve her gün 1-2 tatlı kaşığı arttırarak çocuğunuza  verebilirsiniz. En son ulaşacağınız miktar 90-100 cc (1 çay bardağı kadar) kadar olmalıdır. Önce çorba şeklinde sıvı olarak başlanan bu gıdaları zamanla kıvamını koyulaştırarak püre şeklinde bebeğinize vermelisiniz. Sebze çorbasını daha lezzetli ve daha besleyici hale getirmek için içerisine sütünüz yeterli ise 90-120 cc anne sütü, eğer sütünüz yeterli değilse 3-4 ölçek devam maması da koyabilirsiniz. 7. Ayın sonunda  sebze püresinden 1 öğün verebilirsiniz.7.aydan itibaren sebze püresine 1 öğün  sebze çorbası için 1 çorba kaşığı çift kıyılmış görünen yağları alınmış dana, kuzu, oğlak, tavuk, hindi kıyması ilave  edebilirsiniz.Evde kıyma yoksa kıyma yerine 1 çorba kaşığı tahıl unu da koyabilirsiniz. Sebze çorbasına 7.aydan sonra domates, taze fasulye, bezelye, marul, pazı, ıspanak, bamya, börülce, semiz otu, kereviz (kökü ve iç yaprakları) gibi yeşil yapraklı sebzeler eklenebilir. 9.aydan sonra da lahana, pırasa, brokoli, karnabahar ve pancar gibi gaz yapan gıdalar da konulabilir. Yine 9. Aydan sonra kuru fasulye, kuru börülce, barbunya, nohut, mercimek, bulgur gibi kuru baklagiller ve tahılları da haşladıktan sonra süzgeçten süzerek dış kabuklarından ayıkladıktan sonra sebze çorbalarına ilave edilebilirsiniz. Sebze  çorbasını her gün hazırlamak gerekmez. Haftanın iki günü; örneğin pazar ve Çarşamba günleri hazırlanması yeterlidir. Hazırladığınız gün ve buzdolabında saklama koşulu ile ertesi gün  de verebilirsiniz. Daha sonra vermeyiniz, besin değeri azalır. Sebze çorbası vermediğiniz günlerde bazı mama firmaları tarafından çocuklar için özel hazırlanmış sebze pürelerinden ya da evdeki acısız tarhana, pirinç ve yayla çorbalarında da çocuğunuza verebilirsiniz. Sebze çorbalarını besin değerlerinin azalmaması için mümkünse buharlı tencerede pişiriniz.

Ek besinlerdeki amaç çocuğu pütürlü yiyeceklere alıştırmaktır. Çocuğunuza besin hazırlarken rondo, blender, mikser gibi ezici, öğütücü ve karıştırıcı aletleri kesinlikle kullanmayınız. En iyi ezici çataldır. Unutmayınız.

Çocuğunuza 1  yaşına kadar tuz, şeker, bal, patlıcan ve baharat vermeyiniz. Yeşil baklayı 3 yaşından sonra verebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Salatalar

doktoryilmazbay Yorum yok

Bebeğinize artık salata şeklinde çiğ sebzeleri de verebilirsiniz. Başlangıçta -mevsiminde ve tarladan olma koşuluyla- domates ve salatalık dilimlerini eline verebilirsiniz. Sonra bu yiyeceklere havuç, patates, kabak, marul, pancar, lahana, yeşil fasulye, bezelye gibi yeşil yapraklı sebzeleri de ekleyebilirsiniz.

Afiyet olsun!

Salam-Sosis-Sucuk

doktoryilmazbay Yorum yok

Sığır, koyun veya kümes hayvanlarının etlerine işlenmiş yağlar, nişasta, patates gibi çeşitli katkı maddeleri karıştırılarak hazırlanan bu çeşit şarküteri ürünlerinin çocuk beslenmesinde yeri yoktur. İçlerindeki et miktarı son derece azdır ayrıca katkı maddeleri de çocuklar için uygun değildir. Evde ya da temizliğinden emin olunan yerlerde hazırlanmış fazla acılı olmayan sucuklar çok sık olmamak kaydıyla çocuklara yedirilebilir.

Reçel – Pekmez – Marmelat

doktoryilmazbay Yorum yok

Bunlar çocuklar için hazır enerji kaynaklarıdır. Bunlardan herhangi birini kahvaltıya koyabileceğiniz gibi sütünüzle,hazır mama ile ya da yalnız başına da verilebilirsiniz.Yarım çay kaşığı miktarında başlayıp gün aşırı yarım çay kaşığı arttırılarak bir iki tatlı kaşığına miktarına kadar çıkabilirsiniz. Bu gıdalar çocuğunuzda alerjiye neden olabilir. Dikkatli olunuz. Vücutta kızarıklıklar gördüğünüzde 7-10 gün  reçel,pekmez veya marmelat  vermeyi durdurunuz.Sonra daha az miktarda başlayıp 2-3 gün ara ile miktarını arttırınız. Demir yönünden zengin olduğu için üzüm pekmezini tercih ediniz. Bu gıdaların mümkün olduğunca doğal ve ev yapılı olmasına dikkat ediniz.  Çilek, incir, kivi gibi meyveler çok alerjiktir  2-3 yaşına kadar bu meyveleri  ve reçellerini çocuğunuza vermeyiniz. 

Pizza

doktoryilmazbay Yorum yok

Çocukların en çok sevdiği yiyecekler arasında yer alır. Evde kendiniz de küçük pizzalar hazırlayarak çocuğunuzu sağlıklı besleyebilirsiniz. İşte basit bir örnek.
Domatesli peynirli pizza: İnce bir dilim ekmeğin üzerine biraz tereyağı sürün. Rendelenmiş beyaz peynirleri ekmeğin üzerine serpiştirin. Soyup çekirdeklerini çıkarttığınız domatesleri bu karışımın üzerine ekleyin ve 200 derecede ısıtılmış fırında 5 dakika pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.
Böyle bir pizzaya ufak parçalara bölünmüş dana eti, tavuk eti, hindi eti ekleyerek etli pizzalar ya da mantar ve çeşitli sebzeler ekleyerek karışık pizza çeşitleri elde edebilirsiniz. Dışarıda hazırlanan pizzalardan çok daha sağlıklıdır.

Pilav & Makarna

doktoryilmazbay Yorum yok

Bu gıdalar çocuğunuzun kendine olan güvenini arttıracaktır. Orta yere bir örtü serin çocuğunuzu ortasına oturtun. Önüne pilav ya da makarna tabağını koyun. Eline bir kaşık verin; bazen kaşıkla bazen elleriyle bazen de etrafa dağıtarak onu bitirdiğini ve bu işten büyük bir zevk aldığını göreceksiniz. Pilav ve makarnayı çeşitli sebze ve soslarla zenginleştirerek besin değerini arttırabilirsiniz.

Pırasa (Mercimekli)

doktoryilmazbay Yorum yok

İki adet orta boy taze pırasa ve bir adet orta boy havuç ince ince doğranır.2 çorba kaşığı mercimek, 1 su bardağı su ( Ortalama 180 cc ) karıştırılarak 20-30 dakika kadar pişirilir. İçine 1 çorba kaşığı bitkisel sıvı yağ eklenir. 2-3   dakika daha pişirildikten sonra ateşten alınır. Oda sıcaklığında ılımaya bırakılır. Daha sonra çatalla iyice ezip çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

 

Pırasa (Havuçlu)

doktoryilmazbay Yorum yok

Bir su bardağı kaynayan suya iki adet taze pırasa, iki adet orta boy havuç ince ince doğranarak eklenir. Karışıma iki çorba kaşığı pirinç ve ince doğranmış yarım soğan ilave edilir. Hafif ateşte yarım saat pişirdikten sonra ineceğine yakın içine 1 çorba kaşığı zeytinyağı ekleyip karıştırın. İndikten sonra iyice ezerek çocuğunuza verebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Peynir

doktoryilmazbay Yorum yok

24 saat önceden suya koyulmuş, tuzu alınmış (koyun-inek-keçi;tek tek ya da karışık) beyaz peyniri varsa sağdığınız anne sütü yoksa çocuğunuzun aldığı devam maması, bebek sütü ya da mama firmaları tarafından hazırlanan kahvaltı maması gibi sulu gıdalar içerisinde ezerek çocuğunuza verilebilirsiniz. Bir çay kaşığı kadar başlayıp giderek miktarı attırılarak bir çorba kaşığına kadar çıkarılabilir. İçinde bazı mikropları barındırdığı için taze peynir kullanmayınız. Yine kaşar peyniri, tulum peyniri, krem peyniri gibi her türlü katkı maddeli peynirleri çocuğunuza vermeyiniz. Evde kendi yaptığınız katkı maddesi içermeyen labne peyniri-çökelek gibi ürünleri de kullanabilirsiniz. Piyasadaki labne peynirlerine yumuşak olması için çocuklar için uygun olmayan katkı maddeli krema koyuyorlar. Çocuğunuza bu çeşit gıdaları vermeyiniz.

Afiyet Olsun!

Mücver

doktoryilmazbay Yorum yok

Pırasa, kabak, patates, havuç gibi sebzelerden yapılabilir. Sebzeleri iyice kıyın, rendeleyin ya da robottan geçirin. Üzerine un, rendelenmiş peynir, karbonat ve zeytinyağı ilave edin. Fırında 200 derecede 20 dakika pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Muz Püresi

doktoryilmazbay Yorum yok

7-8  ay dolaylarında küçük boy olgun ve taze muzun  yaklaşık sekizde birini – dörtte birini çatalla püre haline getirdikten sonra anne sütü, devam maması, ıhlamur, portakal, mandalina gibi sulu besinlerle karıştırarak  verebilirsiniz. Muzun alerji yapma olasılığı yüksek olduğundan azdan başladığınız muzu gün aşırı arttırarak 15-20 gün dolaylarında  1 muza kadar çıkabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Muhallebi

doktoryilmazbay Yorum yok

1 su bardağı (180 cc ) suya 2 silme tatlı kaşığı pirinç unu koyunuz. Geniş bir kapta,hafif ateşte iyice karıştırarak 10 dakika pişiriniz. Ateşten indirdikten sonra ılıyıncaya kadar bekleyiniz.(Elinizin dayanabileceği sıcaklık 42-43 C) Daha sonra içerisine doktorunuzun önereceği devam mamasından 6 ölçek ekleyiniz ve iyice karıştırınız. Alabileceği ısıya gelinceye kadar (36-37 C) soğutup çocuğunuza sunabilirsiniz.

Ekonomik olanaklarınız hazır mama almaya uygun değilse doktorunuzun önerileri doğrultusunda sulandırılmış pastörize süt ya da büyüme sütlerinden birini kullanarak süt ve pirinç unu ile muhallebi hazırlayabilirsiniz. Sütle muhallebi hazırlıyorsanız; ateşten almanıza yakın 180 cc mamaya 1 silme yemek kaşığı şeker ilave etmelisiniz.

Eğer çocuğunuz kabızlığa eğilimli ise muhallebiyi yulaf unu ile  de hazırlayabilirsiniz. Çocuğunuz pirinç unundan bıktı ise muhallebiyi; mısır ve ya buğday unu ile de hazırlayabilirsiniz. Mamaya irmik, ekmek ve bisküvi koyarak ta muhallebi hazırlayabilirsiniz.

Çocuğunuzu yalnızca anne sütü ile besliyorsanız ilk başlayacağınız ek besin 6. aydan sonra mevsim meyvelerinin suyudur.

Afiyet Olsun!

 

Meyveli Pankek

doktoryilmazbay Yorum yok

Muz, Şeftali, Elma, Armut, Kayısı, Kiraz, Erik, Çilek, Karpuz, Kavun gibi meyvelerle tek tek ya da birlikte hazırlanabilir.1 yumurta, 1 su bardağı süt, 2 yemek kaşığı şeker, 2 yemek kaşığı zeytinyağını bir kapta iyice karıştırın. Üzerine 1 paket kabartma tozu ve 1 paket vanilya ekleyin. Meyveleri çatalla iyice ezdikten sonra karışıma ilave edin. Bir kez daha çırpın. Yanmaz bir tavayı iyice ısıttıktan sonra bu karışımı tavaya dökün. Her bir yüzünü 3-5 dakika pişirdikten sonra üzerine bal, pekmez, reçel ya da marmelat ekleyerek çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Meyveli Muhallebi

doktoryilmazbay Yorum yok

Muz, Şeftali, Elma, Armut, Çilek, Karpuz, Kavun… Bu meyvelerle tek tek ya da birlikte de hazırlanabilir.Meyveleri soyup kabuklarını çıkartın. 1 Su bardağı süt, 2 çorba kaşığı şeker, 2 çorba kaşığı pirinç unu, 1 çorba kaşığı nişasta, 1 yumurta, 1 paket vanilyayı bir tencereye koyun ve iyice karıştırın. Orta ateşte kabarıncaya kadar pişirin. Ateşten indikten sonra üzerine daha önce hazırladığınız meyveleri çeşitli şekillerde süsleyerek koyup çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

 

Meyve Suyu Nasıl Hazırlanır?

doktoryilmazbay Yorum yok

ELMA-ARMUT-ŞEFTALİ SUYU: Mevsimine göre taze elma, armut ya da şeftali den birini güzelce yıkadıktan sonra soyup cam rendede püre haline getirin. Başlangıçta çift kat tülbentten süzerek suyunu verin. Anne sütü ya da mamanın hemen üzerine 1-2 tatlı kaşığı şeklinde başlayınız ve her gün 1-2 tatlı kaşığı arttırarak 15-20 günde 1 çay bardağı (90-100 cc) miktarına kadar ulaşabilirsiniz. Meyveleri 6. aydan sonra cam rendede rendeledikten sonra tülbentten süzmeden meyve püresi şeklinde çocuğunuza verebilirsiniz. Meyve suyu ya da pürelerini hazırladıktan sonraki ilk 15-20 dakika içerisinde çocuğunuza vermelisiniz. Daha sonra vermeyiniz; besin değeri azalır. Meyve suyuna ek şeker koymayınız. Meyve sularından sonra dışkısında sulanma ve renk değişiklikleri olabilir, 5-7 Günde düzelir. Endişelenmeyiniz. Meyve suyu vermeyi sürdürmelisiniz.

Afiyet Olsun!

Meyve Lolipopları

doktoryilmazbay Yorum yok

Muz, Şeftali, Elma, Armut, Kayısı, Kiraz, Erik, Çilek, Karpuz, Kavun gibi meyvelerle tek tek ya da birlikte hazırlanabilir. Meyveleri soyup kabuklarını çıkartın. Kıvamlı bir karışım elde etmek için robottan geçirin ya da çatalla iyice ezin. Sonra süt ilave edip bir kez daha robottan geçirin. Dondurma ya da buz kaplarının içine koyup buzlukta 1 gün beklettikten sonra çıkartıp çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Makarna (Yeşil Soslu)

doktoryilmazbay Yorum yok

        1 adet kabak, 6 adet yeşil fasulye, 1 adet domates, 1 küçük soğan küçük parçalar halinde doğrandıktan sonra 20-30 dakika pişirilir. Püre haline getirilerek pişmiş makarnanın üzerine dökülür. Bu karışımın üzerine 1 çorba kaşığı rendelenmiş peynir ilave ederek çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Makarna

doktoryilmazbay Yorum yok

Bütün bebeklerin en sevdiği yemeklerin başında makarna gelmektedir. Parmaklarıyla kolayca yakalayabileceği kelebek, midye, bukle veya deniz kabuğu şeklindeki makarnaları tercih edin. Makarnayı mutlaka pilav gibi kendi suyunda pişirin Kolayca almadığı bir çok gıdayı makarnayla karıştırarak çocuğunuza sunabilirsiniz. İşte size iki örnek;

       Yeşil soslu makarna: 1 adet kabak 6 adet yeşil fasulye, 1 adet domates,1 küçük soğan küçük parçalar halinde doğrandıktan sonra 20-30 dakika pişirilir. Püre haline getirilerek pişmiş makarnanın üzerine dökülür. Bu karışımın üzerine 1 çorba kaşığı rendelenmiş peynir ilave ederek çocuğunuza sunabilirsiniz.

       Etli makarna : 50-100 gr kadar kıyma, dana eti, tavuk eti gibi etler den birisi 20-30 dakika kadar haşlanır. Daha sonra ufak parçalara bölünen bu etler haşlanmış makarnanın üzerine dökülür. Bir çorba kaşığı eritilmiş tereyağı ekleyerek çocuğunuza sunabilirsiniz.

Krep

doktoryilmazbay Yorum yok

1 çay bardağı süt,1 çay bardağı un ve1 yumurtayı bir kap içinde iyice çırpın. Hafif yağlanmış tavaya yavaşça dökün. Kısık ateşte 5-7 dakika pişirin. Daha sonra içine rendelenmiş kaşar ya da dil peyniri koyun. Üzerine bal, pekmez, reçel ya da marmelat ekleyerek çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Köfte

doktoryilmazbay Yorum yok

Dana ya da yağsız kuzu etinden ızgara köfte şeklinde hazırlanır. Yağsız çift kıyılmış dana, kuzu eti yumurta, maydanoz ve ekmek içiyle karıştırılır. İçine soğan ve baharat koyulmamalıdır. 1 köfte (30 gr)ile başlanır. Giderek artırılarak 3-4 köfteye kadar çıkarılabilir.    Çatalla ya da elinizi iyice yıkadıktan sonra elinizle ezerek çocuğunuza verebilirsiniz. Ekmek yerine pirinç koyularak ve suda pişirilerek sulu köfte  ya da fırında pişirilerek fırın köfte olarak da verebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Karaciğer

doktoryilmazbay Yorum yok

Demir, protein, A ve D vitamini yönünden çok zengin olması nedeniyle haftada 1-2 öğün çocuğunuza verebilirsiniz.( Beyin dahil diğer sakatatları önermiyoruz.) Tavuk, kuzu ya da dana ciğeri olabilir. Üzerindeki zar çıkarıldıktan sonra iyice haşlanır. Haşlanınca ciğer sertleşir daha sonra rendeden geçirilerek 1-2 tatlı kaşığı şeklinde başlanıp giderek arttırılarak 2–3 çorba kaşığına kadar çıkarılabilir. Çorbalara ya da sebze püresine karıştırılarak ta verilebilir.

Afiyet Olsun!

Balık (Sütlü)

doktoryilmazbay Yorum yok

1 bardak süte yıkanmış, soyulmuş, çekirdekleri çıkartılmış 1 adet domates ve bir tutam maydanoz koyun. Kaynamaya başlayınca içerisine yukarıdaki balıklardan birinden 30 gram kadar koyun. 5 dakika pişirdikten sonra çatalla iyice ezip çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Fırında Sebzeli Et Sote

doktoryilmazbay Yorum yok

Kuzu, dana, hindi ya da tavuk etiyle yapılabilir. Etleri kuşbaşı şeklinde ince ince doğrayın üzerine soğan,sarımsak, domates, biber ekleyerek kısık ateşte 20 dakika pişirin. İneceğine yakın üzerine zeytinyağı ekleyip çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Fırında Peynirli Yumurta

doktoryilmazbay Yorum yok

1 yumurtayı çırpın, üzerine 2 çorba kaşığı rendelenmiş peynir, 1 çorba kaşığı tereyağı ekleyin. 1 su bardağı kaynamış sütü bu karışımın üzerine ekleyin. Önceden 200 derecede ısıtılmış fırında 10 dakika pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Fırında Parmak Balık

doktoryilmazbay Yorum yok

Hamsi, sardalye, lüfer, mezgit, levrek, çipura gibi balıklarla yapılabilir. 200 gr taze balığı parmak büyüklüğünde parçalara ayırın. 1/2 su bardağı sütü hazırlayın. 1/2 çay bardağı unu bir tabağa koyun. Bir miktar ekmek kırıntısını 1çorba kaşığı eritilmiş tere yağı ile karıştırın. Balık parçalarını önce süte sonra una sonra tekrar süte batırın en son tereyağlı ekmek kırıntısına bulayıp bir fırın tepsisine dizin. 200 derece ısıtılmış fırında 20 dakika pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Fırında Balık Köftesi

doktoryilmazbay Yorum yok

Soyup ufak parçalara böldüğünüz 1 orta boy patates ve 1 orta boy domatesi 1 çay bardağı süt içerisinde 10 dakika pişirin. 3 çorba kaşığı (30 gram) kadar taze fileto şeklindeki balığı 1 yumurta ile iyice karıştırın. 1 çorba kaşığı sıvı yağ ekleyerek önceden hazırladığınız patates ve domates karışımı ile birlikte fırında 20 dakika pişirdikten sonra köfte şekline getirip çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Etli Sebze Çorbası

doktoryilmazbay Yorum yok

100 gr dana yada kuzu eti.1 orta boy havuç 1 orta boy patates, 1 küçük kereviz, 1 küçük soğan ince ince doğrandıktan sonra 1 çorba kaşığı un, 1 su bardağı süt, 2 su bardağı su ile karıştırılarak kısık ateşte 20 dakika pişirilir.İneceğine yakın içerisine 2 çorba kaşığı zeytinyağı ekleyerek çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Etli Makarna

doktoryilmazbay Yorum yok

50-100 gr kadar kıyma, dana eti, tavuk eti gibi etlerden birisi 20-30 dakika kadar haşlanır. Daha sonra ufak parçalara bölünen bu etler haşlanmış makarnanın üzerine dökülür. Bir çorba kaşığı eritilmiş tereyağı ekleyerek çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Etli Karışık Sebze

doktoryilmazbay Yorum yok

100 gr .kadar genç ve taze sığır, kuzu hindi ya da tavuk eti küçük parçalar halinde doğranır.Evdeki sebzelerden (havuç , kabak , patates,domates,kereviz,tatlı biber,taze fasulye,bezelye,bamya , ıspanak, lahana, pazı,semizotu, karnabahar,marul ,pırasa,brokoli gibi) bir ya da birkaçı iyice temizlendikten sonra bu hazırlanmış et ile karıştırılır.30 dakika kadar pişirilir.İneceğine yakın içine 2 çorba kaşığı kadar rendelenmiş beyaz peynir ya da kaşar peyniri ve 1 çorba kaşığı bitkisel sıvı yağ eklenir. 2-3  dakika daha pişirildikten sonra ateşten alınır. Oda sıcaklığında ılımaya bırakılır. Daha sonra çatalla iyice ezip çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

 

Etli Kabak Dolması

doktoryilmazbay Yorum yok

100 gr kıymayı ince ince kıydığınız soğan, sarımsak, dereotu, domates ve pirinçle karıştırın. Bu karışımı içini boşalttığınız kabakların içine doldurun. Kabakların ağzını domatesle kapatın. Kabakların üzerini geçmeyecek kadar su ilave edin. Kısık ateşte 20 dakika pişirin. İneceğine yakın üzerine 2 tatlı kaşığı zeytinyağı ilave ederek çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Ekmek-Bisküvi-Pasta-Börek-Kek-Poğaça-Kurabiye

doktoryilmazbay Yorum yok

İşlenmemiş tam tahıl unu ile evde yapılmış bu gıdalardan çocuğunuza sunabilirsiniz. Katı gıdalara alışması için sert olmayan kabuklu ekmek ya da bisküviyi çocuğunuzun eline veriniz. Çocuğunuz kendi kendine beslenme zevkini bunları ağzına götürürken tadacaktır. 2 yaşına kadar çocuğunuza kepekli ekmek ya da kepekli bisküvilerden vermeyiniz.

Afiyet Olsun!

 

Dondurma

doktoryilmazbay Yorum yok

     Çocuk beslenmesinde temel gıda değildir. Buna rağmen süt, şeker, salep, yumurta, vanilya, meyve püresi ve kakaodan yapılan dondurma çocukların en çok sevdiği yiyecekler arasındadır. Böyle bir dondurmayı evde kendiniz yapabilirsiniz.

Muz, Şeftali, Elma, Armut, Erik, Çilek, Limon, Karpuz, Kavun gibi meyvelerle tek tek ya da birlikte hazırlanabilir. Meyveleri soyup kabuklarını çıkartın. Kıvamlı bir karışım elde etmek için robottan geçirin ya da çatalla iyice ezin. 1 bardak süte 2 çorba kaşığı şeker ve 2 çorba kaşığı salep, 1 paket kakao , 1 paket vanilya , 1 yumurtanın beyazını ekleyin ve kısık ateşte 10 dakika kaynatın. Hazırladığınız meyve karışımını üzerine ekleyin ve iyice karıştırın. Daha sonra dondurma kaplarına yada buz kaplarına koyarak buzlukta 5-6 saat beklettikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz. Yerken ağızda 5–10 saniye çevrilirse ailelerin en çok korktuğu üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olma ihtimali azalır.

Afiyet Olsun!

Domatesli Yumurta

doktoryilmazbay Yorum yok

Menemen olarak da bilinen bu geleneksel yemeğimiz domates ve yumurtanın tereyağında mükemmel bir karışımıdır. 1 adet domatesi küçük küpler halinde doğrayın. Tereyağı ile 5 dakika kısık ateşte pişirin. Önceden çırptığınız bir adet yumurtayı karışımın üzerine döküp karıştırarak 3 dakika daha pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Domatesli Ekmek Çorbası

doktoryilmazbay Yorum yok

        1 adet domatesi soyup çekirdeklerini çıkardıktan sonra küçük parçalara bölün. Orta boy bir soğanı ince ince kıyın. Domates ve soğanlara 2 dilim kurutulmuş ve ince doğranmış ekmeği ekleyerek bir miktar zeytinyağında 15 dakika pişirin. Üzerine rendelenmiş peynir ilave ederek çocuğunuza yedirebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Dolmalar

doktoryilmazbay Yorum yok

       Etli ve sebzeli olarak hazırlanan bu geleneksel yemeklerimiz çocuğunuz için gerekli tüm besleyicileri içerir. Sebzelere kıyma, pirinç, bulgur eklenmesiyle hazırlanır. İçine yumurta da eklenerek yenen kabak- biber- domates- patates dolmaları ve lahana-pazı sarması bizim toplumumuza özgü en güzel örneklerimizdir. Dolmaları; içi ve sebzesi ile birlikte kendi suyunda iyice eziniz. 2- 3 çorba kaşığı kadar yoğurt ekledikten sonra haftada 3–4 kez çocuğunuza verebilirsiniz.

       Türk mutfağının en seçkin tatlarından olan dolmalar etli ve sebzeli olarak hazırlanır ve çocuğunuz için gerekli tüm besleyicileri içerir.Sebzelere kıyma,pirinç,bulgur,soğan,maydanoz ve yumurta eklenmesiyle yapılan

Kabak, biber,domates,patlıcan,patates dolmaları; yaprak ve lahana sarmaları bizim toplumumuza özgü en güzel örneklerimizdir. Kendi sularında ya da yoğurt içinde çatalla ezerek çocuğunuza rahatlıkla suna bilirsiniz.

 

Devam Mamalı Sebze Çorbası

doktoryilmazbay Yorum yok

Bir su bardağı kaynayan suya evde bulunan sebzelerden (havuç, patates, domates, kabak  ,marul, pazı, ıspanak, kereviz taze fasulye,  semiz otu  gibi) bir ya da bir kaçı ilave edildikten sonra  içine bir yemek kaşığı pirinç,buğday,mısır,yulaf unu ya da irmik ten biri ilave edilir. Hafif ateşte 20 dakika pişirdikten sonra ineceğine yakın içine 6 ölçek devam maması ve 1 çorba kaşığı zeytinyağı eklenip karıştırılır. İndikten sonra çatalla iyice ezerek çocuğunuza verebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Çöp Gıdalar

doktoryilmazbay Yorum yok

Kola, gazoz gibi gazlı içecekler, hazır meyve suları, hazır meyveli sütler, hazır meyveli yoğurtlar, her türlü ticari içecekler, her türlü cipsler, her türlü hazır kekler, her türlü renkli şekerli sakızlar, boyalı şekerler, gofretler, çocuklar için hazırlanmayan arası şekerlemeli bisküviler, çocuk beslenmesinde yeri olmayan gıdalardır. Çöp besinler olarak da adlandırılan bu besinlerden çocuğunuzu mümkün olduğunca uzak tutunuz.

Çorbalar

doktoryilmazbay Yorum yok

Alımının kolay olması nedeniyle çocukların en sevdiği gıdalar arasındadır. Sevmediği birçok gıdayı çorbaların içerisine karıştırarak çocuğunuza verebilirsiniz. İşte size 3 Örnek;

       Etli Sebze Çorbası : 100 gr kuzu eti,1 orta boy havuç, 1 orta boy patates, 1 orta boy kereviz, 1 küçük soğan ve 2 diş sarımsağı 1 bardak su içinde karıştırın. Üzerine 1 çorba kaşığı un ilave edip kısık ateşte 20 dakika pişirin. Ateşten alınacağına yakın üzerine 1 tatlı kaşığı tereyağı ekledikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

       Bahar çorbası : 100 gram kabukları soyulmuş bezelye, 2 taze havuç, 2 yaprak marul, 1 soğan ve 1 tutam maydanozu 1 su bardağı kadar su içerisinde 20 dakika pişirin. Üzerine 1 tatlı kaşığı tereyağı ekledikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

       Domatesli ekmek çorbası : 1 adet domatesi soyup çekirdeklerini çıkardıktan sonra küçük parçalara bölün. Orta boy bir soğanı ince ince kıyın. Domates ve soğanlara 2 dilim kurutulmuş ve ince doğranmış ekmeği ekleyerek bir miktar zeytinyağında 15 dakika pişirin. Üzerine rendelenmiş peynir ilave ederek çocuğunuza yedirebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Bulgurlu Sebze Çorbası

doktoryilmazbay Yorum yok

Bir su bardağı kaynayan suya, bir orta boy havuç ve bir orta boy kabak yıkanıp, soyulup ince ince doğrandıktan sonra koyulur. İçine 2 çorba kaşığı bulgur koyulur. Hafif ateşte yarım saat pişirdikten sonra ineceğine yakın içine 1 çorba kaşığı zeytinyağı eklenip karıştırılır. İndikten sonra iyice ezerek çocuğunuza verebilirsiniz.

Afiyet Olsun!

Börek

doktoryilmazbay Yorum yok

Yufka içerisine peynir ve çeşitli sebzelerin karıştırılması ile hazırlanan bu geleneksel yiyeceğimiz çocuğunuz için gerekli bütün besleyici öğeleri içerir.

Sebzeli Börek

Fırın tepsinizi yağladıktan sonra üzerine 1 yufkayı serin. 2 çorba kaşağı sıvı yağ ve süt karışımını yufkanın üzerinde gezdirin. Üzerine 1 yufka daha serin. Evdeki sebzelerden (pırasa, ıspanak, pazı, maydanoz gibi) 1 tanesini ince ince kıyıp peynirle karıştırdıktan sonra bu 2. kat yufkanın üzerine yerleştirin. Üzerine yeni bir yufka serin. Bu yufkanın üzerinde yağ süt karışımını tekrar gezdirin. Tekrar 1 yufka daha serin bunun üzerine 1 çorba kaşığı sıvı yağda çırpılmış bir yumurtayı dökün. 200 C ısıtılmış fırında 30 dakika pişirdikten sonra çocuğunuza sunabilirsiniz.

İsteğe bağlı olarak böreğinizi kıymalı, tavuk etli, hindi etli ya da balıklı olarak ta hazırlayabilirsiniz.

Afiyet Olsun!

 

BAŞAMEL SOSU (Tereyağlı sütlü sos)

doktoryilmazbay Yorum yok

       3–4 çorba kaşığı kadar tereyağını bir tencere içerisinde kısık ateşte ağır ağır eritin. Bu yağın üzerine 2-3 çorba kaşığı kadar un ekleyin. Topak olmayacak şekilde karıştırın. Bu karışımın üzerine 2 bardak sütü yavaş yavaş dökerek 10-15 dakika süre ile karıştırmaya devam edin. Koyu bir kıvama ulaştığında sosunuz hazır demektir. Yiyeceklerine karıştırarak çocuğunuza sunabilirsiniz.

Çocuğunuzun isteğine göre bu sosa peynir ekleyebilirsiniz. Çocuğunuzun almadığı her türlü yiyeceği bu sosla karıştırarak ona sunabilirsiniz.

Kullanmadığınız miktarları buzdolabı poşetleri içinde derin dondurucu da bekletip gereksinim duyduğunuzda 1-2 ay süre ile yeniden kullanabilirsiniz.

Afiyet Olsun!